Sultan Abdülaziz’in Öldürüldüğü Kanısındayım
“Sultan Abdülaziz’in öldürüldüğü kanısındayım. Çünkü Sultan Abdülaziz bir kere çok dindar. Dindar adamlar kolay intihar etmiyorlar. Sultan Abdülaziz yaşamayı seven biri...”(İlber Ortaylı -Tarihin İzinde Kitabından)
Dolayısı ile bir maktül varsa orada bir katil de vardır!
Ve o katil, Yıldız Mahkemesinde belli oldu…
Neden öldürüldü peki Sultan Abdulaziz Han?
Abdülhamid Han’ı hangi güç indirdi ise Abdülaziz’i de o güç katletti.
Tetikçilerin ehemmiyeti yok!
O tetikçileri zaten Yıldız Mahkemesinde devlet yargıladı ve cezalandırdı.
Ama onların ipini tutan kuklacılar, 33 sene sonra onu da indirdi.
Abdulaziz Hanımızı iki bileğini keserek (“intihar etti!” deme gafletinde bulundular) şehit edenler, yerine mason olan yeğeni V.Murad Han’ı sultan yapmışlardı. Ancak amcasının öldürüldüğünü bilen yeni sultan tahta oturunca adeta ruh hastası olmuştu.
Hekim ve Şeyhülislam kararları ile tahttan indirilmesine ve Kanun-i Esasi’yi (meşrutiyeti) ilan etmesi şartı ile Abdülhamid Han’ın getirilmesine karar verildi.
Antlaşmayı bizzat Sadrazam Mithad Paşa yapmıştı…
Mithad Paşa, Abdülhamid Han’ın amcası yani üç ay evveline kadar padişah olan, Abdulaziz Han’ın katil zanlılarındandı.
Ama o an sadrazamdı ve devleti yönetiyordu.
O kadar güçlüydü ki ''ne olacak yani Osmanoğulları değil, Mithadoğulları olur devletin adı'' deme cesareti vardı birçok çevrenin.
Abdülhamid Han her denilene tamam diyerek tahta oturdu. İmparatorluk artık mutlakıyet ile değil meşrutiyet ile idare olunmaya başlanmıştı.
Padişah sembolik bir hale gelmişti.
Meclisi Mebusa’nın yarısı neredeyse gayrimüslimlerden müteşekkildi.
Çünkü seçimleri yapan, hep masonik çevrelerdi.
Hoş İmparatorluğun da yarısı, zaten azınlıktı, yani gayrimüslim tebaadan idi neredeyse.
Peki, böyle bir meclisi seçen ve idare eden Mason Mithad Paşa ve avanesi ne yapıyordu?
Çünkü daha üç ay evvel, bir askeri darbe yapmışlar ve Serasker Hüseyin Avni Paşa denen katil Paşa’ya, kiralık katilleri vasıtası ile Sultanı şehit ettirmişlerdi.
Darbe yapan hele de Sultan’ın kanına ellerini bulaştıran paşalar, ortamı karambole getirip darbelerini unutturmak için tek yol bilirler!
“Savaş!”
Evet, yıl Rumi 1293, Miladi 1877 idi… Osmanlı Devleti hiç gerek olmadığı halde Rusya ile savaşa girmek üzereydi.
Rusya alacağı çok ufak bir taviz karşılığında bile savaştan vazgeçmeyi kabul etmişti.
Çok küçük bir kale dahi verilse, bu savaş yani “93 Harbi” çıkmayacaktı.
Ama Mithad Paşa ve teşkilatı yaptıkları cinayeti unutturmanın, yegâne yolu olarak Rus -Türk Harbini öngörüyorlardı.
Zaten Mithad Paşa’da tıpkı, Tanzimat Fermanı’nın ideoloğu batılılaşmayı müesseseleştiren ve en büyük İngilizci olan Londra eski sefirimiz, eski hariciye vekilimiz ve Sadrazam Koca Mustafa Reşit Paşa gibi Rus-Türk Harbi çıkartmanın peşinde idi.
Yani “24 Kasım 2015’de Rus Uçağını düşürenlerin amacı ne ise? Mithad Paşa’nın da amacı o” idi.
Ve Meşruti Meclis, savaş için tek yetkili idi.
O Meclisin de hamisi ve en güçlüsü Mithad Paşa idi.
Sultan Abdülhamid Han tahta yeni çıkmış ve yetkilerini meclise devretmiş bir halde-adeta bir noter konumundaydı.
Ve 93 Harbi başladı… Yıl 1877…
Sonuç malum…
Darbe yapan ordular savaş kazanamazlar.
Çünkü her darbe, hiyerarşiyi alt üst eder.
Albaylar Paşalara, hatta üsteğmenler Albaylara emreder üstüne çıkarlar.
Osmanlı Orduları, Garp cephesinde Tuna nehrinde olan hudutlarından 13 ay içerisinde gerileye gerileye, bugün Yeşilköy dediğimiz Ayastefanos’a kadar çekilmişti... Adeta bozgun yaşıyordu Garp Cephemiz... Şark cephemizde farklı değildi.
