Savaşlar, Artık İnsan Beyninin İçinde Yapılıyor
"İnsan vücudu bir elektro-kimyasal sistemdir ve artık bunu etkileyecek bir mekanizma geliştirilmiştir. Bu mekanizma ile artık insanların beynindeki normal elektromanyetik dalgaların seyri sekteye uğratılarak, insanların davranışları yönlendirilerek değiştirilebilmektedir. Uzun süreli veri operasyonları ile beyne kendi algı sensörleri olan göz, kulak, burun gibi iletişim merkezlerinden, bu parazit yönlendirme mesajları ulaştırılarak, artık insanlar "Biyorobot" bir türe doğru evrimleştirilebilmektedirler." Microway bilim dergisi editörü Luis Slizen..
İnsan; etten, kemikten ve karar alıp verip uygulamaya koyan ana komuta merkezi beyinden yönetilen ALLAH(c.c)'ın yarattığı en güzel mahlûkat. ALLAH aklı yarattığında senden daha sevimli bir şey yaratmadım, demiştir. Beyin ise bilinmeyen ve son yetmiş yıldır keşfedilmeye çalışılan bir bilinmez muamma. Bilim adamlarının tespitlerine göre biz beynin ancak %10-15'lik bir kısmından tam verimli faydalanabiliyoruz. İnsan beyni hiç durmadan çalışan bir mükemmel bir makina. Tüm vücuda hakim ve tüm vücuttan veri akışı daima var. Tam bir çalışma manyağı diyelim, hatta biz uyur iken bile harıl harıl çalışıyor. Gereksiz verileri temizliyor, uyku ve rüya ile kendini topraklayıp, nötrleyip, yükünü azaltıyor ve artık sabah daha diri ve hızlı çalışabiliyor.
Göz, kulak, burun, ağız, dil, deri velhasıl tüm beden her an beyne sinirlerdeki elektrik dalgası ile veri yolluyor, tam bir bombardıman ama beyin daima aç, aç, aç. Hiç veriye doymuyor. Bu verileri elektrik ışık hızında tahlil edip, istifliyor, ya ön belleğinde saklıyor ya da anında tepki verip komut veriyor. Yani beyin bu sensörleri ile etrafındaki her şeyden haberdar ama siz sadece o an sizin için gerekli olanlardan haberdarsınız. Tıpkı bilgisayarlardaki gibi bir ön bellek var, kullanılmayanlar burada depolanıp, siz bilmeseniz de alt bellekte beyin tarafından kullanılıyor. İşte bu daima aç olan insan beynini artık tüm dünya istihbarat örgütleri keşfetti ve sizin kullanamadığınız beynin bu kısımlarını kendi emelleri için kullanıyorlar.
Eskiden soğuk savaş ve sonrasında Hollywood filmleri ile gizli bir propaganda savaşı vardı; Amerikan şortlu daima kazanan Rocky, kötüleri yok eden Rambo, uzaydan gelen kötüleri yok eden kaslı çocuk Arnold. Bunlar, ilk beyne yapılan saldırılar idi. Sonrasında bununda yetersiz olduğu. İlahi programcı ALLAH(c.c)'ın yarattığı beynin daha, daha mükemmel olduğu ve çok çok güçlü olduğu keşfedildi. Eğer rakibiniz bu mevcut gücün farkında değil ise biz niye o gücü kendimiz düşmana karşı kullanmayalım mantığı gelişti. Tıpkı grekoromen güreşte; karşı taraf olan rakibin kontrol edemediği kendi gücü ile! Rakibini çevik vücut hareketleri ile alt etmek gibi.
Beyin hep aç ve veri istiyor, fark etmeseniz de alt belleğinizde tüm verileri tespit edip, depolayıp, kullanıyor. İlk ekranlarda propaganda türü Hollywood filmleri ile başlayan bu çalışma, sonrasında göze yönlenen 1saniyede geçen 24 kareye bir +1.. 25.kare eklenmesi ile subliminal mesaj ile beyni etkilemeye dönüştü. Sonrasında kulağın gücü keşfedildi ve 440 MHz’ nin etkisi keşf edildi ve bu frekansta verilen sesin insan beynine olan yüksek etkisi keşfedilerek dünyada bir müzik furyası ve bu müziğin altında verilen subliminal mesajlar verilmeye başlandı. Sonuçta size verilen her gürültüyü siz müzik olarak huşu ile veya çılgınca tepinerek dinlediniz..
