İslamcı Yarı Aydınların 111 Yıllık Çıkmazı "Aşağılık Kompleksi"
Neden 111 yıl dedim… Önce onu arz edeyim. Malum 31 Mart 1909 tarihinin üzerinden beri 111 yıl geçmiş. Bildiğimiz gibi o tarihte Osmanlı İmparatorluğunun 34’ncü Padişahı Sultan ll. Abdülhamid Han o günkü lisan ile “hal” edilmiştir... Yani tahttan indirilmiştir... Denilebilir ki ne var bunda? İlk tahttan indirilen padişah ll. Abdülhamid mi ki böyle bir kilometre taşından bahsediyorsun? Evet! İlk bakışta doğru gibi gözükebilir. “Ne Osmanlı Padişahlarının boyunları vuruldu, zindanlarda boğduruldu… Ne sadrazamlar öldürüldü, hal edildi… Yani ll. Abdülhamid de bunlardan biri değil midir?” denilebilir!
Ama durum hiçte öyle değil. Zira hiç bir Osmanlı Padişahının hal edilme sebebi ile ll. Abdülhamid’in hal edilme sebebi gibi değildir. Onun Hal edilmesinin sebebi 1898 yılında toplanan Dünya 1’inci Siyonist Kongresinde ki alınan karar gereğidir. Neden böyle bir karar alınmıştır. Zira İngilizler ve Kraliçe üzerinden, 1853 Kırım Savaşından beri Osmanlı ya borç satan Yahudiler, ll. Abdülhamid’den bu borçların silinmesi karşılığında Filistin’den toprak talep etmiş ama olumsuz cevap alınmıştır...
ll. Abdülhamid Filistin topraklarının Müslümanlar için mübarek olduğu ve Hz. Ömer zamanında kan dökülerek fethedildiğini belirtmiştir. Bunun bedelinin de para olamayacağını söylemiştir...
Bunun üzerine ll. Abdülhamid’in fermanı Siyonistlerce imzalanmıştır. Peki, bu fermanı kim yerine getirecektir? Dünya’da Yahudiler ateş’e ellerini sokmazlar ve maşa ile uzanırlar… Osmanlı zamanında da böyle idi.
Gezi Parkı Eylemlerinde bulunan vandalların, çapulcuların dedeleri olan Selanik’ten gelen Hareket Ordusu ve etrafında ki çapulcular, Saray’a yürümüşlerdir. Aynı Haziran 2013’de Dolmabahçe’de Başbakanlık Ofisine yürüyen çapulcu vandallar gibi… Şayet Başbakanlık korumaları, çapulcu itleri bertaraf etmese idi amaç aynı Abdülhamid’e yapılanlar gibi idi. Saray /Başbakanlık Ofisi basılacak ve Erdoğan’a sözde diz çökertilecekti! O gün öyle yapılmıştı.
Mahmut Şevket Paşa komutasında ki çapulcu itlerden müteşekkil Hareket Ordusu, Padişahı ve Sarayı kuşatmıştır. Siyonist kongrenin birinci toplantısında aldığı “İnfaz Fermanını” gerçekleştirmiştir...
Şimdi gelelim yarı İslamcı aydınlarımızın o günkü ve bugünkü tutarsızlıklarına.
O gün olduğu gibi bugün de yarı İslam’cılar, eyyamcı İslam’cılar, çifte standartlılar, omurgasızlar aynı davranışlarda bulunmaktadırlar. İsim de verelim ki o günle alakalı daha gerçekçi olsun iddiamız.
Belki ilk duyduğumuzda inanmakta güçlük çekeceğimiz isimlerdir bunlar. Mehmet Akif Ersoy, Said-i Nursi, Eşref Edip, Said Halim Paşa vs. gibi bugün nerede ise haşa salavat ile isimlerini andığımız ve gerçekten İslam’i harekete hizmetleri olmuş, İslam’cı yarı aydınlardır... “Yarı aydın” tabirim kaba kabul edilebilir. Kendilerini Rahmet ile anmakla, samimiyetlerinden şüphem olmamakla beraber İslam’cılıkları siyasi açıdan basiretsizlikleridir.
