Sende Ankara’ya git Paşa! Burada yapacak bir iş kalmadı…
Türkiye Cumhuriyeti'nde en uzun süre Genelkurmay Başkanlığı yapan Mareşal Fevzi Çakmak’ın 71'inci vefat sene-i devriyesi olan 10 Nisan'da paylaşmak istediklerim var sizlerle.
Halife Padişah İngiliz İşgali altındayken ''Sende Ankara’ya git Paşa! Burada yapacak bir iş kalmadı…''diyerek, 24 Nisan 1920’de, dönemin harbiye nazırı Mareşal Fevzi Çakmak’ı Ankara’ya yolcu etti.
Mareşal Fevzi Çakmak 16 Mart ta fiili işgal başladıktan sonra İngilizler ileri gelen tüm subay ve mebusları tutuklayıp Malta ya sürdükleri halde Fevzi Paşa ya dokunmadılar.
20 Nisan’da Meclisi Mebusan tamamen kapandıktan sonra namlu ve süngülerin ucunda ki esir Padişahımız, Cuma selamlığına bile çıkacak bir hürriyeti kalmadığından o gün Yıldız Camine Cuma namazına bile gidemeyecek kadar hasta ve moralsizdi...
İstanbul Payitaht idi. Sadece Türk Devletinin Başkenti sıfatı yoktu. İstanbul aynı zamanda İslam Ümmetinin göz nuru ve Halifelik merkezi idi.
Evet, Fevzi Paşa’yı da Ankara’ya işte bu esaret altındaki Halifemiz, Devlet Başkanımız Padişahımız Efendimiz 6.Mehmed Sultan Vahideddin Han yollamıştı.
Tıpkı Kazım Karabekir Paşa’yı Nisan ayında Trabzon üzerinden, fahri yaveri Mustafa Kemal Paşa’yı Mayıs ayında Samsun üzerinden Anadolu ya yolladığı gibi.
Tıpkı Ali Fuat Paşa’yı 20.Kolordusunun başına Eskişehir'e yolladığı gibi.
Sultan Vahideddin Han Anadolu’yu örecek Milli Mücadele İngilizler de memnundu, Padişahta memnundu Ankara’ya yerleşmiş ve artık Büyük Millet Meclisi açmanın son aşamasına gelmiş Heyeti Vekile-Anadolu ve Rumeli Milli Müdafaa ve Reisleri Mustafa Kemal Paşada memnun idi.
Hatta Rauf Bey (Heyeti vekile başkanı oldu sonradan ) hareketinin fitillerini böyle ateşliyordu.
İşin enteresan tarafı son Meclisi Mebusanın kapatılmasından herkes memnundu.
hatıralarında “İngilizleri Meclisi Mebusanı kapatmaya ben ikna ettim” demiştir.
Zaten İngilizler Malta’ya sürdükleri bir çok subayı ve mebusanı da tekrar geri dönmelerine bilhassa Ankara için izin vermişlerdir.
Rauf Bey’de Ankara’ya gelerek Heyeti Vekile Reisi olmuştur.
İngilizler sözde karşı oldukları Rauf beyin ve bir çok subay ve mebusanın neden Ankara’ya gitmelerine müsaade etmişlerdir bu da ayrı bir mevzudur?
Birazda mayınlı araziye giriyor, şimdilik yazmayalım...
Ama şu kadar söyleyelim ki Ankara’da meclis bir konsensüs ile açılmıştır.
Ben burada bu mevzulara derinlemesine inmeden sadece vefat yıl dönümü vesilesi ile anmak istediğim Mareşal Fevzi Çakmak’ın 24 Nisan’da Devlet Başkanımız Sultan Vahideddin Han tarafından yolcu edilip de Ankara’ya vardığı tarih olan 27 Nisan 1920’de yani Büyük Millet Meclisinin açılışından sadece 3 gün sonra törenle karşılanıp bizzat Meclis Reisi Mustafa Kemal Paşanın daveti ile kürsüye çıkıp yaptığı tarihi konuşmayı yazacağım.
Sadece bu konuşmayı yani 27 Nisan 1920’de BMM kürsüsünde Fevzi Paşanın bu hitabetini ve Meclis sıralarından kendisine diğer milletvekillerinin iştirak ve desteklerini yorumlarını aktaracağım.
Bu yazacaklarımın kaynağı şu anda dahi Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabtı Ceridelerinde var.
Şimdi dahi üye olmak kaydıyla online internetten girip bakabilirsiniz resmi meclis arşivlerine...
Şimdi sizi vesikalandıracağım bu hitabet yani Mareşalin 27 Nisan 1920 tarihli meclis kürsü konuşması Türk İnkılap Tarihinde bizlere neredeyse 90 sene yutturulan birçok palavrayı tek başına izale (yok) etmeye muktedir bir konuşmadır.
Fevzi Paşanın bu hitabetini okuyan her vatan evladı; ne Sultan Vahideddin Han’ın (HAŞA) hain olduğuna inanır, ne Şeyhülislam Dürrizade’nin Mustafa Kemal Paşa için sözde verdiği İdam Fetvasına kanar ne de, İstanbul Hükümetinin hattı zatında Damat Ferid Paşanın dahi Ankara’nın aleyhine olduğuna inanır?