Ruslar Doğu dan da gelerek Kars, Ardahan ve Batum u alıp Erzurum’a dayanmışlardı.
Aziziye Tablalarında zor durdurmuştuk ateşkes ilan edildiğinde
Ateşkes muahedesi, bugünkü Bakırköy Galeria’nın yanında, meşhur Gelik Et Lokantasının hemen üst katındaki tarihi yapıda imza edildi.
Çok büyük toprakları bırakarak, Rusların İstanbul’a girmelerini engelleyebilmiştik...
Mithad Paşa ve avanesi yaptıkları darbenin, Osmanoğulları’ndan 32. Osmanlı Sultanı Abdulaziz Han’ın ellerine bulaşan kanını, yeni bir savaşla yıkamak ve unutturmak istemeleri İmparatorluğa pahalıya mal olmuştu…
Türk tarihinin en büyük mağlubiyetlerinden birini almıştı Osmanlı İmparatorluğu, o günkü idarecilerinin ihaneti sebebi ile.
Hâlbuki yeni ve genç Padişah Abdülhamid Han vardı devletin başında.
Ne var ki eli kolu Kanuni Esasi ile bağlanmış ve İngilizci küresel sermayenin içimizdeki o günkü piyonları, koca İmparatorluğu adeta parmaklarında oynatıyorlardı.
İşte ne olduysa ondan sonra oldu. Anayasa’dan yani Kanuni Esasi’den aldığı yetki ile Sultan Abdülhamid Han Meşrutiyete son vermiş Meclisi süresiz tatile çıkarmıştır.
(Meclis iptal olmamış sadece tatil edilmiştir. Mebuslar maaşlarını almaya devam etmişlerdi. Ta ki 2. Meşrutiyet 23 Temmuz 1908’de tekrar ilan edilene kadar)
Bundan sonra idareyi tam olarak eline alan Ulu Hakan Sultan Abdülhamid Han, kaybedilen yüzbinlerce km2 vatan toprağını kurtarmanın peşine düşmüştür.
Derhal yıkıcı sonuçları olan “Ayastefanos Antlaşmasının” iptali için İngilizlerle anlaşmış ve Kıbrıs’ı İngilizlere üs olarak vermek kaydı ile Ruslara karşı desteklerini almış ve yeni bir muahede için Berlin’de Rusya İngiltere ve diğer bir kaç Avrupa ülkesini toplamıştı.
Yaptığı bir Kıbrıs hamlesi ile Bulgaristan’da dâhil birçok toprağını geri almış ve Ayastefanos’da verilen kaybın yarıdan daha fazlasını kurtarmıştır.
Hudutlarımızın güvence altına alınıp kalıcı bir sulh muahedesi imza edilmesinden sonra, Ulu Hakan Abdülhamid Han, yurt içinde reformlara eğitim ve imarda büyük bir hamle içerisine girmiştir.
Bu arada amcası ve 32. Padişah Abdülaziz’in katillerinin bulunması için de Yıldız’da Mahkeme kurdurmuş ve katilleri yani başta Mithad Paşa olmak üzere cezalandırtmıştır.
Aslında dağılmak üzere olan Osmanlı Devleti’nin hitamını 33 sene geciktirmiştir.
Yazımızın başında sözünü aldığımız Sayın İlber Ortaylı Hocanın da sık sık dediği gibi “Abdülhamid Han fiili manada Osmanlı Devleti’nin son hükümdarı ve Dünya’daki gerçek manada son imparatorudur.”
Abdülhamid Hanın 1909 yılı 27 Nisan’ında devrilmesi ile fiili olarak (resmi 1922-1 Kasım’dır) Osmanlı İmparatorluğu ne yazık ki tarihe karışmıştır.
Osmanlı Devletinin dağılma sürecinin başlaması, işte İlber hoca yazımızın başında yer verdiğimiz; '' Abdulaziz kanaatimce öldürülmüştür '' dediği vaka ile başlamıştır…
Abdülhamid Han bu yıkımı 33 sene geciktirmiştir.
Hani kendisine Hal fetvasını, yani azil kararını tebliğe gelen heyete demişti ya cennet mekân Abdülhamid Hanımız; “Benden sonra, bu devleti dağılmadan on sene idare edin, ben sizi yüz sene idare etmiş sayacağım” sözü gerçek olmuştur…
On sene dolmadan, 9,5 senenin sonunda işgal kuvvetleri Payitahta girmiş ve devlet esir düşmüştür.
Ulu Hakan ise 9 ay evvel 18 Şubat 1918’de vefat etmiştir.
Sayın İlber Ortaylı’nın “Tarihin İzinde” isimli kitabından geçen “Abdülaziz kanaatimce katledilmiştir” sözü üzerine bu yazı ortaya çıkmıştır…
Yorum Yazın