Tilki Helalleşmeye Geldiyse Kümesin Kapısını Sağlam Tut
Boşnak Atasözü; "Tilki Helalleşmeye Geldi İse... Kümesin Kapısını Sağlam Tut."
CeHaPe'nin, Yemuş hanımın oğlu, Baykal'ın çiçek sulama faaliyetini kayda alan, FETÖ'nün kaset skandalından türeme genel başkanı Kemal 'Kılıç'dar oğlu..Rumi takvim denilen karmaşa tarih 31 Mart 1325, yani şu an kullandığımız Hrıstiyan Grogeryen takvim olan miladi 13 Nisan 1909'dan beri.. bu ülkede iktidar olmuş ve 100 sene bu ülkenin milletine gavur zülmünün her türlüsünü yapmış olan İttihat ve Terakki ve onun devamı CeHaPe dikta yönetimi, cinayet mahalline dönen ve pişmanım diyen bir katil misali, büyük bir pişkinlik ile. Artık partisi CeHaPe'nin zulüm yaptığı bu halk ile "helalleşmesi" gerektiğini ifade ediyor. Yani bu kadar fütursuz..
10 seçim kaybetmesine rağmen, koltuğunu koyuyan. FETÖ'nün kaset kumpası operasyonu ile 22 Mayıs 2010'dan beri 12 yıldır CeHaPe Genel Başkanı olan Tuncelili Kemal Kılıçdaroğlu kimdir..
Seçilmesinin ertesi günü. Soner Yalçın 23 Mayıs 2010’da Hürriyet’teki köşesinde Kılıçdaroğlu’nun kökenini yazmış..
İşte Soner Yalçın’ın “Kılıçdaroğlu Hakkında Bilinmeyen Tek Gerçek” başlıklı yazısı:
“Kemal Kılıçdaroğlu, tarihsel olaylara meraklı bir politikacı. Sürekli okuyup, araştırmalar yapıyor. Kitaplarda okuduğu ilginç bilgileri, bulduğu belgeleri, fotoğrafları benimle paylaşmasından hep keyif aldım. Bir gün sohbet ederken söz Dersim’den, Zazalar’dan açıldı. “Size bir zarf göndereceğim; içindeki bilgiler ilginizi çekebilir” dedi. Bir gün sonra zarfı aldım. Okudum. Ne mi yazıyordu?
Kemal Kılıçdaroğlu’nun gönderdiği zarftan 15 sayfa çıktı. Bunlar TRT Avrasya televizyonunda yayınlanan bir programın kâğıda dökülmüş (tape edilmiş) haliydi.
Programın sunucusu Prof. Dr. Alemdar Yalçın’dı. Kamuoyu Prof. Yalçın’ı; Rahşan Ecevit’in onu DSP genel başkanlığına aday çıkarmasıyla tanıdı.
Oysa kendisi; yıllardır Osmanlı tahrir ve mühümme defterleri üzerine çalışmış; yurt dışı üniversitelerde bulunmuş; Türk Kültürü ve Hacı Bektaşi Veli Merkezi Müdürlüğü’ne başkanlık etmiş; üniversitelerde dekanlık, rektörlük yapmış bir akademisyendi.
Halen Türkiye Bilimsel ve Kültürel Araştırmalar Merkezi Başkanı’ydı. TRT Avrasya televizyonunda Türk kültürü üzerine konuklarıyla sohbet ediyordu.
Bana gönderilen program çözümüne göre konu; Kureyşan Ocağı idi. Yani Kemal Kılıçdaroğlu’nun soyunun geldiği Kureyşan Ocağı. Kılıçdaroğlu ailesi Tunceli Nazımiye, Ballıca Köyü’ndendi.
TV programında; Tunceli’deki Kureyşan Ocağı’nın son temsilcilerinden Dede Zabit Güler; Kureyşan Ocağı’nın Gaziantep ve Adıyaman koluna bağlı Zülfikar Dedeoğlu ve Kureyşan Ocağı’nın Gaziler kolunun temsilcisi Zeynel Ertekin vardı.
