Aynı Filmi Bir Daha Seyretmeyeceğiz
Aslında CHP’li ve İP’li yöneticilerin, Belediye başkanlarının ve resmi yetkililerinin yabancı misyon şefleri ve bilhassa büyükelçilerle görüşmesi al takke ver külah mesaileri bizleri şaşırtmamalıdır...
Zira yollarından gittikleri Tanzimat paşaları da aynı bunlar gibiydiler...
Ülkemizde iktidara gelmenin yolunun Batı’lı Emperyalist ülkelerle iş birliğinde olduğuna inanan her siyaset mankurt’u bu yolu izlemiştir...
Tanzimat’ın meşhur paşaları Mustafa Reşit, Mehmet Ali Paşa, Keçecizade Fuat Paşa hatta Mahmut Nedim Paşa da bu yolu izlemişlerdir!
Tanzimat’ın banisi Mustafa Reşit Paşa tam bir İngiliz işbirlikçisi ve Büyük Mason Locası mensubu idi...
Hem Londra’da Osmanlı Devleti’nin sefiri idi hem de hariciye vekili idi.
Düşünsenize ülkenizin dış işleri bakanısınız ve ikametgahınız Londra’da (!)
Hem de İngilizlerle hem halsiniz.
Yine Tanzimat’ın en önemli isimlerinden Mehmet Âli Paşa ( Ali değil Âli ) da Fransızlara çok yakın bir Paşa idi...
O da Türkiye’nin kurtuluşunun Fransa’ya yakınlaşmak hatta onların mandası olmaktan geçtiğine inanıyordu.
Bir de Rusya Çarlığının dostu olan Mahmut Nedim Paşa vardı...
Mahmut Nedim Paşa o kadar Rusya yanlısı idi ki bu yüzden adı Mahmut Nedimof’a çıkmıştı!
Yani Mustafa Reşit Paşa bir tarafa çekiyordu Osmanlı Devleti’ni Mahmut Nedimof başka bir tarafa Mehmet Ali Paşa bambaşka bir tarafa...
Bu yüzden her paşanın sözünün geçtiği devirde onun yakın olduğu devlete tavizler verilmekte ve her yıl geçtikçe ülkemiz bu paşaların aşığı olduğu ülkelere biraz daha müstemleke oluyor biraz daha sömürgeleşiyordu.
Birkaç misal vermek istiyorum.
Malum 1838 Baltalimanı Ticaret Antlaşması neticesinde İngiltere ye çok büyük taviz ve menfaatler sağlanmıştı.
Bunun neticesi olarak İngiltere ile ticaretimizde büyük bir yükselme oldu.
Bu yükselme tabii ki hep İngiltere'nin lehine idi.
Onlar satıyor ülkemiz ise bir pazar haline gelmiş ve mütemadiyen satın alıyordu.
1840’ta 2,8 milyon sterlin olan ticaretimiz 1856’da 6,3 milyon sterline,
1860’ta ise 11 milyon sterline çıkmıştı.
İngiliz Devlet adamlarından Chatham,1838 Ticaret Antlaşmasının memleketine sağladığı menfaati, herhalde ellerini ovuşturarak şöyle belirtmekteydi;
''Osmanlı Devleti’nin yaşamına devam etmesinin İngiltere için hayati bir ehemmiyette olduğunu söylemeyen kimse ile ben konuşmam'' demiştir.
Mehmet Ali Paşa’nın yakın olduğu Fransa ile olan ticaretimiz ise 1847 yılında 97 milyon frank idi. 1857’de 190, 1862’de ise 251 milyon Frank’a yükselmiştir.
Çünkü bu yıllarda devlette Ali Paşa hakimdi...
Yani hangi paşa iktidarda ise, Saray da müessir ise onun yakın olduğu ülke Osmanlı Devleti’ni pazar ve adeta sömürge alanı ilan ediyor ve o ülkenin ürünleri bizim pazarlarımızı raflarımızı dolduruyordu.
Aklınıza gelebilecek hiçbir mamulü üretmiyor ve çalı süpürgesinden ağaç kaşık ve tahta taraklara kadar muhtaç olduğumuz eşyanın cümlesi yabancı memleketlerden gelip ve ucuzluğu ciheti ile revaç bulup ülkemizi sülük gibi emmekte idi.
İşte tüm bunlar iktidardaki paşaların temas halinde oldukları büyükelçiler ile olan diyaloglarından sonra oluyordu...
Her sadrazam veya nazır ( bakan ) olmak isteyen bir başka ülkenin büyükelçisine yanaşıp sırnaşıyor (tıpkı bugün olduğu gibi ) o büyükelçilerde ''Tamam biz sana destek verelim ama sen de bizim ülkemize hangi tavizleri vereceksin'' diyerek Osmanlı Devleti’nin kanını emiyordu...
Bunun için bugün iktidar ya da bir makama başkan olmak isteyenlerin, emperyalist ülkelerin, büyükelçilerin paçalarına sarılmaları ve onlardan medet ummaları eski ve tipik bir Tanzimat geleneğidir.
Bu sadece Tanzimat’ta değil Meşrutiyet ve devamında ki İttihat ve Terakkicilerin devri iktidarında da aynen böyle devam etmiştir...
Emperyalistlerin Büyükelçilikleri bizdeki mankurt paşa ve diğer devlet adamlarının sığındıkları hep ilk liman olmuşlardır...
Bu zihniyetteki ricalin yönettiği imparatorluğumuz yani 16. Bağımsız Türk Devleti’de yıkılmaktan kurtulamamıştır...
İşte şimdi de aynı tezgâh ile karşı karşıyayız...
Bugün de muhalefet partilerinin genel başkanları, yöneticileri veya belediye başkanları bu dönemin emperyalist devletlerinin büyükelçileri ile şahsi menfaatlerini o devletlerin menfaatleri ile tevhit etmeye (birleştirmeye) gayret göstermektedirler...
Peki aynı filmi bir daha mı seyredeceğiz?
Aynı delikten bir daha mı ısırılacağız?
Cevaplamamız gereken sualler bunlar diye düşünüyorum...
Yorum Yazın