Bir Gazete Hayalim Var
Bu ülkede hemen her siyasi partinin en az bir STK’sı ve bir de medyası vardır. Bu bir kuraldır. Olmak zorundadır. Çünkü her ikisini de propaganda malzemesi olarak kullanırlar.
Siyasi partilerin arka bahçesi konumunda olan sivil toplum örgütleri ve medya da haliyle mensup oldukları siyasi partiye hizmet etmekle vazifelendirilmiştir.
Bu bakımdan ülkede bağımsız, kendi politikalarını belirleyen, özgür bir sivil toplum örgütü yoktur. Bu gidişle de olmayacaktır.
Türkiye’de sahici anlamda eleştiri kültürünün olmayışının bir nedeni de medyadaki tek tipçi düzendir. Ülkenin okulları gibi düşünün bu alanı. Tek bir ideoloji, tek tip yazarlar ve kalıplaşmış tek tip propaganda metinleri.
Bunun karşı mahallesi, yandaşı, milliyetçisi, dindarı, liberali, muhafazakârı yok. Kalemini haktan, adaletten yana kullanan bir avuç samimi yazarı saymazsak kahir ekseriyeti böyle.
Sermaye önünde kuyruk sallayan, çapsız ancak bir o kadar da kurnaz, rüzgâra göre şekil alan, korkak, konformist tipleri de zaten yazardan saymıyoruz. Tüccar onlar.
Artık, “TV’lerde tartışma izlemiyorum, köşe yazısı okumayı bıraktım” türünden serzenişleri daha fazla duymaya başladık.
Çünkü yazarlar artık okurlarının gerisinden geliyor. Derinliksiz ve vizyonsuz fikirlerin temcit pilavı gibi hemen her gün okurun önüne sunulması kaliteyi ciddi anlamda düşürmektedir.
Daha da vahimini söyleyeyim; bugün medya oligarşisinin ve vesayetinin aşılamaması gibi bir sorunla da karşı karşıyayız. Bugün torpil mekanizmasının en çok işletildiği saha medyadır.
Kimse kimsenin ne yazdığına, ne ürettiğine değil arkasındaki siyasi güce bakmaktadır. Eğer referansınız(torpil demek bu) yoksa siz bir hiçsiniz!
Sanıyorum bir yazımda şöyle bir cümle kurmuştum. “Eleştiri kültürünün tamamen ortadan kalktığı “yalakalığın” ve “yavşaklığın” altın bilezik olarak görüldüğü bir medya düzeninde kaliteli fikir üretimi gerçekleşir mi?”
Artık televizyon programları izlenmiyor, köşeleri okunmuyor, gazeteleri satmıyor. Biz maalesef eğitim ve medya cephesini kaybettik.
Peki, neden yazıyorum bunları? Kaşınıyor olabilir miyim? Neden ben de kendimi bu rüzgâra kaptırmıyorum?
Neden mesela medyanın ve siyasetçilerin hiç haz etmediği eğitim meselesini deşiyorum? Her eleştirimde onları kendimden uzaklaştırdığımın farkındayım oysa.
Eğer meselemiz “tıkınmaksa” insanın kendinden taviz vermesi kolaylaşır. Yok, eğer ülkeniz için bir şeyler yapma gayreti içerisindeyseniz özgürlüğü tercih edersiniz.
Zihniyet değişimi gerektiren Türkiye’de ve dünyada bu değişimin en önemli araçlarından biri olan medyayı, zihinleri bulanık, kafaları dağınık, para, şan, şöhret peşinde koşuşturan, Erdoğan’ın ellini güçlendirmesi gerekirken onun ağzına bakan ezik, ezik olduğu kadar da kibirli yazarların eliyle heba etmememiz gerekir.
Vaktiyle şöyle sorular sormuştum. Örneğin bizim büyük gazetelerin neden Kürtçe yazan bir yazarı yok? Neden internet sitelerinde Kürtçe yayın yapmıyorlar? Neden Aleviler için bir ek çıkartmayı düşünmezler? Süryanilerin onca problemi için neden bir gün kalem oynatmazlar?
Cevap olarak “iyi de reklam alamayız” demişlerdi.
Peki, bu ülkede her kesimden insanın kendine yer bulduğu çok kültürlü bir gazete çıkaramaz mıyız? Türkiye konusunda taviz vermeyen, bu topraklara mensubiyet duyan, bayrakla problemi olmayan ahlak vicdan sahibi insanların yer aldığı bir gazete.
Alevi ile Sünni’nin, Türk ile Kürdün, Ermeni ile Arabın, Musevi ile Müslüman’ın, Süryani’nin bir arada aynı gazetede bu topraklar üzerine kalem oynattığı, kendi fikir, görüş ve önerilerini sunduğu özgürlükçü bir gazete çıkarmak çok mu zor?
Büyük Türkiye ittifakı böyle bir şey değil miydi? Ben olsam, “vatan” konusunda taviz vermeyen farklı inançtan, görüşten, dilden, mezhepten, meşrepten insanların özgürce fikirlerini ifade edebilecekleri çok kültürlü bir medya ortamı tesis ederdim.
Bilmiyorum belki de bu hayalim(!) bir gün gerçekleşir. Çünkü artık böyle projeler birer hayal mahsulü.
Yorum Yazın