Hiç birine inanmaz!
Evet, ben daha fazla yorum yapmadan sözü dönemin müstefi Harbiye Nazırı ve Ankara’da ki yeni meclisin mensubu ve müstakbel Erkan-ı Harbiye Umum Reisliği vazifesini Albay İsmet’ten alacak olan Mareşal Fevzi Çakmak’a bırakıyorum.
Biz susalım Tarihi Vesikalar konuşsun şimdi...
27 Nisan 1920 açılışın 4.günüdür. Mecliste bir hareketlilik vardır. Meclis kürsüsünde Meclis Başkanı sıfatıyla Mustafa Kemal Paşa şunları söyledi; “...Efendim resmi görüşmelere geçmeden bir şey arz etmek istiyorum.
İstanbul’dan Harbiye Nazırı Fevzi Paşa hazretleri ( Mareşal Fevzi Çakmak ) Ankara’ya girmek üzereler.Eğer tensip buyurursanız meclisimizden bir heyet Fevzi Paşa hazretlerini karşılamak üzere yola çıksın.(Meclisten hep beraber karşılamaya gidelim sesleri)”
Mustafa Kemal; “Peki efendim o halde bütün Meclis olarak hep beraber karşılamaya gidelim. Bu sebeple Meclisi tatil ediyorum” dedi. Hep beraber kendi ifadesi ile padişahın emri üzerine Ankara’ya gelen Harbiye Nazırı(Savaş Bakanı)Mareşal Fevzi Çakmak’ı karşılamaya gittiler.
BMM’ye gelen Çakmak Paşa, Mustafa Kemal Paşa’nın odasında bir süre istirahate çekildi... Ardından meclis görüşmelerinin yapıldığı yere girdi. Alkışlar eşliğinde kürsüye çıktı. Ve Hemen hemen hiç kimsenin bilmediği şu tarihi konuşmasını yaptı;“Sevgili mebus arkadaşlar; söze başlarken İstanbul’un esaret muhitinden kurtularak Ankara’nın hür muhitine geldiğimden dolayı Cenab-ı Hakk’a hamd ve şükür ederim. ( Şiddetli alkışlar )
-Ve beni böyle karşılayan sizlere de teşekkür ederim.
-Efendiler; gerek padişahımız efendimiz hazretleri, gerek bendeniz, beş yüz senelik bakir payitahtımızın ilk defa düşman tarafından işgali faciasını görmek bedbahtlığına uğramış felaketzedelerdeniz.
-İstanbul’un işgal edildiği gece İngilizler arabalarla, İstanbul’a, Üsküdar ve Beyoğlu’na bahriye askerleri çıkartarak tüm ehemmiyetli yerleri tuttular
-Şehzadebaşı’ndaki yatakhanelerinde uyuyan bir askeri birliği taradı. Canlı kalan askerleri dışarıda halkın gözü önünde öldürdü.
-O sırada İngilizler Harbiye Nezaretini işgal ederek benim makam odama kadar süngülü neferlerini soktular ve onlar tarafından belirlenen emirleri vermemi istediler.
-Göğsüne düşman süngüsü dayanmış bir harbiye nazırı, İstanbul’un hür ve makam-ı hilafet olmak meziyetini kaybettiğini görmüş ve bakan olmak sıfatı ile çok üzülmüştüm.
-Bu konuda derhal sadrazama(başbakana)malumat verdim. Bakanlar Kurulu’nun toplanması emrini verdi.
-Ben de bu toplantıya odamın içinde ve dışında bulunan 400 İngiliz askerinin ve onlarla iş birliği yapan Ermeni ve Rum vatandaşların arasından nefret dolu bakışları altında katılmak üzere Bakanlık binasından çıktım. (Kahrolsunlar sadaları…)
-Hükümet de askerlerimizin şehit olması noktasında lazım gelen protestoyu yazmada geç kalmadı.
-Bir gün sonra Padişahımız efendimizle görüşmek üzere Cuma selamlığına gittim.
-Namazdan evvel padişahımız bendenizi kabul ettiler. Fevkalâde üzgün bir halde bulunuyorlardı.
-Bana dediler ki; “…Ben bugün böyle müthiş bir azap içinde camiye gelmek istemiyordum. Fakat halife olmam veçhiyle Padişahımız efendimizle görüşmek üzere Cuma selamlığına gittim.
Namazdan evvel padişahımız bendenizi kabul ettiler. Fevkalâde üzgün bir halde bulunuyorlardı.
-Bana dediler ki; “…Ben bugün böyle müthiş bir azap içinde camiye gelmek istemiyordum. Fakat halife olmam veçhiyle, bu Cuma selamlığı bana bir dini mükellefiyet.
-50 yıllık bir yıkımın enkazı altında kalmak da bana çok ağır geliyor. Bu enkazın altında ezildik” diyerek üzüntüsünü dile getirdi.
Ertesi hafta padişahımız beni Cuma selamlığında tekrar karşıladı ve buyurdu ki; (halifemiz bana )“Paşam aman Anadolu ile irtibatı temin ediniz…”
-Ben de dedim ki; “Efendim irtibat hazırdır. Fakat İngilizler sıkıntı çıkartıyor.”