Prof. Alemdar Yalçın TV programını şu sözleriyle açıyor:
“Kureyşan Ocağı’yla Anadolu’da bir geziye çıkalım. Ama öncelikle sizden istediğim bir şey var; lütfen geçmişin bir takım tanımlamalarıyla günümüzü yorumlamayalım. Çağımızın getirdiği bilimsel verilere dayanarak, önyargılardan arınmış olarak dikkatli dinleyelim.”
İlk sözü Tuncelili Kureyşan Ocağı’ndan Dede Zabit Güler alıyor: “Kureyşan Ocağı demek Horasan demektir. Kureyşan, Horasanlı demektir. Horasan’ın Seydi şehrinden çıkıp Erzurum üzerinden -eski ismi Kızıl Kilise- yeni ismi Nazimiye’nin Zeyrek Köyü’ne yerleşmişlerdir. Selçuklu Hükümdarı I’inci Alaeddin Keykubad döneminde geliyorlar. Keykubad Paşaköy’de oturuyor ve Horasan’dan gelenleri huzuruna çağırıyor.”
Prof. Yalçın devreye girip masa üstündeki bir belgeyi göstererek şöyle konuşuyor: “Alaeddin Keykubad ve daha sonra bazı Osmanlı Padişahları Kureyşan Ocağı’na Diyarbakır, Erzincan, Adıyaman, Elazığ, Gaziantep, Tunceli yöresinde besicilik yapması için izin belgesi veriyor. Ceylan derisi üzerine yazılmış bu belge işte elimizde mevcuttur.”
Elindeki 6 metre uzunluğundaki soyağacını gösteren Prof. Yalçın, bu belgenin renkli fotokopisinin Kemal Kılıçdaroğlu’nda da bulunduğunu söylüyor.
Bu belgeye göre, merkezi Tunceli olan Kureyşan Ocağı’na bağlı 12 kol vardı;
1) Delsinler-Delihasanlar kabilesinden Horembey adıyla anılan oymağın başı Cafer;
2) Alan kabilesinden Burkent oymağı ve başları Teymur;
3) İlyas kabilesinden Han adıyla tanınan oymağın başı Hüseyin;
4) Milli kabilesinden Bozkır oymağının başı Muhammed;
5) İzol kabilesinden Üç Ayak oymağı ve başları Abdullah;
6) Haydaran kabilesinden Bedirhan oymağı ve başları Ali;
7) Karsan kabilesinden Hançer oymağının başı Mustafa;
8) Lal kabilesinden Baykara oymağından İbrahim;
9) Çakır Tahir kabilesinin başı Mahmut;
10)Dedo kabilesinden Börek Uzun oymağı ve başları Muhammed;
11)Zurvet kabilesinden Duvar Dana oymağından Yusuf;
12)Medin kabilesinden Dik Kınalı oymağın başı Abbas.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun ailesi, Kureyşan Ocağı’nın Haydaran Aşireti’ne mensuptu.
Programda söz alan Kureyşan Ocağı Gaziantep, Adıyaman koluna mensup Zülfikar Dedeoğlu şu bilgileri veriyor: “Benim edindiğim bilgilere göre de ilk Nazımiye Zeyrek Köyü’ne yerleşiliyor. Bazı olaylar nedeniyle bazı kollar buradan göç ediyor; Gaziantep’in Şaraküstü (Şehre Küstü) mahallesine yerleşiyorlar. Daha sonra besicilik yaptıklarından Yavuzeli kazasının Kayabaşı Köyü’ne göçüyorlar. Burada halen Kureyşan türbesi var. Bülbül Köyü’nde de türbemiz vardır.”
Zülfikar Dedeoğlu, Adıyaman Terman, Kuşakkaya, Kındıralı yerleşkelerine nasıl göç edildiğini; bugün hala Adıyaman ve Malatya’daki Kureyşan Ocağı’na bağlı aşiretlerden bahsettikten sonra Prof. Alemdar Yalçın, Kureyşan Ocağı’nın Konya ve Akşehir’deki bulunuş hikayesini bir tespitte bulunarak şöyle anlatıyor:
“Tunceli ile Konya ilişkisini sözlü gelenekte duyduğumuzda inanamamıştık. İşte bu bizim tarihimizi nasıl ihmal ettiğimizin en önemli göstergesidir. Size bir doktora tezinden bahsedeceğim; ‘Ortaçağ Anadolu’sunda Göçebeler ve Osmanlılar’ Rudi Paul Lindner isimli araştırmacı 1500 tarihli Osmanlı tahrir defterlerine girerek Kureyşan Ocağı’nın Konya’daki izlerini ortaya çıkardı. Konya ve Tunceli o zamanlar etle tırnak gibiydi; ayrılmaz iki parçaydı. Kureyşan Ocağı’nın bilginler kolu Konya’da yaşıyordu.”
