İT’in Abdülhamid Han Kini Bitmez!
1920’de Filistinli Araplarla savaşmak için “Haganah” adlı Siyonist terör örgütünü kuran ve yöneten Viladimir Jabotinsky, 1916 yılında yayınladığı “Turkey And The War” adlı kitabında; 1. Dünya Savaşı’nın Alman militarizmi yüzünden değil “Şark Meselesi” yani Osmanlı’nın parçalanması için yapıldığını açıkça ifade eder.
Doğru, ancak eksik bir tespit.
Bu büyük savaş projesi, Türklerin bir millet olarak tekrar tarih sahnesine adım atmaması ve millet olma vasfından uzaklaştırılması için yürürlüğe sokuldu. Bu bakımdan, savaş hala bitmiş değildir. Suriye’de devam ediyor.
O gün bu projeye direnen Abdülhamid Han engelini de ortadan kaldırmışlardı. Hem de içerideki şebekenin büyük ihanetiyle!
Celal Nuri gibi ayda bin sterlin maaşla İngilizlere hizmetkârlık yapan gazetecileri, siyasetçileri, şairleri, romancıları, din adamı kılıklı ajanlarıyla yürütülen büyük bir operasyondu bu.
Bir tarafta, Emanuel Carasso, Nisim Russo, Nissim Mazliyah, Haim Nahum, Avram Galanti ve Moiz Cohen gibi isimler ve sırtını dayadıkları küresel baronlar, diğer tarafta “kellemi veririm devletimi vermem” diyerek bu haysiyetsiz insanların oyunlarına, tuzaklarına göğüs gererek devletini kurtarmaya çalışan bir sultan.
Mustafa Reşit Paşa’nın yetiştirmesi Mithat Paşa’yı bilirsiniz. Tam anlamıyla batı aşığı, sinsi, namussuz bir adamdı. Abdülhamid Han onun için “Bilgisiz, liberallerin önderi, İngilizlerin kulu” demişti.
Mason olmakla birlikte bir Yahudi dönmesi olan Mithat Paşa, darbenin sivil ayağını oluşturan en etkili isimlerden biriydi. Ne var ki Sultan Abdülaziz onu sadrazam (başbakan) yapmak zorunda kalmıştı.
Lakin sultan bu adamın sinsi ve omurgasız olduğunu biliyordu. Bir gün kendisine ve ülkesine zarar vereceğini düşündüğü için tam 2 ay 19 gün sonra onu başbakanlıktan azletti. Hatırlayınız, Erdoğan da buna benzer bir şey yapmıştı.
Çünkü Mithat Paşa, hemen her yere adamlarını yerleştiriyor ve İngiltere’nin politikaları doğrultusunda adım adım ilerliyordu. Mithat Paşa’nın hedefinde parlamenter sistem ve cumhuriyete gitmek vardı. Küreselcilerin en çok sevdiği sistem.
Tek şey isteniyordu; imparatorluk Avrupa’nın güdümüne girsin. Bu satılmış adamın defterini Abdülhamid Han dürdü. Taif’te cezasını çekerken boğularak öldürüldü.
Abdülhamid Han, “Müslümanlar arasında bağı öylesine kuvvetlendirelim ki İngiliz hainliği ve hilekârlığı bu sağlam kayaya çarparak parçalansın” dediği tarihlerde batı basını; “Halkın saygısını kaybetti, İmparatorluğu sattı, ülkesini zorbalıkla yönetiyor” ve "Osmanlı devletinde idaresizlik arttı ülke artık yönetilemez bir hale geldi” şeklinde manşetler atmaya başlamıştı.
Abdülhamid Han eğer kendisine teklif edilen Musul, Bağdat, Bakü hattındaki petrol arazilerini yüzdelik komisyon karşılığında İngilizlere tahsis etseydi bugün dünyanın en büyük sultanlarından biri olarak takdim edilecekti.
Bizim ülkenin çocuklarına da hain olarak değil kahraman olarak öğretilecekti!
Bu cazip teklifi kabul etmediği için en yakınındakilerin ihanetiyle tasfiye edildi. Onu devirdikten sonra Hazine-i Hassa’ya ait tüm toprakların işletmesini, National Bank of Turkey’in şirketi olan Turkish Petroleum Company’e verdiler.
Aslında 200 yıldır cereyan eden operasyonların hedefi; devlet ve millet olma vasfımızı köreltmek içindi.
Hiç kuşkunuz olmasın, yıllardır dindar Anadolu insanına göbeğini kaşıyan adam, bidon kafalı, pis köylü, taşralı, mantıksız, cahil, koyun sürüsü, makarnaya kendini sattı diyen tayfa geçmişten gelen bu damarın bir uzantısıdır.
Bugün de Erdoğan’a benzer kumpaslar kurulmuyor mu? Öyle ki birine Gezi, diğerine 31 Mart tertiplendi. Aynı metotlarla.
Her ikisine de hareket ordusu gibi devşirme ordularla operasyon yapıldı. Biri Alliance İsraelite okullarından mezun olanların kumpaslarıyla devrildi diğeri de FETÖ okullarından mezun olanlar tarafından tasfiye edilmek istendi.
Demem o ki dün Abdülhamid'i hedefe koyanlarla bugün Erdoğan'ı hedefe koyanlar aynı düzeneğin unsurlarıdır. Her ikisi de aynı küresel medya tarafından aynı manşetlerle yıpratılmak istenmiştir. Her iki lidere de diktatör, ülkesini sattı, Yezid, hırsız denilmiştir.
Bin yıldır bu topraklarda yürütülen savaşın özeti budur. Milletin ayağa kalkmaması ve birliktelik ruhundan yoksun olması için yapılıyor bunlar. Bugün de aynı taktiklerle milleti parçalamak istiyorlar.
Bu bağı kuvvetlendirmenin yollarını aramaktan başka çıkış yolumuz yok.
Yorum Yazın