Osmanlı Ordusunun Deli Süvarileri
Millet olarak olağanüstü durumlarda, bilhassa vatan söz konusu olduğunda tutan bir deli damarımız vardır. Çanakkale’de, İstiklal Harbi’nde ve 15 Temmuz’da bunun örneklerini gördük. Tankın altına boylu boyunca uzanan birinin ne denli gözü kara olduğunu varın siz hesap edin. Osmanlı ordusunda da bu adla nam salmış özel bir süvari birliği vardı. Bu birliğe neden Deliler adı verilmiş bir bakalım.
Fransız mühendis ve asker Mallet 17.yy. da basılan kitabında der ki: “Bunlar öylesine cesurdurlar ki bir tarafın hizmetine girdikten sonra, onları vazgeçirebilecek hiçbir ceza korkusu yoktur. Bu nedenlerden dolayı Türkler onlara ‘Deli’ adını vermişlerdir ve bu ad, dillerinde ‘Gözü pek’ anlamına gelir.”
Evet, Osmanlının meşhur “Deli Süvarileri”. Sadece yiğitlik, cengâverlik, korkusuzlukla değil, giyimleri ve savaş tarzlarıyla da Türk askeri tarihinin en ilginç birlikleri olan Deliler.
Tarihi kayıtlara göre 15. yüzyılın sonlarından itibaren görülmeye başlayan Deli Süvarileri, 1444 Varna Meydan Muharebesi’nde karşımıza çıkarlar. Önceleri bir bölük halinde teşkilatlanmışken sonraları sayıları arttırılarak korkunç bir savaş unsuru haline gelmişlerdir.
Zobu adı verilen ağaların ellerinde yetişen ve bu süreçte usul, kaide ve Deli olmanın inceliklerini öğrenen; kendini ispatladığı takdirde de başına törenle “Deli Kalpağı” giydirilen ve serhat kulu olan bu gençlerin görevleri; sınırlarda düşman tecavüzleri ve akınlarını önlemek, gerektiğinde karşı akınlar düzenleyerek düşmanı engellemek ve sefer sırasında da ordunun en önünde ilerleyerek düşmana ilk darbeyi vurmaktı.
1672 yılında İstanbul’a gelen Fransız Galand, tuttuğu günlüklerde deli adının nereden geldiğine değinmiş ve şunları yazmıştı: “Deli sözü Türk dilinde mecnun anlamına gelir. Lakin bu adamlara bu ismin verilmesinin sebebi mecnun oldukları ve akıllarını kaybettiklerinden değil; tehlikeye kendilerini atmak konusunda gösterdikleri azim, cesaret ve nefislerini tehlikeye hakikaten deliymişçesine pervasızlıkla atışlarından dolayıdır”
Deli Ocağı’na mensup olabilmek için gösterişli bir fiziki yapıya sahip olmak ve cesaretini kanıtlamış olmak gerekliydi. Yani önüne gelen Deli olamıyordu. Yine Mallet’e göre “İri cüsseli, kuvvetli, görüntüleri ile heybetli bir duruşa sahip olan Delilerin, silah kullanmadaki ustalıklarını ve cesaretlerini kanıtlamaları için savaş meydanında en az 8- 10 düşman öldürmeleri gerekmekteydi”
Peki, en ayırt edici özellikleri kıyafetleri olan bu askerler neden böyle giyinirlerdi? Kendilerine “Deli” ismini layık gören bu gözü pek askerler; düşman karşısında, olduğundan daha büyük görünerek insanüstü bir varlık algısı yaratmak ve düşmanın moralini, psikolojisini bozmak için sıra dışı kıyafetlere bürünürlerdi. Zaten Bizanslı Tarihçi Chalcondyles’in “ Bu giyim korkunç görüntülüdür ve özellikle düşmanı ilk görüşte şaşırtmak ve kolayca yenmek için seçilmiştir” sözleri de gerçeği gözler önüne sermektedir.
Vücutlarını çeşitli vahşi hayvanlardan yapılan kürklere saran Deliler, rahat hareket edebilmek için ve yaralandıkları zaman yaralarıyla dahi düşmana korku salmak için zırh giymezlerdi. Ayaklarında “Serhatlik” adı verilen arkası mahmuzlu ve genelde sarı renkte olan çizmeler olurdu.
Başlarına ise kartal kanatları ve tüyleriyle süsledikleri kalpak takarlardı. Atlarını da kendileri gibi süslerler, kuyruklarını boyarlar hatta atın kafasını, üstüne serilen aslan postunun ağzının içinden geçirerek dehşet bir görüntü elde ederlerdi. Venedikli Vecellio’nun dediği gibi “Gölgelerinin bile öldürücü olduğuna insanları inandırmışlardı.”
Savaş meydanında ordunun önünde dörtnala ilerleyen binlerce Deli Süvarisinin düşmanın gözünde nasıl bir etki yarattığını hayal edebiliyor musunuz? O yüzden Chalcondyles “Delilerle karşılaşan düşman öncelikle neyle karşı karşıya olduğunu, nasıl bir varlıkla savaştığını, karşısındakinin insan mı insan dışı bir varlık mı olduğunu anlamaya çalıştığı için şaşkınlık içinde kalır” der.
1828-1829 Osmanlı Rus Savaşı’nı anlatan İngiliz Adolphus Slade, Delilerin Ruslarla spor yapar gibi savaştığını, siperlerin yanına kadar sokulup taciz ederek Rusları kızdırdıklarını ve eğitimli atları ile onları dize getirdiklerini aktarır. Savaş meydanında meşhur Osmanlı tokadıyla bırakın düşman askerini atları dahi devirdikleri malumdur. Avrupa ordularına da esin kaynağı olan Delileri, Leh Süvarileri de taklit etmiştir. “Kanatlı Atlılar” adı verilen bu süvariler günümüzde de Polonya’nın en gurur duyduğu sembollerden biridir.
Korkunç görüntüleri, olağanüstü savaş becerileri, cesaret ve azimleriyle Osmanlı ordusuna uzun yıllar hizmet eden Deliler, zamanla askeri disiplinlerini kaybetmişler, muharebelerdeki etkin rollerini yitirmişler ve halka eziyet eden başıbozuk haydutlara dönüşünce 2. Mahmut tarafından 1829 senesinde ortadan kaldırılmışlardır.
Gölgelerinin bile öldürücü olduğuna inanılan Deliler birliğinin düşmana korku saldığı bir gerçek. O yüzdendir ki Batı’nın bilinçaltına yer eden ciddi bir Türk korkusu hâkimdir. Vatanları söz konusu olduğunda birden deli damarı tutan yani gözü kara ve cesur olan Türk milletine karşı içten içe bir korku besledikleri doğrudur. Dolayısıyla Batı, önce bu korkunun kaynağını kurutmak istemektedir.
Bugün de hem içerideki hem de dışarıdaki düşmanlara korku salan gözü kara bir kesim var. Ellerinde kılıç olmasa da fikirleriyle, sözleriyle ve kalemleriyle korku salan, vatan savunması yapan gözü pek bir kesim bu. Bugün Erdoğan’ı ayakta tutan ve onu cesaretlendiren de gölgelerinden bile korkulan işte bu cesur insanlardır.
Yorum Yazın