Yemen’de Çocuklar Ölüyor!
Libya, Irak, Mısır, Lübnan, Suriye ve Yemen gibi ülkelerde Müslümanlar; işgal, darbe ve iç savaş yöntemleriyle bölük pörçük edildi. Enflasyon, açlık, sefalet, yıkım, göçler ve ölümlerle boğuşan ülkelerin durumu içler acısı. Liderleri beş yıldızlı otellerde alem yaparken halkı sefalet içinde tarihin en büyük trajedisini yaşıyor.
Her şey küresel oligarşinin istediği gibi cereyan ediyor. Müslümanların çocukları açlıktan ölüyor. BM ve uluslararası kuruluşlar ise ancak bu istatistikleri yayınlamakla meşgul. Birazdan utanarak ve derin bir acı içerisinde ben de yazmak zorunda kalacağım.
Birçok İslam ülkesinde olduğu gibi Yemen’de de olan çocuklara oluyor. Suudi Arabistan önderliğindeki koalisyonun, Yemen'e yönelik ablukasının bir sonucu olarak, ülkede 5,2 milyon çocuk açlık tehdidi altında bulunuyor. Eğer ciddi olumlu bir gelişme olmazsa 2018’in sonuna dek ülkede 36 binden fazla çocuk hayatını kaybedebilir.
27 milyon olan nüfusunun dörtte üçü şu anda insani yardım olmadan yaşamını sürdüremez durumda. Gıda fiyatları deseniz yüzde 68 oranında arttı. İnsanlar sadece savaş ve iç karışıklık yüzünden hayatını kaybetmiyor. Köylerinde ya da yaşadıkları şehirlerde sağlıklarının bozulması, tıbbi malzemelere ulaşılamaması ve önlenebilir salgın hastalıklar sebebiyle de ölüyor.
Suudiler, ABD’den aldığı silahlarla, fabrikaları, köprüleri, yolları, hastaneleri, su kuyularını, cenaze törenlerini, düğünleri, toplantıları ve çocuklarla dolu okul otobüslerini hedef alarak bombaladı.
5 yaşın altındaki 85 bin çocuğun yaşamını yitirdiği Yemen’de 21 vilayette de kolera salgını var. Ülkede, 11 milyon çocuk acil yardım bekliyor. Bugün 7 milyon civarında çocuk her gece yatağa aç giriyor. 400 bin çocuk da yetersiz beslenme yüzünden her an ölebilir."
22 milyon kişinin açlık çektiği Yemen’e Türkiye, Başkan Erdoğan’ın talimatı üzerine yardım elini uzattı. Başta TDV, Kızılay, AFAD olmak üzere yardım kuruluşları elinden geleni yapıyor. Sadece geçen yıl 15 bin ton gıda ve bin tır insani yardım malzemesi Yemen’in bütün bölgelerine dağıtıldı.
Peki, İslam ülkelerinin yaşadığı bu buhran ne vakit bitecek? Müslüman’ın Müslüman’ı katlettiği bir coğrafyada bu akıl tutulması ne zaman sona erecek? Müslümanlar ne zaman birlik olmayı başarabilecekler?
Vaktiyle her petrol kuyusunun başına bir lider yerleştiren küresel finans oligarşisi/Karunlar çetesi, İslam ülkelerinin arasına soktukları nifak ve nefretle de nüfuz alanlarını genişletti. Açıkçası bu ülkelerdeki çatışmalar yıllardır küresel baronların ekmeğine yağ sürdü.
Malumunuz, küresel sermayeyi ellerinde tutan baronlar “Yeni dünya düzeni”, “Küreselleşme”, “İnsan hakları” gibi ayartıcı kavramlarla dünya üzerinde hâkimiyet kurmaya veya hâkimiyetlerini pekiştirmeye çalışıyor. Küreselleşme kavramıyla büyük savaşlar başlatarak insanların “Özgürleşmesini” “Kendi olmalarını” engellemek için ellerinden geleni yapıyorlar.
2011 yılında önceleri kendi elleriyle kurdurtmuş oldukları, İslam coğrafyasındaki ABD güdümlü seküler-totaliter rejimleri, bundan böyle açık baskı ve yönlendirmelere değil de; “Islah etme”, “Bazı haklar verme” hatta az da olsa “Parasal desteklerle değiştirme”, toplumların inançlarını dejenere ederek kökten sarsma ve ayakta durma imkânlarını ve haksızlıklara direnme ruhlarını yok etme yoluna başvurarak farklı bir yol denemişlerdi. Arap Baharı adı altında başlatılan bu rüzgar, Suriye üzerinden kısa sürede büyük bir dünya savaşının odağı haline geldi.
İki yüz yıldır dünya halklarını dolandıran, savaş ve krizlerle açlığa, gözyaşına ve ölüme mahkûm eden bu devasa şeytani düzenek, ne hazindir ki Müslümanlar üzerinden istediği gibi oyun kurabiliyor.
İslam dünyası bugün tarihinin belki de en çöküntü dönemlerinden birini yaşamakta. Siyaset, ekonomi, sosyal, ilim, kültür, sanat, felsefe alanlarında tam anlamıyla bir sefalet yaşanıyor. İslam dünyası sürekli çatışma ve şiddet girdabında.
Bakıldığında 57 İslam devleti ve 1,7 Milyar civarında Müslüman nüfusunun olduğu ifade ediliyor. Ne var ki birçoğu diktatörlüklerle yönetiliyor ve dış güçler tarafından sömürülüyor. İnsanlık namına ürettikleri kayda değer bir şey yok. Aynı coğrafyada birbirlerini boğazlıyorlar.
Aynı vatanın, aynı toprağın, aynı dinin ve aynı medeniyetin insanları dün olduğu gibi bugün de birbirleriyle çatıştırılıyor. Küresel güçlerin taşeronluğunu yapan terör örgütleri ve medya organları marifetiyle de hâlâ büyük tuzaklar kuruluyor.
Hep diyorum, yalnızca slogan atmak bir işe yaramıyor. Attığımız bu sloganlar, içimizde biriken ezikliği, burukluğu, kızgınlığı bağırarak yatıştırıp rahatlamamıza yarıyor büyük ölçüde. Başka da bir işe yaramıyor.
Irak Savaşı’nda, Felluce'de, Ebu Gureyp’te, Halep’te, Filistin’de, Yemen’de de aynısını yaptık, yapıyoruz. Ayaklarımızı yere vura vura bağırdık, çırpındık, gözyaşı döktük. Fakat karşımızda bütün bu tepkileri tınlamayan, sloganlara aldırış bile etmeyen ve her gün biraz daha fazla çocuk öldürmeye devam eden hukuk tanımaz azgın bir topluluk var.
Emperyalist ülkeler, İslam ülkeleriyle istediği gibi oynuyorlar. İslam ülkeleri ise hep onları suçluyor. Oysa bu ülkeler amaçları uğruna devletlerarası ilişkilerde kendileri açısından doğal olanı yapıyorlar; doğal olmayan durum ise İslam ülkelerinin neden bu kadar kullanılmaya, çatıştırılmaya müsait oldukları sorunudur.
Oysa birlik olamazsak hepimizi darmadağın edecekler. Bunu başarabilir miyiz bilmiyorum.
Yorum Yazın