Kureyşan Ocağı’nın bilginler kolunun en önemli temsilcilerinden Seyyid Mahmud Hayrani, bir süre Hz. Mevlana’nın yanında kalmış, onun hizmetinde bulunmuş ve ondan feyz almıştı. Mahmud Hayrani, daha sonra Akşehir’e giderek inzivaya çekilmek istemişse de kapıldığı ilahi aşkın tesiriyle cezbeye tutularak dağlara düşüp, bir süre dolaştıktan sonra Akşehir’e dönmüştü.
Hayrani’yi çok seven Hz. Mevlana, vefatına kadar onu hiç unutmamış, gelip gidenlere hep onu sormuştu. Pek çok kerametinden bahsedilen Hayrani, 1268 tarihinde vefat etmiş; Sultan Dağı’nın eteklerinde, adını taşıyan, Sultan Mahallesi’ndeki türbesine defnedilmişti.
TV programında, Kureyşan Ocağı önemli temsilcisi Seyyid Mahmut Hayrani’ye geniş yer ayrıldı. Çünkü hayat hikayesine girildikçe altından, Fatih’in Sadrazamı Sinan Paşa ya da Nasrettin Hoca gibi tarihimizdeki önemli isimler veya İstanbul Kadıköy adının nereden geldiği gibi konular çıktı.
Asıl adı, “Ahi Evren” idi. Kendisine tutkuyla bağlı Anadolu Türkmenleri tarafından “Hace Nasreddin” ismiyle bilindi.
Moğollar’a karşı mücadele verirken, 1261 yılında şehit oldu. Bu saldırıdan kurtulan talebeleri, bugün bilinen esprili hikayelerini yaydılar ve düşüncelerini Hace Nasreddin ismiyle yaşattılar. Nasrettin Hoca, Seyyid Mahmud Hayrani’yle aynı dönemde yaşadı.
İstanbul’un ilk kadısı olan Hızır Bey (1407–1459), Kureyşan Ocağı’ndan Seyyid Mahmud Hayrani’nin torunlarındandı. O da Sivrihisarlı’ydı. İstanbul’un Kadıköy ilçesi ismini, kadılık yapan Hızır Bey’e bu yörenin Fatih tarafından arpalık olarak tahsis edilmesinden almıştı. Hızır Bey kadılık yaparken vefat etti. Hızır Bey’in üç oğlundan biri, Fatih Sultan Mehmed’in sadrazamlarından Sinan Paşa (1441-1486) idi.
Sinan Paşa da Sivrihisarlı doğumluydu. Genç yaşta devlet kadrosunun en üst makamlarına çıktı; Fatih Sultan Mehmed’in Sadrazamı oldu. Ancak hala bilinmeyen nedenle arası açıldı; idama mahkum edildi; araya alimler girdi; İstanbul dışına çıkması şartıyla affedildi. Sinan Paşa da doğduğu Sivrihisar’a gitti.
“İki değerli araştırmacımız Prof. Dr. Hasibe Mazıoğlu ve Prof. Dr. Mertol Tulum çalışmalar yapmışlar ve Seyyid Mahmud Hayrani’yle Nasrettin Hoca’nın bağlantılı olabileceğini söylüyorlar. Ama kesin bir kanıt yok. Seyyid Mahmud Hayrani’nin Sivrihisar’dan yola çıkarak (yine bir Horasanlı olan) Hacı Bektaşi Veli’ye gidişi; Sinan Paşa’nın Sivrihisar’a gelişi; Hızır Bey’in Sivrihisar’la bağlantısı, tüm bunları bilim adamlarımızın araştırması gerekiyor.” Nasreddin Hoca’nın Türkmenliği konusunda hiçbir araştırmacının kafasında tek soru işareti yok.
