Liman Kedileri
Hayır, Waterloo’da bir dişi kedi değil bu. Zengin dulun dişi kedi sevmesiyle insanlara olan güvenimizi tazelemeyeceğiz bu yazıda.
Milas Zeytinlikuyu’da küçük bir limanda sabırsızlıkla bekleyen liman kedilerinin hikayesidir bu.
Öğleden sonra irili ufaklı, çoluk çocuk, eş dost ne kadar kedi varsa limana doğru yol alıyor. Kimi endişeli kimi umut dolu bakışlarla gözlerini ufka doğru diken kedilerin heyecanına diyecek yok.
Akbük koyundan yola koyulan tekne, Zeytinlikuyu’nun batı yakasından burnunu gösterdiği anda ortalık birden hareketlenmeye başlıyor.
Arka tarafta kalan bir grup kedide ilginç bir endişe hakim. Öndekiler ise tedbirli ve umutlu.
Kendilerini şanslı sayıyor olmalılar.
Ancak genel anlamda grup neşeli görünüyor. Şakalaşmalar, oynaşmalar ve şirinlikler...
Tekne nihayet kıyıya ulaştı. Heyecan dorukta. Etraftan seslenen insanlara dönüp bakmıyorlar bile.
Herkes tekneden atılacak muhtemel bir levrek ya da çipura balığına kilitlenmiş vaziyette.
Balıkçılara olmadık şirin hareketler yapılmaya başlandı. Bir kedinin ne kadar hüneri varsa bu dakikalarda gösterime giriyor.
Biri yan yatmış patilerini nazikçe bir aşağıya bir yukarıya hareket ettiriyor. Ama gözler balıkçıdan hiç ayrılmıyor.
Havada tatlı bir rüzgâr. Çam ağaçlarından gelen kokular, cırcır böceklerinin sesi, hafif dalgalı güzel bir deniz ve kıyıya demir atan balıkçı teknesi. Anlayacağınız güzel bir akşam yemeği için her şey hazır.
Tüm öğleden sonra limanda beklemenin de bir ödülü olmalı ama değil mi?
Neyse tekneden bir kasa balık geldi. Emin olun o anda hepsi aynı şeyi düşündü. Bir çipura ya da bir levrek. Hepsi bu. Bir acayip hareketlilik.
Ne var ki balıkçı alayına sert çıktı. “Balık yok” dedi. “Çekilin şuradan!” Çipuraları ayrı levrekleri ayrı kasaya yerleştirdikten sonra iki sıra dizilmiş halde bulunan pansiyonlara doğru yönelerek bir el hareketi yaptı.
Ne olduysa o anda oldu. Kedilerden bazıları istemsizce pansiyona doğru baktı.
Gelenler mutfak şefleriydi. Akşama tanesini 45 liradan servis edecekleri balıkları almaya gelmişlerdi.
Balıkçı, kedilerin arasından da seslene seslene geçti. “Bir bitmediniz arkadaş" diyordu. Liman kedilerinde inanılmaz bir hayal kırıklığı hakim.
Tüm öğleden sonra büyük bir umutla balık bekle ama balıkçı tüm balıkları şeflere dağıtsın. Olacak iş değil.
Kediler pes edecek gibi değil. Bu sefer de şeflerin peşine takıldılar. Bu sefer de onlara yalakalık yapmaya başladılar.
Kimi önünden gidiyor kimi arkasından kimi de kuyruklarını şeflerin bacaklarına sürterek şirinlik yapıyordu.
Her şey bir balık içindi. O da olmadı.
Ancak akşam yemeği esnasında masaların altına atılan kılçıklarla yetinmek zorunda kaldılar.
İşletme sahibine; “bu kediler her gün bu limana gelirler mi” diye sordum. "Evet, bunlar hemen her gün öğleden sonra bu limana gelirler.
Eskiden balığın bol olduğu mevsimlerde bir iki balık atarlardı. Aynı şeyi istiyorlar herhalde” dedi.
Liman kedileri bana medya ve siyaset dünyasındaki bazı kedileri hatırlattı. Onlar da liman kedileri gibidir.
Bir program, bir köşe, bir makam, bir koltuk için inanılmaz şirinlik yaparlar. Tüm hünerlerini bir çipura için sergilerler. Pek de sevimlidirler.
Balığın nerden kimden hangi vakitlerde geleceğini ezberlemişlerdir. Ona göre yol alırlar. Ortak hareket eder gibi görünürler ama aralarında da ciddi bir rekabet vardır.
En büyük en güzel balığa sahip olmak isterler. Bu sırada bir pençe bir tırmık ile rakiplerini acımasızca bertaraf edip arkalarına bile bakmazlar.
Bizim medya ve siyaset dünyasındaki kedilerimiz de öyle değil mi? Uçakta, gezide, açılışta, davette, etkinlikte görmeye alıştığımız bu yüzlerin genel geçer düşüncesi "Rabbena hep bana!” diyerek bulundukları limanı sahiplenmek ve orayı terketmemek.
Zengin bir dulun kucağında sevilmek
isteyenleri de var. Lakin kahir ekseriyeti liman kedisidir. Müesses nizamdan pay almak için kuyruk sallayan sevimli tipler.
Onları kuyruk sallarken izlemek de bir hayli zevkli oluyor.
Yorum Yazın