Yazıyı okudukça sizde vay be benim beynim ne güçlü imiş dediniz mi? Bu farkı aslında lise çağlarında bilinçsizce kullanıyordunuz. Beyin aynı anda iki veri algıladığında daha mükemmel çalışıyordu. Kitabı okuyorken siz fark etmeseniz de elinizdeki kalem ile oynuyordunuz, yada konfeksiyon makinesinde çalışır iken kulağınıza gelen İbrahim, Müslüm, Hakkı Bulut nağmeleri ile daha zevk ile daha verimli çalışıyordunuz. Siz kendi beyninizin gücünü keşfetmeseniz de o en iyi nasıl çalışır ise o şekilde çalışmak istiyor idi. Demek ki, insan beyni, yaradılan en hoş ve mükemmel mahlukat.
CIA-Mossad'ın insan beyni üzerine yaptığı en son çalışma sonuçlarına göre; bir bilgisayar herhangi bir insan beyninin faaliyetlerini çözümleyebiliyor ve ekrana yansıtabiliyor. Geçmişte Nazi Almanya’sından beri insan beynine elektrotlar takılarak savaş esirleri üzerinden böyle acımasız deneyler yapılarak ilk beyni keşif çalışmaları yapılmaya başlanmıştı.1960'larda Amerikalıların radyo sinyalleri ile hayvan beyinlerini yönlendirme deneyleri, sonrasında esir Vietnam askerleri üzerinde acımasızca devam etti. Bu esir askerlerin kafalarına elektrotlar yerleştirilip, ellerine birer kasatura verilerek birbirlerini vahşice öldürmeye yönlendirilmişlerdir..
Yıllar önce zihin kontrolü için, böyle başlayan deneyler ara vermeden yıllarca gelişerek devam etti. Artık bu kaba metotlar tamamen değişti ve beyin keşfedildikçe kablo elektrotlar kalktı ve veriler; önce direkt ya radyo sinyali oldu yada şimdi olduğu gibi beyin sensörleri olan göz, kulak, burun, deri gibi organları veriler bir veri bombardımanı olarak saldırı şeklinde sunulmakta, ama siz maalesef bunu fark edip edemiyor ama algılayıp sonucunda yönleniyorsunuz.
Beyin bütün vücut sistemlerini yönetir ve aralarında mükemmel bir işbirliği sağlar. Tüm zihinsel faaliyetler, düşünceler, duygular, fiziksel duyular ve hareketler kendilerine özgü ayrı ayrı frekanslara sahiptir. Beş duyu organımızla algıladığımız her şey belirli bir beyin faaliyeti meydana getirir; söylediğimiz her kelime ve aklımızdan geçirdiğimiz her düşünce beynimize kendi frekans dalgasında sinirler ile beyne ulaşır. Çevremizde konuşulan her kelimenin ses dalgaları beynimize kendi frekansı ile gelir, algılanır, ayıklanır ya hemen kullanılır veya alt bellekte bekletilir. Beyin hipnoz, anestezi, bayılma, ağrı veya korku anında çevresinden kulağına ulaşan seslere karşı korumasız olarak açık durumdadır. CIA-Mossad çalışmalarına göre; insan beynini yönlendirmenin en basit şekli bu ameliyat narkoz esnasında beyne yerleştirilen algı programlarıdır. Anestezi de bir nevi hipnozdur, hatta hipnozdan da daha büyük bir etkiye sahiptir. Çünkü ameliyata alınan insan; bayılma, ağrı, korkuyu aynı anda yaşar ve ameliyat esnasında söylenen her kelime beyne yerleşerek bir bilgisayar virüsü gibi çalıştırılır. Bu virüs kelimelerin kaynağı tamamen ameliyathane ortamında bulunan diğer ses kaynaklarına bağlıdır. Hatta gelişmiş ülke hastanelerinin bir çoğunun ameliyathanelerinde konuşmak yasaktır.
