Tohum Bir Beka Meselesidir
Türkiye’de 1950 yılında “Devlet Üretme Çiftlikleri” tohumluk üretimi ile görevlendirilmiştir. İlk özel tohumculuk şirketi ise 1961 yılında kurulmuştur.
1963 yılında 308 sayılı Tohumculuk Kanunu’nun çıkmasıyla tedarik sisteminde kamu ağırlıklı bir sisteme geçilmiş ve 1980 yılına kadar bu sistem devam etmiştir. 1980 yılından itibaren Türkiye yeni bir piyasa yapısı ve çeşit arayışına girmiştir.
Bu kapsamda yapılan yasal düzenlemeler ile sektör, özel kesimin yer almaya başladığı rekabetçi, yeni çeşitlerin geliştirildiği ve fiyatların serbest piyasa koşullarında belirlendiği bir yapıya kavuşmuştur.
2004 yılında 5042 sayılı “Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islahçı Haklarının Korunmasına İlişkin Kanun” 2006 yılında ise 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu’nun çıkarılması ile birlikte sektörün üretimi ve ticaretinde önemli gelişmeler sağlanmıştır.
Türkiye’de 2000’li yıllarda 100 civarında olan tohumculuk sektöründe faaliyet gösteren firma sayısı son 15 yılda göstermiş olduğu artışla günümüzde 832’ye ulaşmış olup bu durum yurtiçi sertifikalı ve kaliteli tohumluk kullanım ve üretimini önemli oranda artmıştır.
Uluslararası Tohum Federasyonu (ISF) 2012 verilerine göre, küresel tohum üretim değeri 44,9 milyar dolar olarak gerçeklemiş olup, ABD (%26,7) ve Çin (%22,1) ilk iki sırada yer almıştır. AB ülkelerinden Fransa ise %6,2’lik pay ile üçüncü sırada yer almış, Fransa’yı, Almanya (%2,6), İtalya (%1,7), İspanya (%1,5) izlemiştir. Dünya tohum piyasasında Türkiye ise %2 pay ile 11. sırada yer almaktadır.
Dünyada 2016 yılı itibariyle yaklaşık 9,2 milyon ton tohum dış ticarete konu olmuştur ve bu değer önceki yıla oranla %21 artış göstermiştir. 2016 yılı itibariyle dünya tohum ihracatının %45,6’sı 9 ülke tarafından gerçekleştirilmekte ve ABD %13,5’lik payla ilk sırada yer almaktadır.
Türkiye tohum dış ticaretinde 10. sırada yer almaktadır. Tohum üretiminin 2022 yılında buğday için 652 bin ton, arpa için 139 bin ton, mısır için 70 bin ton ve patates için 271 bin ton olacağı tahmin edilmektedir. Büyük oranda ithalata dayanan sebze tohumculuğunda da üretim artışları gerçekleşmesi beklenmektedir.
Bu bilgiler, 2018-2019 Tarım ve Orman Bakanlığı-TAGEM’e ait. Burada çilen tabloya ve sunulan verilere katılmayan ve meseleye farklı yaklaşan uzmanlar da var.
“Hibrit tohum ile endüstriyel gıdanın tehlikeli bir silah olarak kullanılması, insanlığı, “soykırım” riskiyle karşı karşıya olduğu” gerçeğini sürekli gözler önüne seren Kemal Özer bunlardan biri.
Bir önceki yazıda da çalışmalarından bahsettiğimiz Kemal Bey, tohum sorununu ülkenin beka sorunu olarak görüyor.
Bahse konu olan yerli tohum denilen tohumların yerli olmadığını yani gerçek tabiî tohumlar olmadığını ifade ediyor.
“Öyle ki ülkemizde istatistikle “yerli” gibi gösterilen tohumların sahipleri, TTK'na göre kurulmuş yabancı “yerliler(!)”. Yani Amerikalı, Avrupalı ve İsrailli Monsanto, Hazera, Bayer, Syngenta, DuPont, Dow, KWS, Basf, Cargil ve bunların yan şirketlerinden başkası değil. Bunlar yerli ise, evet tohumlarda yerli(!)”
2004'de çıkarılan 5042 Sayılı “yeni bitki çeşitleri ve ıslahçı hakları” kanunuyla küresel mafya düzeninin pek çok ülkede olduğu gibi bizi de burada tuzağa düşürdüğünü söylüyor Kemal Özer. Zira Allah'ın yarattığı türler, saçma sapan gerekçelerle müdahaleye uğrayıp, tescil edilmeye, geleneksel tabiî türler ise yok edilmeye başlandı.
Kemal Özer; “Türkiye'nin bundan daha mühim bir meselesi yok, olamaz da! Zira tohum; terör, tank, uçak, füze, uydu ve hepsinin toplamından çok daha önemli! PKK terörüne 30 bin can verdik, ama sessiz tohum terörüne maazallah bütün bir geleceğimizi verebiliriz” diyor.
Peki, bu büyük sorunun üstesinden nasıl geleceğiz?
“Tohum bankaları ile sperm bankaları arasında bir fark yok. Tohum bankası da olsun. Genetik mirasınızı toparlar muhafaza eder envanter çıkarırsınız. Lakin amacınız sadece bu ise yanlıştır. Bunu çoğaltıp toprakta yeşertmediğiniz müddetçe küresel şeytanların tuzağına düşersiniz. Tabii tohumları bankaya hibrit tohumları toprağa verirseniz, geleceğinizi yok edersiniz.
Dolayısıyla tohum elde etmek için hiçbir özel şey yapmaya gerek yok. Evvela Tohumculuk Kanunu’nu lağvedeceksiniz. Halka ananevi tohumlar dağıtılacak. Ekeni de teşvik edeceksiniz. Üründen seleksiyon yoluyla güçlü olanların yeniden ekilmesi, konu komşu ile takas edilmesini tavsiye edeceksiniz.” Kemal Özer’in önerisi bu şekilde...
Ve ekliyor;
“Tarımın ve hayvancılığın fabrikalaşması tabiiliği yok eder. Sentetiğe telim oluruz. Havanda insan gibi bir canlı. Onun da toprağa, güneşe yeşile, zamanı geldiğinde çiftleşmeye, gezip tozmaya, dilediğini yiyip içmemeye hakkı var. Siz bunu engellerseniz o et, süt ve yumurtadan şifa bekleyemezsiniz. Zulümle yapılanın neticesi afet olur.
Bitkinin yerine, hayvanın yeri de, insanın yeri de topraktır. Toprak yoksa hiçsiniz. Toprak zehirlenmişse derdi gelir sizi bulur.”
Evet, bu vahim mesele, Tarım ve Orman Bakanlığı’na bırakılamayacak kadar büyük bir meseledir. Bu konuda bir devlet politikamız olmalıdır. Ve elbette dönüp dolaşıp zihniyet meselesine geliyoruz. Türkiye’de eğitim zihniyeti değişmediği sürece tarım zihniyeti de değişmez.
Oysa her ikisi de insanlık sorunudur… Zira bugün organik tanımın bile tröstlerin kontrolünde bir sistem olduğunu düşünürsek işimiz bir hayli zor.
Yorum Yazın