Gazali, Felsefe ve Eğitim(1)
1058-1111 yılları arasında yaşayan büyük İslam âlimi Gazali’nin, dönemi itibariyle üstlendiği entelektüel misyonu anlamadan bugünü değerlendiremeyiz. İsterseniz evvela İhsan Fazlıoğlu Hoca’nın da yardımıyla [1] 11.yüzyılda mevcut İslam coğrafyasının siyasi, ilmi ve içtimai anlamda fotoğrafını ortaya koyalım.
O dönemde Hindistan’a doğru ilerleyen Gazneliler, etkisini tamamen yitirmiş ve artık Şii Büveyhoğulları tarafından yönetilen Abbasiler, yarıya yakını kaybedilmiş Endülüs, Fatımiler, Karahanlılar, sürekli yukarıya doğru itilen Kuzey Afrika, Oğuz Yabguluğu, Bizanslılar ve Moğollar…
İslam coğrafyası siyasi olarak da coğrafi olarak da küçülmüş ve içeride ciddi bir iç çatışma ortamı var. Tam bir kaos hali. Zihni, fikri, itikadı ve entelektüel anlamda çok ciddi bir parçalanma söz konusu. Ehl-i sünnet vel cemaat tam anlamıyla sıkıştırılmış bir vaziyette.
Düşünün sadece 500 tane itikadi mezhep, 1500’den fazla da fikri mezhep var. Ve her biri kendi arasında çatışma yaşıyor. Bugün de olduğu gibi her kafadan ayrı bir ses çıkıyor. Daha da vahimi fikri ve itikadi ayrılıklar yüzünden cinayetler işleniyor. Şiilerin nüfusunun da Sünni Hanefilerden fazla olduğu bir dönem.
Katoliklerde olduğu gibi vahyin sürekliliğini kabul eden ve hakikati elinde bulundurduğuna hükmeden İsmailiye mezhebine mensup Batıniler de bugünkü FETÖ gibi tam anlamıyla terör estiriyor. Öyle ki ünlü bilim adamı ve düşünür Fahreddin Razi’nin yanından hiç ayırmadığı, 16 yıllık en sadık öğrencisi, emir aldığı gün bıçağı hocasının boynuna dayayacaktır.
Selçuklular böyle bir dönemde Nizamülmülk gibi kaliteli bir vezire sahipti. Nizamülmülk bilindiği gibi devlet düzeni anlamına gelir. Gazali de tam da böylesi bir dönemde büyük bir âlim olarak tarih sahnesinde yerini almıştır.
Bu arada, Gazali, 19. yüzyılda İngilizlerin ortaya attığı şekliyle felsefe düşmanı, İslam dünyasını gerileten, akla, bilime önem vermeyen bir âlim değildi. Bu tamamen İngiliz aklının ürettiği ve bize yutturduğu bir algıdır.
Bugün Gazali ve İbn-i Rüşd tartışmasında, Gazali’nin felsefe karşıtı olduğu fikri hâkimdir. İhsan Fazlıoğlu bunun tamamen bilgisizlikten ve ilgisizlikten kaynaklı bir çarpıtma olduğunu ifade eder. Öyle ki, Gazali, malum tartışmada bir sistem eleştirisi yapıyor. İbn-i Sinacılığı eleştiriyor. Bu anlamda Tehafütü'l Felasife ilk modern felsefe metnidir. Gazali ile birlikte felsefe bir doktrin olmaktan çıkıp bir perspektife dönüşüyor.
Gazali, bırakınız karşı olmayı felsefeyi bir düşünce metodolojisine dönüştürüyor. Ve eleştirel bir tutum sergiliyor. Yani aklı ve felsefeyi eleştirmiyor, belirli bir felsefe yapma tarzını eleştiriyor. Dolayısıyla Gazali’den sonra düşünce dünyası alabildiğince genişliyor, renkleniyor. Farklı ekoller ortaya çıkıyor.
İbn-i Rüşd ise buna klasik Aristotelesçi bir yaklaşımla cevap veriyor. Ve bilhassa İbni Sinacılık konusunda Gazali’yi haklı buluyor. Burada bilinenin aksine sistemler arası bir tartışma var. Yani “Felsefe gerekli mi değil mi”, vahiy, din, akıl vs. tartışması yaşanmıyor.
Fatih döneminde ise Gazali ve İbn-i Rüşd nüshaları masaya yatırılıyor. Osmanlı âlimleri bu nüshaları tercüme ediyor. Ulema ise İbn-i Rüşd’ün nüshalarını pek ciddiye almıyor.
Felsefede metodolojik şüpheciliği dillendiren Descartes’in Gazali’den etkilendiği bir gerçektir. Gazali, “Bilginin ilk şartı şüphedir” der. İnsan ancak şüphelenirse bildiği şeyleri yeniden araştırır.
Gazali, zihin dünyasını yeniden kurmak ve kuvvetli bir imanla hayatı yeniden okumak için düşünceyi önemsemiştir.
Gazali, az evvel bahsettiğimiz gibi kendini ciddi bir parçalanmışlığın ve fitne ortamının içinde buldu. Batıni yapılanma o gün için çok ciddi bir tehdit oluşturmaktaydı. Müslümanlar bu yüzyılda büyük problemlerle boğuşmaktaydılar. Bilhassa siyasi, ahlaki, entelektüel, kelâmî, dini ve itikadi sahada yaşanan büyük sıkıntılar ciddi bir çatışma ortamı doğurmaktaydı.
Gazali, böyle bir dönemde büyük bir sorumluluk üstlendi ve İhyâ'ü 'Ulûmiddîn’i tam da bu çerçevede kaleme aldı. İhyacılık misyonunu üstlendi. Diğer taraftan da Batıniliğe karşı İslam akaidinin, Ehl-i Sünnet’in prensiplerinin korunmasında büyük riskler alarak elini taşın altına koydu.
Batiniler, FETÖ gibi saf Müslümanların zaaflarından yararlanarak İslam’a, siyasi birliğe ve içtimai dirliğe büyük zarar veriyordu. İşte bu durum karşısında Gazali, en çok eserini bu alanda verdi. 6-7 eseri bu reddiyelerden oluşur. Onun en büyük vazifesi, İslam kültürüne ve düşüncesine giren yabancı akımlara karşı çıkmaktı. Ve bunu başardı.
Bunca parçalanmışlığın ve bölünmenin yaşandığı bir dönemde Nizamülmülk ve Gazali işe asıl nereden başladılar dersiniz? Elbette yeni bir eğitim sistemi kurmaktan. Bir sonraki yazıda buradan devam edelim…
[1] Prof. İhsan Fazlıoğlu, Gazali’nin Yaşadığı Tarih Bağlamının Siyasi ve İlmi Yapısı
Yorum Yazın