24 Kasım, 12 Eylül Ürünü
Hemen hemen her yıl hatırlatırım. Bilindiği gibi, 12 Eylül askerî darbesinin yapıldığı dönemde, askerî yönetimin başında bulunan Kenan Evren, Atatürk’ün 100. doğum yıl dönümü olan 1981 yılında, 24 Kasım’ın her yıl “Öğretmenler Günü” olarak kutlanmasını kararlaştırmıştır. Atatürk bile 24 Kasım’ı “Muallimler Günü” olarak ilan etmemişken, 12 Eylül darbecileri bugünü ‘Öğretmenler Günü’ olarak kutlamayı zorunlu hale getirmişlerdir.
Bir taraftan 24 Kasım’ın Öğretmenler Günü olarak kutlanması zorunlu hale getirilirken, diğer taraftan da 1402 sayılı kanunla birçok bilim insanı üniversitelerden atılıyor, YÖK kuruluyor, öğretmenler meslekten atılıyor, sürgün ediliyor, sendikacılar tutuklanıp içeri atılıyor ve insanlar daha birçok baskıya maruz bırakılıyordu.
Sendikacıların içeri alındığı, öğretmenlerin fişlendiği, meslekten ihraç edildiği kısacası her türlü haksızlığın, hukuksuzluğun ve zorbalığın devam ettiği bir dönemde acaba Kenan Evren niçin 24 Kasım’ı öğretmenler için özel bir gün olarak tesis etmiştir? Öğretmenleri çok sevdiği için olabilir mi?
12 Eylül askerî cuntası, Atatürkçü olduklarının bir göstergesi olarak 24 Kasım’ın Öğretmenler Günü olarak kutlanmasını kararlaştırırken aslında Atatürkçülük kisvesi adı altında yaptıkları hataların, hukuksuzlukların kısmen de olsa üstünü örtmek istiyorlardı. Yani o dönemde yapılan tüm antidemokratik uygulamaların, şiddetin, baskının ve yasakların yanında bir de ne kadar da Atatürkçü olduklarını göstermeye çalışıyorlardı.
Diğer taraftan 12 Eylül darbe zihniyetinin ürettiği bu anlayış; resmi ideolojiyi kayıtsız-şartsız itaat eden, eleştiri kültüründen yoksun, sönük, özgür, bilim, sanat ve felsefe alanlarında kaliteli bireyler yetiştirmekten uzak bir öğretmen kitlesi oluşturmayı hedefliyordu.
Türkiye’de, Kemalist eğitim sisteminin tezgâhından geçen eğitimcilere; insani değerlere açık, insan hak ve özgürlüklerine sahip çıkan, öğrencilerini tarihiyle, kültürüyle bağ kurduran, düşünce üreten, yeniliklere açık, ahlak, vicdan sahibi muallimler olmak yerine resmi ideolojinin kendilerine biçtiği bekçilik rolünü vazife edinmeleri istendi. Çünkü onların birinci vazifesi, çocuklara tek bir ideolojiyi ve değer yargısını aşılamaktı.
Türkiye’de öğretmenlere biçilen rol böyle olunca, onlar da yıllardır çocuklara resmi ideolojiyi aşılamayı kendilerine vazife bildiler. Bu bakımdan farklı inanç, ırk ve düşünceye sahip öğrencilerine önyargıyla bakan, çocukların rahat hazır ol komutlarıyla asker gibi yürümelerinden, okul önlerinde onların nöbet tutmasından, ırkçı bir yemin metnini ezberlemelerinden, tek bir kıyafete mahkûm edilmelerinden rahatsız olmadılar ve bu türden militarist uygulamaları eğitim adına sakıncalı görmediler.
Çünkü onlar Kemalizm’in içselleştirilmesi gereken en temel değerlerden birisi olduğuna inandırılmışlardı.
Öyle ki 80 yıldır askeri esas duruşta ezberlettirilen andın kaldırılmasına en çok tepki eğitimcilerden gelmişti. Kuşkusuz bu tepki ve tavırlarının kökeninde yıllardır darbeci, yasakçı, baskıcı, katı ve dar bir zihniyetin izlerini görmek gerekir. Diğer taraftan eğitimcilerin bu şekilde tavır koymalarını ve zihinlerinin bu denli kapalı olmasına neden olan bir yığın yasa ve uygulamaların varlığını da göz ardı etmemek gerekir.
Diğer taraftan Türkiye’de öğretmen mesleğini kutsal yapan şey tam da bu noktada darbecilerin ideolojik öğretmen kurgusudur. Resmi ideolojiyi içselleştirdikleri oranda kendilerine kutsallık atfedilmiş olmasıdır. Fedakâr ve kutsal kabul edilmelerini, öğrencilerine ahlak, erdem, adalet, demokrasi ve özgürlük gibi kavramları kazandırmalarından değil resmi ideolojiyi ne oranda aşılayıp aşılamadıkları belirlemektedir.
Oysa böylesi bir ideolojik kurgunun aksine öğretmen; sıradan insan olarak kalan, fakat sürekli olarak kendisini geliştiren ve farklılaştıran, kendi bireysel evreninden diğer insanların evrenine geçmeyi bilen, diğer insanları kendi tecrübesinin bir parçası yapan, farklılıkları birer zenginlik olarak gören, buyurma yerine konuşma ve dinleme olgunluğunda olan, insana dair hiçbir şeyi kendisine yabancı saymayan, tarihine, kültürüne sahip çıkan, keşfedici, mütevazı, vatansever bir kişiliktir.
Çok şükür ülkede bir avuç özgürlükçü muallimi saymazsak kahir ekseriyetinin dünyaya dar bir pencereden baktıklarına tanıklık ediyoruz. Allah sayılarını arttırsın bugün ciddi anlamda fedakârlıklar yapan, ülkede eğitim kalitesinin arttırılması için canla başla çalışan çok kıymetli muallimlerimiz de var.
Ne var ki birçoğu maaşların yetersiz oluşunu dert ediniyor, kalabalık sınıflarda eğitim yapmanın zorluklarından yakınıyor. Bir kısmı müdür ya da müdür yardımcısı olamamanın derdini yaşamakta. Kısacası zengin, konforlu, itibarlı ve kaliteli bir yaşam arzuluyorlar. Ancak ülkedeki Kemalist eğitimden yakınmıyorlar. Ders kitaplarında tarihimizin yeterince yer etmemesini sorun etmiyorlar.
Kafaların işleyiş şeklini değiştirecek, kalın duvarları yıkacak olan yegâne şeyin buraya ait yeni bir eğitim sistemi olacağını düşünüyorum. Bunu da başaracak olan kesim şüphesiz kaliteli muallimler olacaktır. Yeter ki kıymetleri bilinsin.
Yorum Yazın