Tuncelili olduğu için Kemal Kılıçdaroğlu’nun kimliği konusunda çoğu kişi nedense önyargılı davranıyor. Dersimlilerin Horasanlı olduğunu; Zazaca’nın Kürtçe olmadığını bu sayfada daha önce yazdım.
Prof. Dr. Alemdar Yalçın program sonunda seyircilerin sorularına yanıt veriyor; İzleyiciler; Hz. Muhammed’in mensubu olduğu Kureyş kabilesinin isim benzerliği ile, Horasan’dan gelen Kureyşan (Kureyş) arasında akrabalık olup olmadığını merak ediyorlar.
Prof. Yalçın bu soruyu şöyle yanıtlıyor: “(12 İmamlar’dan) İmam Musa Kazım’ın 24 çocuğu vardı. Bu 24 çocuğundan bir kısmı kız alıp kız verme durumu dolasıyla Horasan’daki kabilelerle akraba oldu. Yani bağlantı İmam Musa Kazım’a kadar gidiyor. Ancak bizim ele aldığımız Kureyşan (Kureyş) ile Hz. Muhammed’in mensubu olduğu Kureyş aynı değil. İlgilerinin olduğunu sanmıyoruz.”
Zerdüşt yani Yezidi olan Horasan’daki Deylaman… Şimdiki Dersim/Tunceli halkı 873'te Müslüman oldu. 917'de ise Caferi Sadık mezhebini yani Aleviliği kabul ettiler.13’üncü yüzyılda Moğol istilasından kaçıp Anadolu’ya geldiler.
Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, “Anadolu’da Aşiretler, Cemaatler, Oymaklar (1453-1650)” adlı çalışmasının 4’üncü cildinde Kureyş Ocağı’nın Oğuzlar’ın Bozok kolunun Beğdili boyundan gelen Alevi Türkler olduğunu yazıyor.
Beğdili Alevi Türkmenler’i Anadolu’da geniş bir alana yayılmışlardı: Adana, Afyon, Aksaray, Akşehir, Ankara, Antakya, Aydın, Antep, Birecik, Yozgat, Çorum, Diyarbakır, İçel, karaman, Kayseri, Kırşehir, Kilis, Konya, Kütahya, Malatya, Maraş, Mardin, Muğla, Niğde, Samsun, Sivas, Tarsus, Urfa. Anadolu’daki Oğuz Boyları içinde Beğdili büyüklük olarak; Avşar, Yıva, Kayı, Bayad’tan sonra beşinci sırada gelmekteydi.
Benzer çalışmayı Başbakanlık Arşivi Belgeleri’nde yapan Cevdet Türkay da, “Oymak, Aşiret ve Cemaatler” adlı çalışmasında, Kureyş Ocağı’nın Akşehir Sancağı’na bağlı olduğunu belirtiyor. Türkay da Kureyş Ocağı’nın Alevi Türkmen olduğunu yazıyor.
En başta, bu yazıda aktarılan verilerin çoğunun. Her zaman olduğu gibi… Birer… 'Uydur… Uydur… CeHaPe Tarihçilerenin'… uydurduğu, yine bir uyduruklar silsilesi olduğunu belirtelim..
1909'dan beri. Başta Sabataycıların… Yani... Türkçe konuşma yetisi dışında Türklük ve Müslümanlık ile alakası olmayan, Türk sahte kimliği ile asıl kimliğini gizleyen, 'Beyaz Türk' denilen bu 100 yıllık egemen gücün hâkim olduğu CeHaPe, on seçimdir, bir seçim bile kazanamamış bu genel başkanı ile 12 yıldır… Sebataycı, Beyaz Türk eğemenliğini, CaHaPe'den bertaraf ederek partiyi tamamen Alevci bir azınlık temsil partisi haline getirmiş... Üniter devlet yapısı ile savaşan HDP ile ortak etmiştir..
Her seçimde. Atatürk’ün partisi diye, koşulsuz %20-25 CeHaPe'ye kemik oy atan halis Türk vatandaşlarının artık bu temelden değişimi fark etmeleri gerekiyor. Çünkü oyları artık, üniter Türkiye Cumhuriyeti ile savaşan. 1.000 yıllık. Beraber yaşam arzusundan uzak bölücülere gidiyor!.. CeHaPe, o 12 yıl önceki o Atatürk'ün CeHaPe'si değil!..
Yorum Yazın