-Bu sözüm üzerine zat-ı şahane bana; “Olsun sakın Anadolu ile irtibatı kesmeyiniz” buyurdular.
Arkadaşlar İngilizler bizden ve padişahımız efendimizden Anadolu harekâtını ve Kuvay-i Milliye’yi inkâr ve reddetmemizi istediler. Biz bunu kabul edemezdik ve etmedik de.
Çünkü Kuvay-ı Milliye’yi reddetmek doğrudan doğruya halkı reddetmektir. Biz bunun farkındaydık.
Sonra dediler ki; “Siz ve padişahınız Kuvay-ı Milliyeyi reddetmezseniz bütün yolları keseceğiz. Anadolu’ya giden tüm buğdaylara el koyup yalnızca bize yakın olan Ermeni ve Rum halka buğday verir, Türk halkını açlığa terk ederiz.”
Hükümet olarak biz ve Padişahımız buna rağmen Anadolu harekâtı ve Kuvay-ı Milliye aleyhinde en küçük bir söz söylemedik. Zinhar söyleyemezdik… (Meclisten kahrolsunlar sedaları)
Padişahımız Ankara’nın zaferleriyle sevinip başarısızlıkları ile hüzünlenmekteydi.
O sıralarda hepinizin malumu olduğu üzere İngilizler baskıyla tehditle o mahut fetvayı aldılar. ( İdam fetvasını diyor )
Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi’nin imzaladığı, Mustafa Kemal hakkındaki idam fermanı, malumunuz olduğu üzere o fetva süngü zoru ile alınmış ve İslam milletinin birbirine düşürülmesi hesaplanmıştı.
O fetva acı bir vesikadır.
Millet ve siz sanırım bu fetvanın geçerli olmadığını ve hangi şartlarda zorla yazdırıldığını anlamışsınızdır. (Tüm Meclisten “Şüphesiz” sedası yükselir…)
Konya Milletvekili Refik bey; “Zaten o fetvanın bizce bir hükmü yoktur.
Hangi baskılarla yaptırıldığı bizce de malumdur” demiştir…
İstanbul’dan padişahın telkin ve emirleriyle Ankara’ya geçen Fevzi Çakmak sözlerini bitirerek kürsüden inmiştir.
Padişah Sultan Mehmet Vahideddin Han, Harbiye Nazırı Mareşal Fevzi Çakmak Paşaya Hitaben; -“Git, sen de Ankara’ya git. Burada yapılacak bir iş kalmamıştır”
Bunun üzerine Harbiye Nazırı Mareşal Fevzi Çakmak 26 Nisan 1920 günü İstanbul’dan gizlice çıkmış ve 27 Nisan 1920 günü Ankara’ya ulaşmıştır.
Evet arkadaşlar, Sadece Mustafa Kemal Paşa’yı, Kazım Karabekir’i, Rauf Orbay’ı, Refet Bele’yi, Hüsrev Gerede’yi değil Harbiye Nazırı Fevzi Çakmak’ı da Anadolu ya, hem de Ankara’da Meclise katılması için, Padişah Vahidüddin Han göndermiştir!
Belge mi istiyorsunuz?
Hay hay!
Buyurun efendim, TBMM Zabıt cerideleri
Yolunuz Ankara’ya düşerse, ya da internetten TBMM arşivine girerseniz hepsi orada duruyor!
Evet, “Dürrizade Dürrizade” diyenler...
“Mustafa Kemal Paşa’ya idam fermanı verildi” diye temcit pilavını 100 yıldır önümüze dayayanlar…
Mareşal Fevzi Çakmak’ın bugün dahi Meclis arşivinde bulunan ve internetten kolayca ulaşabileceğiniz 27 Nisan 1920 tarihinde Meclis kürsüsünden yaptığı tarihi konuşmayı okuyunca; zabıt ceridelerinde ki vesikaları görünce acaba hiç utandılar mı?
Kuvay-ı Milliye’ye zaman kazandırmak ve İngilizleri oyalamak için göstermelik-uyduruk fetva ile idam fermanına inanan ahmak kaldı mı? Bu 100 senelik yalanlara?
Yani Atatürk’ün en büyük silah arkadaşı…
Tüm İnkılaplar yapılırken tamamına göz yuman ve başında olduğu silahlı kuvvetlerle her türlü desteği veren Türkiye’nin en uzun süre Genelkurmay Başkanlığını yapmış Mareşal Fevzi Çakmak Paşa’ya da mı inanmıyorsunuz yoksa?
Benim 10 Nisan 2021 itibarı ile Mareşal Fevzi Paşanın vefatının 71. Sene-i devriyesinde hatırladıklarım bunlar...
Ne diyelim...
Mevla’nın rahmeti sonsuzdur...
Dilediği kullarına rahmet eder.
Biz ancak tarihten okuyup öğrendiklerimizi yazabiliyoruz...
Yüce merhamet ve rahmet sahibi Allah cümle ölmüşlerimize rahmet eylesin.
Yorum Yazın