18. Yılında AK Parti
“Ulan öküz Anadolular” zihniyetinden “Sizleri Allah için seviyorum” anlayışına ve merhametine kolay gelinmedi bu ülkede. Bir zihniyet devrimi, bir halk ihtilali yaşandı.
Vaktiyle AK Parti’nin “sistem karşıtı bir parti” olarak doğduğunu ifade etmiştim. Bu ülkede ezilenlerin, hakkı, hukuku gasp edilmiş mağdurların, fakirleştirilmiş, ruhsuz iskeletlere döndürülmek istenen heyecansız, sesi kısılmış Anadolu insanının sesi olarak doğdu bu parti.
Dolayısıyla AK Parti hazımsızlığının yegâne nedeni onun dindar, muhafazakâr bir parti olmasının yanı sıra yerli, özgün ve medeniyet perspektifli bir siyaset üretiyor olmasından kaynaklanmaktadır.
Osmanlı’nın uluslararası bir operasyonla tasfiye edilmesinden sonra yerli siyaset üreten tüm mekanizmalar/hükümet olmuş siyasi partiler/siyasetçiler bilhassa batıda etkisini arttıran derin yapılanma tarafından bir tehdit ve düzen karşıtı olarak algılandı.
Garp yanlısı, çağdaş, laik, seküler partiler cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde doğal olarak bir tehdit olarak algılanmadı. Bilakis “düzen” partileri olarak itibar gördü. Güneydeki sevilen ülkenin güvenliğini muhafaza etmeleri kâfiydi.
Bu yüzdendir ki son yüz yıllık cumhuriyet tarihinde kim, yeri yurt edinme noktasında bir basiret/irade/kararlılık göstermişse istisnasız tasfiye girişimine maruz kalmıştır. Son 15 yıldır Erdoğan'a yapılmak istendiği gibi.
Çünkü Erdoğan, yıllardır ülke siyasetini esir alan uluslararası baronların düzenini/rahatını bozan bir liderdir. Bilindiği gibi Batı, Osmanlının tasfiyesinden sonra Türkiye'yi kontrol altında tutmak ve aynı zamanda güneydeki ülkenin güvenliğini sağlamak ve geleceğini garanti altına almak için ciddi bir ayar değişikliği yapmıştı.
Türkiyelilerin kadim medeniyetiyle, ilim irfan birikimiyle, tarihiyle, kültürüyle olan temasları kesilmek istendi. Diğer taraftan bin yıldır kurulan kadim ittifaklar, dostluklar bertaraf edildi. Türk’ü, Kürt’ü, Ermeni'si, Arap’ı, Alevi'si, Sünni'si ne kadar farklı etnik kimlik, inanç ve mezhep grubu varsa aralarındaki bağ koparıldı. Düşman edildi.
Buna millet olma vasfının yitirilmesi de diyebiliriz. Kısacası ortak akıl, ortak vicdan ve ortak idrak ayarlarımızı bozdular. Her on yılda bir yapılan darbelerle de bir taraftan irtica bahanesiyle dindarlar, diğer taraftan bölücülük bahanesiyle Kürtler ve diğer farklılıklar ecnebi unsurların yörüngesinde faaliyet yürüten siyasetçiler ve medya organları marifetiyle dirençleri kırıldı.
Anlayacağınız tüm farklı kesimler bir daha bir araya gelemesin diye ne gerekiyorsa yapıldı. Biz tam beş yıl bu durumla yüzleştik. Birbirimizden özürler diledik. Bir arada huzur içinde yaşama yollarını tartıştık. Eller ilk defa Erdoğan liderliğinde tokalaşmak için uzatıldı.
Bu neydi biliyor musunuz? Son üç yüzyıldır dünyaya nizamat vermeye kalkan azgın, zengin, İslam ve insan karşıtı emperyalist düzene bir başkaldırıydı. Dünyanın en zor en tehlikeli işini yaptık biz.
FETÖ ve PKK’yı palazlandırdılar.
Hatırlayınız, “Sizi yağlı kazığa oturtacağız” diyorlardı! Küresel güçlere meydan okumaya başladığı günden itibaren kendisine “diktatör”, “tek adam”, “ülkeyi kutuplaştırıyor” diyenler Erdoğan’ın, tüm dünya halklarını esir alan üst akla karşı dünya çapında bir direniş kıvılcımı başlatacağını çok iyi biliyorlardı.
AK Parti’nin siyaset sürecinde durduğu yer ve temsil ettiği gelenek sadece muhafazakâr bir görüşün temsilcisi değildi. AK Parti iktidara geldiğinde toplumun tüm kesimlerini kucaklayan, ayırt etmeksizin tüm vatandaşlara eşit haklar sağlayan, ırk, köken, millet, din, dil farklılıklarına demokrasinin öngördüğü şekilde yaklaşan bir politika izlemeyi vadetti.
Öyle de yaptı.
Özellikle doğuda AK Parti’nin icraatlarıyla gerçekleştirilen reformlar sayesinde ciddi bir değişim yaşandı.
Devletin her alanda vatandaşın yanında olması ve akıllı politikalar güdülmesi ile hem ekonomik varlık arttı hem de sosyalleşme gelişti.
Yani AK Parti’nin muhafazakârlığı bireyi baskı altına alarak, kapalı baskıcı bir siyasal tavır geliştirmek yerine tam tersi demokrasinin bir gereği olarak geleneksel farklılıkların ortaya konulup korunmasında çok aktif bir rol oynadı.
Çünkü toplum bir değişim yaşıyor. Bundan yirmi sene önce farklıydı, yirmi sene sonra da başka farklılıklar ortaya çıkacak. Dolayısıyla çağın gerisinden değil çağın ötesine seslenen bir ses olmayı vadetti AK Parti.
Ne var ki her öğretinin her düşüncenin, ideolojinin zamanla bağnazları oluşuyor. Trolleri de diyebiliriz. Refahın, zenginliğin tadını alan muhafazakâr camiada da bu yaşandı. Kuruluş kodlarına sıkı sıkıya bağlı cesaret sahibi samimi insanlar tuhaf şekilde gevşemeye başladı.
Medyası, her kesimden insanı kucaklamak yerine içe kapalı tamamen kendi mahallesine yönelik milliyetçi yayınlar yapmaya başladı. Pasta büyüdükçe daha fazla milliyetçi oldular.
Güçlenene kadar demokrasinin nimetlerinden faydalanan ve özgürlükçü, insan merkezli bir anlayış sergileyen AK Partililer gücü ele geçirdikten sonra ilginç bir biçimde zihinsel bir daralma yaşadı.
Bu daralma son seçimde kendini açık bir biçimde gösterdi. Erdoğan her ne kadar bunu yorgunlukla ifade etmeye çalışsa da ortada bir yozlaşmanın ve zihin daralmasının yaşandığı ortadaydı.
AK Parti bu yozlaşmayı aşar ve gerek medya ve gerekse siyaset dünyasında “dava” maskesi takarak samimi görüntüler veren şirinler sülalesini tasfiye ederse ülkeyi çağın ötesine taşıyabilir.
Bunun yolu çok basit. Erdoğan her yüzüne güleni değil, sorumluluğunu cesaretle yüklenebilecek samimi eleştirmenlere kulak vermeli ve onlarla yola devam etmelidir. Bu ülkede mutlu olmanın yolunun AK Parti üyesi olmaktan değil, sorumluluğunu bilen, sağlam yurttaşlık bilincine sahip birey olmaktan geçtiğini artık anlamamız gerekiyor.
Yorum Yazın