Kapitalist Koç Grubu İlhamını Sovyetlerden Alan Köy Enstitülerine Neden Sahip Çıkar?
Türkiye’nin, daha doğrusu Türkiye’yi çeyrek aşıra yakın bir süredir yönetmekte olan totaliter idarenin derinden yaşadığı “1945 krizi” üzerinde yeterince durulmamıştır.
Gerçekte bu kriz sona erdiğinde Türkiye Cumhuriyeti ikinci kez kurulmuş olacak ve demokrasiye giden beş yıllık “kısayol” rejimin karakterini baştan sona değiştirecektir.
Nitekim 14 Mayıs 1950 tarihinde yapılan ilk hür seçimlerde 27 yıldır ülkenin kaderine tahakküm etmiş bulunan Cumhuriyet Halk Partisi halkın iradesiyle iktidardan uzaklaştırıldığında Halide Edip Adıvar gibi bu tarihî günün “Demokrasi Bayramı” ilan edilmesini isteyenler olduğu gibi Nihal Atsız gibi “Türkiye Cumhuriyeti gerçekte 1923 yılında değil, 1950 yılında kurulmuştur” diyenler de nadirattan değildir.
İşte 1938 yılından beri Çankaya’nın sakini olan Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün damadı Metin Toker’in “1945 kâbusu” demeyi tercih ettiği bu keskin dönüş sürecinde Altı Ok’un Anayasadan çıkarılmasından tutun da Köy Enstitüleri gibi tersine dönmeye çalışan çarkın dişlileri arasında un ufak olacak rejimin beslemesi suni kurumlar da bulunuyordu.
Köy Enstitüleri fikri büyük ölçüde komünist Sovyetler Birliği’nden aparılmıştı ve rejime sadık kullar yetiştirme yanında Kemalist ideolojiyi köylere kadar yayıp sahaya benimsetilmesini hedeflemişti.
SSCB İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminde Stalin’in Kars ve Ardahan’ı istemesinin ardından en dehşetli hasmımız haline gelmiş, CHPli Tek Parti yönetimini iliklerine kadar titretmiş, onlar da Truman’ın çağrısı üzerine San Fransisco Konferansı’na koşarak Amerika Birleşik Devletleri’nin şemsiyesi altına sığınmakta bulmuşlardı çareyi.
Japonya’nın teslim antlaşmasının imzalandığı Missouri zırhlısının sözde Washington Büyükelçimiz Münir Ertegün’ün in kemiklerini getirmek maksadıyla Boğaz’ın serin sularına vüruduyla birlikte kapılarımızı sonuna kadar ABD emperyalizmine açacak, Marshall yardımı ile de hurda silahlardan süt tozuna, hatta Conilerin kullanılmış elbiselerine varıncaya kadar ne lutfettilerse minnet ve şükranla kabul edecektik.
Böylesine köklü bir eksen değişikliğinin ardından tabiatıyla yeni düşmanımız Sovyetler Birliği’nin gölgesinde kurulmuş bulunan Köy Enstitülerinin yaşama şansı kalmamıştı. Nitekim kısa bir süre önce Enstitülerin faziletlerinden bahseden CHPliler bu defa -sanki yeni fark etmişler gibi- reziletlerini ortaya dökmeye başlamış, projenin mimarı Hasan Ali Yücel bakanlıktan alınmış ve yerine atanan CHPli Maarif Vekili Reşat Şemsettin Sirer eliyle bu suni projenin altına hatime çekilmişti.
Böylece dilden dile Demokrat Parti’nin kapattığı söylentisi yayılan –ki gerçekte tabelasını kaldırmaktan başka iş düşmemişti ona- Köy Enstitüleri bizzat onu kuran CHP’nin eliyle fosil haline getirilmiş oluyordu.
Zamanın Reisicumhuru İnönü’ye sonradan neden Köy Enstitülerinin arkasında durmadığı sorulduğunda çok partili hayata, yani demokrasiye geçildikten sonra böyle başını derde sokacak ve halkın karşısında onu sevimsizleştirecek. Dedikodulara ayyuka çıkmış tatsız bağlardan kurtulmaktan başka çaresinin olmadığını sözünü sakınmadan söyleyecekti muhabire.
Neden mi? Çok basit: Çünkü Köy Enstitülerindeki rezaletlerin bini bir paraydı. Halkın kulağı bunları doymuş ve CHP’yi “komünist” olarak damgalamaya başlamıştı. Tam bir siyasetçi olan İnönü anti-komünist kampa, yani ABD’nin tarafına geçtiği için kredisini bitirecek ve kendisini aşağıya çekecek bu tür safralardan kurtulmalıydı.
Köy Enstitülerinin tabutuna sahip çıkmak 27 Mayıstan sonraki “ortanın solu”na, yani SSCB’ye yönelişin ardından revaç bulacak ve göz önündeki hakikatleri tahrif ederek utanıp sıkılmadan Enstitülerin – adını ABD’nin adamı”na çıkardıkları- Adnan Menderes tarafından kapatıldığı yalanını piyasaya süreceklerdi.
Şimdilerde Köy Enstitülerine kim sahip çıkıyor biliyor musunuz? Geçenlerde Eski Yunanistan Başbakanı küreselci Çipras’ı mezuniyet törenine davet ettirip konuşturan Koç Üniversitesi’nin sahibi kapitalist Koç Grubu.
Asıl soru şudur:
Amerikancı Koç’un bir Sovyet projesinin taklidi olan Köy Enstitüleri ile ne işi olabilir?
Düşünmek için Descartes’tan izin almanıza gerek yok.
Yorum Yazın