Zamanımızda en sık kullanılan subliminal mesaj tekniğine gelir isek. Sinema, televizyon veya reklam filmlere yani tüm hareketli görsel veriler; 24 kare resmin 1 saniye içinde art arda sunumu ile bir hareketli görüntü haline gelir. Ama insan gözü art arda gelen bu 24 kareyi bir anda algılayıp sonuca ulaşır iken hemen arkasına yerleştirilen 25.kareyi algılayamaz ve alt belliğinde bunu muhafaza eder, yani beyin altta yine çalışır. İnsan beyni algıladığı bu 24 kareler hakkında yorum yapıp sonuca ulaşabilir ama gözün bu tam algılayamadığı 25.kare ise kontrolsüz bir şekilde beyne gider ve insan alt bilincine yerleşir. 25.kare çoğunlukla bir yazı şeklindedir, bunu bilim adamları 'algılama dışı uyarıcı bir efekt' olarak tanımlamıştır. 25.kare; filim yapımcıları, televizyon reklamcıları tarafından her hangi bir fikre yönlendirme, bir eyleme dönüştürme, bir ürüne yöneltme, bağımlılaştırma ve hatta yönlendirilen adaya oy verme şeklinde bile. Bir amaç doğrultusunda beyinleri yönlendirilmek için beyin program yapımcıları tarafından kullanılmaktadır.
25.kare subliminal mesaj tekniği artık ses verisi taşıyan ve aktaran cihazlarda da kullanılmaktadır; cd çalar, radyo gibi sesli cihazlarda kullanılıyor. Bu yüzyılda insan davranışlarını kontrol etmede en cazip ve verimli yöntem olan subliminal mesaj tekniğinin temelinde insanın şuuraltına tesir etmek temel amaçtır. Yine özel kodla şifrelenen ses verileri tıpkı görüntü verileri gibi radyo ve televizyon dijital teknoloji araçları ile insanlara herhangi bir emir verebilir ve onları bu emir dahilinde hareket etmesini sağlayabilir. Kişi kulağı ve gözü ile algıladığı bu subliminal mesajın şuuraltına indiğini fark edemez.
Renklerinde insan psikolojisinde etkin olduğu; kırmızı, turuncu ve sarı rengin beyni uyarıcı. Mavi ve morun sakinleştirici. Yeşilin ise uyum sağlayıcı bir etki yaratarak beyne yön verdiği tespit edilmiştir. Bu çalışmalar sonucunda, renkler, sesler ve görüntü şeklindeki şekillerin tek tek veya birlikte, belli bir düzende, belli bir sıra ile ve hızla hareket ettirilmesiyle insanların özellikle de çocukların beynini kontrol altına almak mümkündür. Özellikle bu çocuk çizgi filmlerinde çok yoğundur. Bu renkli dijital leke boyutundaki görüntüler, sesler veya geometrik şekiller 25.kareye yerleştirilerek istihbarat dünyasında bilinen "V-666" dijital virüsü üretilmiştir. 666 Hristiyan dünyasında anti-crist olan İblis'in oğlu 'lucifer' deccal'i sembolize eder.
V-666 virüsü dijital veri kullanıcısına çok büyük bir kuvvet ile etki edebilir. Belli bir düzen ve amaçla yerleştirilmiş bu minik renk lekeleri 25.karede görüntünün veya sesin içine yerleştirildiği zaman bu gizli sesler ve görüntüler kullanıcıyı hipnotize eder. Hatta renklerin programlanan düzene göre değiştirilmesi ile kalp ritmi ve tansiyonu kontrol altına alınarak, hedef hasta edilebilir ve hatta bu ölüme bile götürtülebilir. 1999 yılında uluslararası istihbaratların dijital savaşları ile sadece Rusya'da bilgisayar kullanıcıları arasında bu şekilde gerçekleşen 46 ölüm vakası tespit edilmiştir. Japonya'da ise 1 Aralık 1997 tarihinde 'Pokemon' adlı çizgi filmi izleyen 700 kadar çocuk epilepsi nöbetleri ile hastanelere getirilmiştir. Japon uzmanlara göre; bu 'TV Epidemesi'ne kırmızı ışığın saniyede 10 ila 330 defa kesik kesik olarak çizgi filimde verilmesi yol açmıştır. Kesintiler halinde gelen bu kırmızı ışık ilk önce beyin damarlarında spazm sonra bayılma, kasılma ve boğulma hissine dönüşerek krize sebebiyet vermiştir. Bu tür ışık efektler 'Psikotron' adı verilen elektronik silahlar ile üretilip, veri kaynağı olan tv, radyo veya bilgisayar ekranı tarafından hedef beyinlere ulaştırılmaktadır.
