İsrail’in Sınırları Neresidir?
Bu tarihi soruyu BM’de Erdoğan sordu. Hadisenin yaşandığı asıl yerde, tam merkezinde sordu.
Erdoğan, Washington’un bir defada C-5 ve C-141’lerle birlikte 22.497 ton ağır silah ve cephane sevkiyatı yaptığı 1973’lü yılları da hatırlattı.
Ayrıca 1968’den bu yana 19 yasa dışı yerleşim yeri inşa eden İsrail’in bu yerlere 200 binden fazla Yahudi yerleştirdiği gerçeğini de haykırdı. Kaldı ki haritalar her şeyi net olarak ortaya koyuyor.
19 yüzyıl sonra bölgede bir Yahudi devleti kuruldu. 600 yıl sonra da ilk kez Müslüman coğrafyasında yabancı bir devletin bayrağı dalgalandı. Ve bu devlet, Amerikan Evangelistlerin yardımıyla 6 gün içinde topraklarını tam üç katına çıkardı.
İttihatçıların Abdülhamid Han’ı tahtan indirir indirmez yaptıkları ilk iş 9 yıldır uygulanan Kudüs'e Yahudi göçünü yasaklayan kanunu yürürlükten kaldırmak olmuştu. 1948 yılına gelindiğinde bu sefer torunları İsrail’i derhal tanıyacaktı.
Dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün imzasıyla 24.3.1949 tarihli ve 35970/115 sayılı yazısı üzerine “İsrail devleti derhal tanınacaktır” deniliyordu.
Bilindiği gibi İsrailoğulları, Süleyman Mabedi’nin ilki M.Ö.586 yılında Babiller ikincisinin de M.S.70’li yıllarda Romalılar tarafından tahrip edilmesinden sonra dünyanın dört bir yanına dağılarak bir kurtarıcı önderliğinde yeniden kutsal topraklara dönme hayali içinde oldular.
İnançlarına göre Arz-ı Mevud, güneyde Kızıldeniz’den kuzeyde Fırat’a, batıda Akdeniz’den doğuda Ölü Deniz’e kadar uzanan toprakların Tanrı tarafından ebediyen kendilerine verildiğine inanırlar.
Dünya Siyonist Kongresinde(1897) temelleri atılan İsrail devleti de bundan 50 yıl kadar sonra kurulmuştur. Bizim hayallerimizin kanatları vardır sınır tanımazlar diyen Herzl’in hedefi; Sina’dan Fırat’a, Kuzey sınırı olarak Kapadokya’daki dağlara, güneyde de Süveyş Kanalı’na kadar uzanır.
Sloganları ise; Davud ve Süleyman’ın Filistin’i! Süleyman mabedini Kudüs’te yeniden onarıp ihya edene kadar bu arzularından vazgeçmeyeceklerini de deklare etmişlerdir
İsrailli psikolog ve siyaset bilimci Bnenjamin Beit-Hallahmi’ye göre aslında İsrail’in problemi haçlıların sonuna uğramamak için çözümler bulmaktı. Burası çok mühim.
Siyonistler Hıttin korkusunun kaynağını kurutmak istemektedir. Çünkü Hıttin korkusunu bir türlü üzerinden atamadılar.
1187 yılındaki Hıttin Savaşı bugün Orta Doğu’daki hemen hiç kimse tarafından unutulmuş değildir. Bu Selahaddin Eyyübi’inin Haçlı ordusunu yendiği büyük savaştır. Hıttin bugün İsrail’in Taberiye yakınlarındadır.
Ancak bu büyük savaşın yapıldığı yere yoldan geçenlere ve bu tarihsel olayı hatırlatacak hiçbir işaret hiçbir yazı konulmamıştır. Çünkü İsrailliler Hıttin’i hatırlamak istemezler.
İhsan Fazlıoğlu’nun ifadesiyle bu korku onların bilinçaltına işlemiştir ve bu gelip geçici bir durum değildir. Kültürlerine, siyasetlerine, teknolojilerine hatta dillerine sinmiş olan bir korkudan bahsediyoruz. Haliyle korku; korkanı, korktuğu nesneyi nihai olarak ortadan kaldırmaya iter, sürükler.
İsrail yeni bir Hıttin yaşamaktan dolayı duyduğu endişe hep diri kalmıştır. Bu yüzdendir ki çok acımasız katliamlar yaparak Müslüman Türklere korku verdiğini düşünmektedir.
Aynı 1191’de Richard the Lionheart’ın Akra Kalesi içindeki üç bin Müslüman’ı kadın çocuk demeden boğazlaması ve bu sayede Müslümanlar arasında korku ve panik yaymak istemesi gibi.
1948 savaşı sırasında ve sonrasında da İsrail, Müslümanlar arasında korku ve panik yaymak için çok acımasız katliamlar yaptı.
Örneğin Deir Yassin Köyü’nde hamile kadınların ve çocukların da dahil olduğu 280 kadar Müslüman Arap köylüsü sokaklarda dolaştırdıktan sonra oracıkta kurşuna dizilmişlerdi. Kızlara tecavüz edip erkeklerin de cinsel organlarını kopardılar.
Bugün askeri anlamda bu korkuyu belki hafiflettiler ancak İsrail kuşatılma korkusunu bir türlü üzerinden atamamaktır. Meşhur halk türkülerinde ifade edildiği gibi;
“Tüm dünya bizim karşımızda. Bu eski bir hikâyedir aslında. Eğer tüm dünya bize karşı ise. Hiç umurumuzda değil. Eğer tüm dünya bize karşı ise. Tüm dünyanın canı cehenneme!”
İsrail, daimi olarak bu korkuyu yaşamak yerine; 1947 yılındaki BM planında öngörülen topraklara dönmelidir. Almanya’nın kuruluş yıllarında İsrail’in ödediği dev tazminata benzer bir diyet ödemelidir. Tarihsel suçlarını itiraf edip Doğu Kudüs’ten ve Filistin’in yüzde 50’sinden çekilmeyi kabul etmelidir.
Peki, İsrail bunu yapar mı? Elbette hayır. Tam tersi, “Büyük Kürdistan Projesi” ile alanlarını daha da genişletmeyi ve sonrasında Evangelistlerin dünya hükümeti projesinde aktif rol oynamayı düşünmektedirler.
Açıkçası bugün İsrail’in vaat edilmiş topraklar palavrasının ardında yatan yegâne gerçek, Evangelistlerin bu irrasyonel amacı bahane ederek dünyaya hükmetme hırsıdır.
Sonra Yahudileri de bir çırpıda satacak olan Evangelist terör örgütünün bugün tek hedefi de Türkiye’dir. Ve Türkiye içindeki tüm ittifaklar Büyük Kürdistan Projesi çerçevesinde dizayn edilmektedir.
Yorum Yazın