Küreselciler İlk Defa Başardı
Kemal Kılıçaroğlu’nun 15 Temmuz gecesi, TV’nin karşısında kahvesini yudumlarken verdiği görüntü ve kontrollü darbe söylemleri gözümün önünden hiç gitmez. O gece orada 251 vatandaşımız şehit düştü.
Sonra OHAL’in ilan edildiği 20 Temmuz’u sivil darbe olarak niteleyen Kemal Bey ancak bir yıl sonra “vatandaşlarımızın teröristlere geçit vermediği bir destandır” diyebildi.
CHP’nin PKK, FETÖ, DHPK-C gibi terör örgütlerine yönelik tavrı da oldum olası eleştirildi. Ne var ki bu tavır enteresan bir şekilde İstanbul seçimlerinde teveccüh gördü.
23 Haziran gecesi kurduğu şu cümle ise çok manidardı. “Ülkücü, HDP’li ve Saadet Partili kardeşlerime çok teşekkür ederim.” Bu cümle; 15 Temmuz’dan sonra kurgulanan sosyolojiyi özetler niteliktedir.
Medyada yeterince yer bulmaması ve üzerinde konuşulmaması büyük eksikliktir. Çünkü “proje” tam olarak bu cümlede şifrelenmiştir.
Rahmetli Ömer Lütfi Mete bu projeyi 2008 yılında öngörmüştü. Kendisiyle yapılan bir mülakatta şöyle diyordu;
“Bugün Erdoğan, küresel sermayenin hedefinde olan bir liderdir. Eğer ona sahip çıkılmazsa tasfiye edecekler. Erdoğan’ı tasfiyeye yönelik tasarı/plan için İslamcı diye bilinenler de kullanılabilir… İsimlerini veremem erbabı bilir ancak şu kadarını söyleyeyim; onlar ya Erdoğan’a duydukları şahsi nefretleri yüzünden veyahut siyasi hırs icabı bu operasyona destek verecekler…”
Bu seçimlerde sorulacak bir soru varsa; “Bir ülkücü ile PKK güdümünde siyaset yapan bir HDP’li nasıl yan yana geldi?” olmalıdır.
Küresel oligarklar, neredeyse 150 yıldır oyun kurma kabiliyetini yitirmiş Türkiye’nin bir “devlet” gibi davranmaya başladığı günden itibaren farklı senaryoları devreye soktu.
Bu süreçte Türkiye’nin önümüzde iki tercih vardı. Ya ABD’nin eyaleti olacaktık ya da kendi ayakları üzerinde duran bağımsız bir ülke.
Erdoğan, ikinciyi tercih ettiği için peş peşe operasyona tabi tutuldu. Bütün farklı kesimleri yanına alan AK Parti ise milletten yeterli desteği de aldı.
Bu desteği kırmanın yolunun Gezi gibi ortalığı ateşe veren Saros destekli militanlar marifetiyle olmayacağı Kazlıçeşme’de yapılan büyük bir mitingle anlaşılmış oldu.
Keza, 17-25 Aralık, MİT Tırları, Yüce Divan kumpasları ve 15 Temmuz darbe girişiminde de görüldü ki millet olağanüstü durumlarda, istiklaline yönelik hemen her tehditte ölümü dahi gözü alabilecek net bir kararlılık ortaya koyuyor.
Ekrem İmamoğlu figürü tam da bu testlerden sonra ortaya çıktı. Elli yıldır ülkeyi kutuplaştıran, milleti aşağılayan, tarihine ve kültürüne mesafe koyan CHP zihniyetinin yerine herkesi kucaklayan bir anlayışla kampanya yürüten genç bir adamı tedavüle soktular.
CHP’yi temsil eden Ekrem İmamoğlu’nun adaylık sürecinde bu ülkenin tarihine, kültürüne, inancına ve değerlerine yönelik olumsuz tek bir lafını gösteremezsiniz.
AK Parti’nin bu ani değişikliği panik havasında karşılaması da işlerini biraz daha kolaylaştırdı.
Torpilli ve imtiyazlı şahısların elinde tutuğu medyası da CHP ile klasik mücadele yöntemini benimseyince geriye sadece Ekrem Bey’in seçimi kazanması kalıyordu ki onu da büyük bir farkla elde etti.
Uzun yıllardan sonra küresel sistemin ilk defa bir projesi başarıya ulaştı diyebilirim. Çünkü benim tezime göre; küreselcilerin başarısızlığı, Türkiye sosyolojisini daha doğrusu Türk milletini tam anlamıyla çözemediklerinden kaynaklanıyordu.
Bu sefer çözdüler.
Ekrem İmamoğlu, Tayyip Erdoğan’ın ilk yıllarında ortaya koyduğu anlayışla hareket etti dersek abartmış olmayız.
Örneğin Ekrem Bey kazanınca, “sevgi kazandı” diye twet atmıştı. 1994te Erdoğan da diyordu ki; “Vallahi sevmek için geldik, billahi sevmek için geldik.”
Bakınız VIP olayı bile birbirine benziyor. Erdoğan 6 Ağustos 1999 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken Bodrum’a giderken kullandığı VIP salonuna dönüşünde izin verilmemişti.
Şunu demek istiyorum. CHP’nin yeni yüzü, yakaladığı bu rüzgârla ülke yönetimine talip. Açıkçası bu, Erdoğan’ı tasfiye etmeye yönelik ortaya konan çok ciddi bir projedir.
Bu bakımdan CHP, İstanbul’da başarılı olmak zorunda. İstanbul aşılması gereken bir eşikti ve bu aşıldı. Hedef 2023’te ülke yönetimini ele geçirmektir. Elbette Amerika lehine! Bu yüzden başarılı olmaları İçin ne gerekiyorsa yapılacaktır.
Bu yüzden Ekrem İmamoğlu’nun çalışmasına mani olabilecek her adım onun hanesine artı puan olarak yazılacaktır. Bu akıldan çıkarılmamalıdır. AK Parti’nin ise yapması gereken evvela kendini yenilemek olmalı. Aksi takdirde bu zihin geriliği AK Parti’yi siyaset sahnesinden silecek. Bu bahse sonra devam ederiz.
Yorum Yazın