İnsan beynine ulaşan sinir sistemi elektro-kimyasal sinyaller ile çalışır. Bu sebepten bu elektro-kimyasal sinyallerin oluşmasında; vücut midesine ulaşan besin ve akciğere ulaşan hava ile harmanlanıp sonucunda beyne ulaşan maddeler çok önemlidir. İnsan bedeni, aklını ve ruhunu etkilemek için birtakım yiyecek ve içeceklerde bilinçli olarak insanlığa sunulmaktadır. Dişi geni olan tavuğun bol bol tükettirilmesi, sadece 300 yıldır hayatımızda olan ve insan sağlığına en zararlı madde olan şeker yoğunluklu gıdaların, kola, meyve sularının tükettirilmesi, fastfood markaların havalandırmalarından sizi tamamen yemeye odaklandıran gazların burnunuza ulaştırılması gibi. Artık uçaklarda bile müşteriler bir garip hoş koku ve müzikler ile karşılanıyor hatta bu tüm sosyal alanlarda kullanılmakta ve globalleşen dünyanın bir modern nimet ve konforu olarak sunulmaktadır. Fakat yine bu müzik ve koku bileşenin psikolojik bir savaş silahlarından olduğunu kimse bilememektedir, buna global savaş istihbarat örgütleri terminolojisinde 'psiko-tropik' etki denilmektedir. Psiko-terapik etki; tıbbi ilaç ve katkı maddeleri ile insan veri kaynağı burun ve tat duyguları ile insanın psikolojisini etkileyerek insanı yönlendirmektir.
Kimyasal maddelerin yiyecek endüstrisinde yoğun bir şekilde kullanımı 1940'larda başlamıştır. O zamanlar doğal kaynaklardan sağlanan bu kimyasal maddelerin kullanımı bugün dünya çapında 7milyon tona ulaşmıştır. Birkaç bin çeşit olan bu kimyasal maddeler bugün 100bin çeşidi bularak; ilaç, gıda katkı maddesi, kozmetik, vücut bakım ürünü, temizlik malzemeleri, hatta tarım katkı maddeleri olarak kullanılarak her geçen gün bu sayı artmaktadır. Tabi bu kattı maddelerinin yoğun kullanımından insanların akıl, beden ve ruh sağlığı bozularak etkilenmektedir.
Burnumuz ile beynimizin algıladığı kokuların insan ruh ve psikolojisini güçlü bir şekilde etkilediğini söyleyen Amerikalı psikiyatrist A.Hirsh; belli bazı kokuların insan tavır ve eylemlerinin yönlendirdiğini ispatlamıştır. Gittiğiniz bazı mağazalarda belli bir koku algıladığınızda satın alma güdünüzün çoğaldığı veya bazı kokuların hızla kilo alıp-verdirebildiği tespit edilmiştir. Klinik araştırmalar sonucuna göre; papatya, lavanta, limon ve sandal ağacı kokularının güçlü antidepresan etki yarattığı. Yasemin, gül, nane ve karanfil kokularının ise insan beynini en sert kahveden bile daha güçlü uyardığı tespit edilmiştir. Artık kimyasal koku sanayi; sıkıntı yaratan veya bu ruhsal bunalımları rahatlatan, cinsel istek veya isteksizlik uyandıran, duygusallaştıran, dişilik güdüsünü kuvvetlendiren, hatta insanda korku ve agresiflik yaratan çeşitte kokuları aromalar ile üretebilmektedir. Tabi yine bu sıktığınız kokular ile amaç insan davranışlarını kontrol etmektir. İnsan beyninde kokuları tasnifleyip, tane tane ayırt eden bir hafıza merkezi vardır, ancak bunlarında yine beyin tarafından direkt olarak denetimi pek mümkün değildir. Bu yüzden bu global psikolojik savaşta kokular kullanıma en elverişli silahlardır..
