Düşük Akıllılar
Ve (yine) kendilerine: "İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin" denildiğinde: "Düşük akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?" derler. Bilin ki, gerçekten asıl düşük-akıllılar kendileridir; ama bilmezler. (Bakara Suresi, 13)
İnsanlık tarihinin her döneminde kötüler, iyileri yok etmek, onların hayra yönelik faaliyetlerini durdurmak, Kur'an ahlâkını yaymalarına ve insanlara faydalı olmalarına engel olmak için yöntemler geliştirir, uygulamaya koyarlar. Yöntemlerinden biri de onlarla alay etmek, onları insanların gözünde küçük düşürmeye gayret etmek ve önemsiz kimseler olarak göstermeye çalışmaktır.
Samimi ve vicdan sahibi iyi insanlar, yaşadıkları toplumdaki diğer insanlara ahiretin, hesap gününün varlığı, Allah sevgisinin ve korkusunun önemi gibi konuları anlatır, onları Kur'an’ın güzelliklerini yaşamaya davet ederler. Samimiyetleri insanları olumlu etkiler ve toplumda zamanla Allah inancı, güzel ahlâk, iyilikler, güzellikler, dostluklar, saygı ve sevgi artmaya başlar. İnsanların kalpleri birbirine ısınır.
Kuşkusuz bu durum kötülerin, fitne ve hasetçilerin, ahlâki ve imanî zafiyet içindeki kişilerin hoşlanmadıkları bir gelişmedir. Bu yüzden iyileri yollarından alıkoymak için onları düşük akıllı, deli, yobaz, sığ görüşlü, gerici olarak nitelendirir, toplumdaki saygınlıklarını yok etmek için hesaplar yaparlar. Deli ya da sığ görüşlü birinin görüşlerine değer verilmeyeceğini bildikleri için özellikle bu taktiği çok yoğun kullanırlar.
Kalpleri kararmış bu kişiler itaatten hiç hoşlanmazlar; şeytanın karakteridir bu. Onlar için inançlı bir lider ıstırap vesilesidir. Mesela yaşadığı dönemde Peygamberimiz (asm)’den şiddetli rahatsız olmuşlardı. Peygamberimizden sonra yerine geçen halifelerden de aynı şekilde. Çünkü orada da itaat var, saygı var. Bu, münafık karakter özelliğidir. Kendini çok akıllı gördüğü için idareci de kendisi ya da kendilerinden biri olmalıdır. Üzerinde bir gücü kabullenemez; o gizli, karanlık dünyasında, kendisi her şeyin üzerindedir.
Müminlere karşı içlerinde besledikleri kin ve nefretin dozu, alaycı ve hakaret dolu sözleriyle deşifre olandan daha fazladır. “Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışır, size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar. Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur, sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür... (Al-i İmran Suresi, 118)
İnkarcılardaki saldırganlık ve nefretin nedeni, müminlerin, iftiracı, ahlâksız, vicdansız ve Allah'ın sınırlarını çiğneyen bu kimselerle birlikte olmamalarıdır. Her durumda Allah'ın buyruklarını kendi çıkarlarından üstün tutmaları da bir başka nedendir. Bu yüzden samimi her mümine elleri ve dilleriyle zarar vermeye, kendilerince aşağılamaya çalışırlar.
"Delilik" suçlamasında bulunan kötüler, salih müminlerin gerçekte akıllı, basiretli ve dengeli insanlar olduklarını bilirler. Ancak insanların gözündeki saygınlıklarını zedeleyebilmek amacıyla bu saçma iftirayı atarlar:
İnkârcılar, iyileri küçük düşürmeye çalışırken onlara çirkin lâkaplar takar, onlarla birlikte olan müminlerin de düşük akıllı ve sığ görüşlü olduklarını iddia ederler. Böylece onları değersiz hale getirebileceklerini zannederler.
Alaycılık ve çirkin söz söylemek karakterlerinin bir parçası olan kötüler, samimi müminleri alaya aldıkları gibi, onların savundukları değerlerle de alay ederler.
İman edenlerle karşılaştıkları zaman: "İman ettik" derler. Şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise, derler ki: "Şüphesiz, sizinle beraberiz. Biz (onlarla) yalnızca alay ediyoruz." (Asıl) Allah onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarına bir süre tanır. (Bakara Suresi, 14-15)
Yaşananlar Allah'ın kanunudur, bir sınamadır. Peygamberler, elçiler, sahabeler, Allah yolunda çalışan insanlar bu uygunsuz üslup, alay ve suçlamalarla karşılaşmıştır. Bu çirkin davranışlar karşısında mümin, kendisinden önceki diğer müminler gibi davranır. Onlarla gerektiği gibi mücadele eder, eziyetlerine sabreder, Allah'ın bir kanununa şahit olduğu için tevekkülle karşılar. Gösterdiği güzel ahlâkın, derecesini artırmasını ve ahirette en güzel karşılığı almayı umut eder.
Allah, "Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?.." (Bakara Suresi, 214) buyurur. Mümin, kendisinden önce gelip-geçenlerin durumu başına geldiği için maruz kaldığı çirkinliklerin güzelliklere dönüşeceğinin bilincinde, şükreder.
Orta yere kitap konduğu, peygamberlerin ve şahitlerin getirildiği ve aralarında hak ile hüküm verildiği gün; hesap ve Allah huzurunda yapayalnız sorgulanma günü, hiç kimse -hurma çekirdeğindeki iplikçik kadar bile- haksızlığa uğratılmaz. O gün mümini, Rabbinin, Katından rahmetle yarattığı sonsuz nimet ve güzellikler sarar. Kötüleri ise sarıp kuşatan, sonsuz azaptır.
Andolsun, senden önceki elçilerle de alay edildi, fakat içlerinden küçük düşürenleri, o alaya aldıkları (azap) sarıp-kuşatıverdi. (Enbiya Suresi, 41)
Yorum Yazın