Bunu Siyonistler tarafından “Kızıl Sultan” ve “Müstebit” denilerek (tıpkı bugün sayın Erdoğan’a diktatör denildiği gibi ) fermanını imzalayanlara destek vermelerinden, cesaretle ve üzülerek söylüyorum...
Siyonistlerin kararını uygulayanlardan bir kaçı da bizim yarı İslam’cılarımızdır. Basiretsizce O’na, Cennet Mekan Han’a “Müstebit” damgasını vurdular. Tıpkı bugün bazı zavallı yarı aydın bile diyemeyeceğimiz İslam’cı müsveddeleri gibi.
Hak ile Batıl savaşırken tüm Dünya yedi düvel Batıl’ın arkasında iken utanmadan, sıkılmadan sözde tarafsızlık ve objektiflik adı altında hem nalına, hem mıhına vurmaktadırlar.
Milletine, İslam’a, devletine, ihanet eden bir nifak hareketinin, milletin iradesine karşı haince, casusça savaşırken “Efendim iki tarafında hataları var” gibi omurgasız eyyamcı yorumların haysiyeti yoktur...
Zira merhum Cemil Meriç’in dediği gibi “Zulmün olduğu yerde tarafsızlık namussuzluktur”
Sadece dinine ve Müslümanlara değil, ekmek yedikleri devlete de ihanet eden bu nifak hareketi ile milletin iradesini aynı kefeye koymak vicdansızlıktır. Üzülerek ve utanarak görüyoruz ki bizim birçok sözde yarı İslam’cı aydınımız “Acaba iki taraftan da adam devşirebilir miyiz? Acaba kavga halinde ki iki tarafı da hoş tutmak sureti ile herkese şirin gözüküp pirim yapabilir miyiz? Yada orijinal olabilir miyiz? Veya farklı ve muhalif gözükerek ayrımcılığa pozitif yönde tabi tutulabilir miyiz ?” Bu soruları çoğaltabiliriz...
Hz. Hüseyin’e “Yezid’in üzerine gitmese idi ölmezdi” diyenler ne kadar haklı ise, yolsuzluk söylenti ve kumpaslarına sarılarak Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en çalışkan iktidarını indirmeye ve yeniden Dünya’ya açılmaya çalışan milletimizi tekrar kabuğuna çekmeye çalışan, küresel emperyalist güçlerin ekmeğine istemeyerek de olsa yağ süren bu yarı İslamcı aydınlardan utanıyoruz.
Yok öyle “O’da hatalı bu da hatalı” diyerek haklı ile haksızı doğru ile yanlışı aynı kefeye koymaya kalkmak. Yemiyor milletimiz artık bu safsataları... Hakkı Hak, Batıl’ı Batıl olarak tarif etmek zorundasınız... İki taraf da haksız veya haklı “Yezid’de, Hz.Hüseyin’de hatalı idi… İkisi de fevri davrandı...” veya “İkisi de haklı idi, Allah ikisine de sevap verdi” demek, dediğim gibi eyyamcılıktır, omurgasızlıktır... Bize düşen “Hz.Hüseyin haklıdır ve Yezid zalimdir” diyebilmektir. Başka türlüsü doğru olmaz.
Yazıda geçen yarı İslamcı aydın dediğiniz kişilerin arasında saydığınız Mehmet Akif'in hayatına baktığımızda iyi bir felaket yaşadığını görüyoruz. sadece kendi değil çocukları da bu felâketten pay almıştır. Yani Abdülhamid'in intikamı acı olmuştur. Hem kendisi hem de çocukları sürünmüştür. Said-i Nursi denilen sefilin de aynı süreç içerisinde olması da onun kaderidir.
Doğru söze ne gerek ALLAH bizi ve devletimiz bu devrin omorgasız ve vandallarından korusun.