Global beyin savaşlarında kullanılan diğer bir teknik ise; 'psikotronik' parapisikolojik etkidir. Yani güçlü insan beyinleri tarafından üretilip yayılan elektromanyetik dalgalar vasıtası ile diğer insan beyinlerinin etki altına alınmasıdır. Bu bir hipnozcu, medyum, şaman veya dinsel figürün kullandığı sesli veya görüntülü enstrümanlar ile hedef beyinleri istediği emirlere yönlendirilmesidir. Bu daha çok doğu, Hint ve Uzakdoğu’da kullanılan ve İslam coğrafyalarında da sahte Şıhlar vasıtası ile uygulanan bir yöntemdir. Bu sahte Şıh bozuntularını bol bol özel kanallarında görebilirsiniz.
Son dönemlerde ise Amerikalı ve Rus uzay bilimciler; uzaydan yeryüzüne doğru hologramlar ile hayali figürler tasvir ederek halkları yönlendirebilmektedirler. Bu uydudan yeryüzünde 100-150 kilometrelik çaplı alanlara verilen hologram görüntüler ile; ufo, noel baba, Kabe'nin üzerinde uçan atlı melekler, İsa resimleri gibi görüntüler servis edilmektedir. Bu tür İsa görüntülerini Amerika Somali'de kendi askerlerine moral-motive için, Irak ve Afganistan'da direnişten vazgeçmeleri için mücahitlere karşı da benzer görüntüler sunulmuştur.
İnsan psikolojisini inceleyen psikoanalistlere göre; bu insan beynine karşı yapılan algı saldırıları nükleer silahlardan bile daha tehlikelidir. Bu teknolojilerin amacı bilinçaltı güdüleme ile her emri yerine getiren ve sürü psikolojisi ile hareket eden bir "zombi" insan toplulukları üretme projesidir. Görüldüğü gibi bu İblise taban Global Dünya İmparatorluğu olan İllimunati insanlığa her yönden acımasızca saldırmaktadır. Peygamberimizin hadisinde belirttiği gibi; kıyamete yakın çıkan bu deccallerin gösterdiği her hayır, aslında şer ve her şerde aslında hayırdır. İblis her yönden saldırmaktadır, yapmamız gereken ALLAH(c.c)'ın dosdoğru yolunda İslam olmaktır. Haram yapmayana, hiçbir şeytan için kapı açılmaz. Küçük günahlar, günün ah-ları da abdest ve namaz ile tedavi olunur. İnsan günaha meyillidir. Peygamber efendimiz göz, benim gözüm bile günaha en meyilli organdır, diyor. Ağızımızdan çıkan her yalan, küfür, gıybet birer günahtır. İnsan psikolojisini inceleyen bilim adamları tespit etmiştir ki; beyne yapılan bu saldırılardan en az etkilenen insan beyni 'inançlı beyin' dir. İnanan insanı ne hipnoz, ne elektromanyetik dalga, ne koku ve nede görüntü kontrol altına alabilmiştir. Çünkü ALLAH(c.c) ayetinde "-Biz insanı sahipsiz bırakmadık!" diyor. İnsanın koruyucu melekleri ve eğer haram yapmaz ise koruyucu bir vücut aurası vardır. Helal ile yaşayan bedene şeytan zarar veremez.
"Gerçek şu ki; şeytanın, inanan ve yalnız Rablerine tevekkül eden kimseler üzerine bir hakimiyeti yoktur! Şeytanın hakimiyeti, sadece onu dost edinenler ve ALLAH'a ortak koşanlar üzerinedir." Nahl suresi,100.
Yorum Yazın