Sevgisizlik
Sevgisizliğin günümüzde tüm dünyayı sardığı, insanların birbirlerine giderek yabancılaştığı çok açık gerçek. Küçük yerlerde, kasabalarda, köylerde daha dostane, daha sıcak ortamlar hala var. Ancak büyük kentlerin cadde ve sokaklarında insanlar göz göze gelmiyor, hatta birbirlerinin yüzüne bakmıyor.
İnsanlar arasında sevgi ve muhabbet azaldı. Derin ve samimi sevgi insanların ellerinden alındı adeta. Ki bu, insanın ruhunun alınmış olması gibi bir şey. Sevgi yitirildiğinde geriye ne kalır ki? Bu, insanın içinin boşalıp manevi anlamda tükendiği anlamına geliyor. Halbuki her ortamda sevgi, hoşgörü, şefkat ve merhametin esas olması gerekiyor.
İnsanları geçimsiz yapan sevgisizliktir. İnsan sevildiğinden eminse, karşılaştığı davranışlara çok da sinirlenmiyor. Sudan sebeplerle çıkan tartışmalar, buluttan nem kapmalar, kapanmayan konular hep sevgisizlik ve ardından gelen güven eksikliğinden kaynaklanıyor.
Sevgiyi kaybettiğinde, insanın içinde korkunç bir boşluk meydana geliyor ve artık yitirilenlerin yerini sıkıntı, stres, korku, gerginlik, kuşku ve panik alıyor. Bu acıdan kurtulmak için de birçok insan aklı örten, bedenine ve ruhuna zarar veren maddeler kullanmaya başlıyor.
Hem ruhsal, hem bedensel, hem de maddi yönden çöken bu insanlar sürekli hata yapıyor, suç işliyor ve şeytanın bataklığa benzer karanlık sisteminde yaşıyorlar. Bu yüzden inanan insanların çok ciddi bir tavır sergilemesi gerekiyor. İnsanları güzel ahlâka davet etmek, Allah sevgisinin o kucaklayıcı sıcaklığına insanları yaklaştırmak, gerçek sevginin güzelliğini insanlara anlatmak lâzım. Her şeye Allah aşkı ile bakmak, her şeyi Allah’ın tecellisi olarak görmek dünyadaki güzel ve mutlu hayat için esastır. İnsanlar ancak iman ettiklerinde gerçek anlamda mutlu olur.
İman etmeyen kişi para, yiyecek, içecek, zenginlik, kısacası her şeye sahip de olsa bir türlü mutlu olamıyor. Elde ettiği her şeyi bir gün yitirebileceği korkusu içinde huzursuz bir yaşam sürüyor. Ekonomik yönden çıkmaza girip batmak ve her şeyini kaybetmek, hastalanmak, çocukları için endişelenmek gibi korkulardan bir türlü kendisini kurtaramıyor. Her gün yeni bir endişe ve acı içinde yaşıyor.
Sonunda hayatı adeta cehenneme dönüyor. Boğulacağı endişesiyle, su içmekten dahi korkacak duruma geliyor, korkuları sayılacak olsa binlere ulaşıyor. Deprem korkusu, yangın korkusu, terör korkusu, hastalık korkusu. İnsan zayıf bir varlık ve bu kadar korkuyu kaldıramıyor. Böylece toplumda sağlıksız yaşayanların sayısı artıyor.
Halbuki insan Allah’a güvenip dayandığında yani tevekkül ettiğinde bereket, bolluk, huzur, mutluluk ve güzellikler içerisinde yaşıyor. Allah’ın koruması altında olduğunu bilmek, Allah’a imanın önemli bir şartı. İnsan Allah’a güvenmiyorsa zaten inanmıyor demektir.
İnkârcı felsefeler toplumda bencillik ruhunu, egoizmi yerleştirir. Bencil kişi, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın”mantığındadır. Egoizm çok rahatsız edici, korkunç bir özellik. Bu karakterde insanların oluşturduğu bencil toplumlar sürekli kendi çıkarlarını gözetirler. Böyle bir toplumda hak, hukuk tanınmaz; sevgi, şefkat, merhamet ve saygı gibi duygular çok gereksiz görülür.
İnsanlar Allah’ın yarattığı her şeyde hayır görseler, merhametli olsalar, komşularına gülümseseler, selam verseler, onları kendi aileleri gibi koruyup kollasalar, Peygamberimiz(asm)’ın “komşusu açken tok olan bizden değildir” sözünü güzel bir ahlâk kuralı olarak hayatlarına uygulasalar bambaşka bir ortam olur.
İnsanın Allah’a olan imanı arttıkça, sevgi gücü de artar. Bu, kişinin sadece çaba göstermesi sonucu elde edeceği bir şey değildir. Allah imanında samimi olan her kulunun kalbine bu duyguyu ilham eder. Mümin ise, bu nimeti elde edebilmek için samimi olarak dua eder, bunu Allah’tan sürekli ister. Allah'a herkesten ve her şeyden çok daha derin bir aşk duymasına rağmen, bununla yetinmez; sürekli olarak Allah’ı çok daha da fazla sevmek için yine O’na yalvarır. Allah’a olan sevgisi arttıkça Allah’ın yarattığı güzelliklere olan sevgisi de artar. Sonsuz güzellikleri sanatının içinde yaratanAllah’ın Sani ismi ile yarattığı güzellikleri sevmede bir sınır yoktur.
Samimi inananlar, Allah’ın verdiği en büyük nimetlerden olan ’sevgi gücünü’ çok iyi kullanmaya ve Allah rızası için sevgiyi yaşama konusunda tüm engelleri kaldırmaya çaba gösterirler. Gerçek ve samimi sevgi; Allah’ın yalnızca samimi inananlara verdiği en büyük nimetlerden biridir. Allah’ın hoşnutluğunu amaç edinmeyenler ve tavsiye ettiği güze ahlakı yaşamayanlar, gerçek sevgi gibi bir nimete asla ulaşamayacaklardır. İnsanların birçoğu sevginin taklidini yapar ve gerçek sevgiyi yaşıyormuş gibi görünmeye çalışır. Ancak sevilmeye ve dostluğu kazanılmaya tek layık olan Rabbimiz, iman etmeyenlere bu sevgiyi vermeyeceğini, yalnızca iman edenler için bir sevgi kılacağını Kuran’da haber veriyor:
“İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ise, Rahman (olan Allah), onlar için bir sevgi kılacaktır.”(Meryem Suresi, 96)
Yorum Yazın