1071 Ruhu
Dedemiz, büyük fatihlerden Sultan Muhammed, ordusuyla birlikte Cuma namazını kıldıktan sonra atının kuyruğunu kendisi bağladı ve "Ölürsem kefenim olsun" dediği beyaz bir elbiseyle askerin karşısına çıkarak şöyle seslendi;
“Askerlerim! Yiğitlerim!
Bugün burada ne emreden bir sultan, ne de emir alan bir asker vardır. Bugün ben sizlerden biriyim ve sizlerle birlikte savaşacağım. Bugün burada Allah’tan başka bir sultan yoktur. Biz ne kadar az olursak olalım, düşman ne kadar çok olursa olsun, bütün Müslümanların, zaferimiz için dua ettikleri şu anda, kendimi düşman üzerine atacağım.
Ya zafer kazanırız, ya şehit olarak cennete gideriz. İsteyen benimle gelsin, isteyen geri dönsün. Ben İslam için ölüme koşuyorum. Beni takip edenler ve kendilerini Yüce Allah’a adayanlardan şehit olanlar Cennet’e, sağ kalanlar ise ganimete kavuşacaklardır. Ayrılanları ahirette ateş, dünyada da alçaklık beklemektedir.”
Daha sonra secdeye kapandı ve şöyle dua etti:
“Ya Rabb! Seni kendime vekil yapıyorum. Azametin karşısında yüzümü yere sürüyor ve senin uğrunda savaşıyorum. Ey Allah’ım! Niyetim halistir, bana yardım et. Sözlerimde hilaf varsa beni kahret.”
İşte biz o gün Malazgirt’te sadece Anadolu’nun kapılarını açmadık; adaletin, kültürün, sanatın, şahsiyetin, onur ve şerefin de kapılarını açtık. Aynı ananın sütünden beslenen kardeşler olarak bu toprakların anamızın ak sütü kadar helal edildiği bir bilinçle ve birliktelik ruhuyla hareket ettik.
Bu toprakları kendimize vatan kıldık. Yeri yurt edindik.
Tarihleri boyunca Allah’ın adaletine ve kudretine sığınmış, fatihleri beyaz kefenle yola çıkmış olan bu milletin evlatlarına işte bu yüzden aralıksız tuzak kuruluyor.
Bu yüzdendir ki biz son yüz yılımızı atını yeniden denize sürecek kararlılıkta ve beyaz kefeni giyerek vatanı uğruna canını ortaya koyabilecek cesarette fatihler aramakla geçirdik.
Malazgirt Zaferi’nden sonra Türklere karşı inanılmaz bir nefret oluştu. “11 Ekim 1098'de Anadolu'da Türklere karşı yürütülen savaşlara katılan bir papazın günlüğünde şu dehşet verici cümle kayıtlıdır” der İhsan Fazlıoğlu. "Her yerde Türkler!"
Ağustos 1100'de ise Roma'da Papa II. Baschalis bunu doğrularcasına şu fetvayı yayımlar: "Müslümanlar eşittir Türkler." Böyle bir ortamda 11. yüzyıldan 16. yüzyılın sonlarına kadar Avrupa'nın en önemli gündem maddesi ortaya çıkar: “Türklere karşı sürekli savaş.”
Bu hâlâ devam etmektedir.
Neden her yerde Türkleri görüyorlardı?
Müslüman Arap ordularının İstanbul'u kuşatmaları anlatılırken şöyle ilginç bir bölüm vardır. İçlerinde Ebu Eyyub el-Ensârî'nin de bulunduğu bu kuşatmalardan birisinde, yapılan anlaşma gereği başlarında Ebu Eyyub'un bulunduğu silâhsız Müslüman bir grup Ayasofya'da namaz kılacak, akabinde Müslüman Araplar kuşatmayı kaldırıp gideceklerdir.
Anonimler, bu vakaları tahkiye ederlerken, Müslümanlar, Ehl-i İslâm gibi kelimeleri kullanırlar; söz karşı tarafa geçince birden bire, Müslüman Arap ordularından bahsettiklerini unutmuşçasına, Türk kelimesini kullanmaya başlarlar.
Ne diyordu papaz; Müslümanlar eşittir Türkler. Bu ülkede tam yirmi yıl boyunca işte bu bahsedilen Türk’ü elimizden almaya çalışmaları boşuna değildir.
Bir yazımda da ifade etmiştim. Bildiğiniz gibi hatıra kelimesi köken itibariyle aynı zamanda hafıza anlamına gelir. Hatırası olan, anısı olan hatırlar, anlar ve anlamlandırır…
Bizim hafızamızda Malazgirt, İstanbul, Çanakkale, İstiklal Harbi, Kudüs, Şam, Bağdat, Mekke, Medine hala diridir. Biz şahsiyetimizi bin yıllık kadim medeniyetimizin ürettiği ilim, irfan, kültür birikimi üzerine bina etmiş bir milletiz.
300 yıldır bu hafızayı boşaltmak için her yolu denediler. Asıl hedefi bin yıldır huzur içinde yaşayan ve Malazgirt’te tesis ettikleri kader birliğini her daim diri tutan iki kadim halkı inatla birbirine düşman ederek ülkeyi bölmek olan PKK terör örgütü işte bu projelerden sadece biridir.
Öyle ki Kürtler, Malazgirt’te Türk kardeşlerini yalnız bırakmadı. Anadolu’nun kapılarını birlikte açtık. Haçlı koalisyonunun tüm saldırılarına/operasyonlarına karşı Türklerin-Müslümanların yanında yer aldılar ve birlikte vatanlarını savundular.
Kürtler, Kudüs’ü de yalnız bırakmadı. Şah İsmail’in tehdidinde dahi “Türk/Kürt ittifakı İstanbul’un fethi kadar mühimdir” diyen Kürt kardeşlerimiz, Yavuz Sultan Selim’in ordusunda savaştılar. Bugün Kürtleri bizden uzaklaştırmak istemelerinin yegâne nedenini Malazgirt’te aramak gerekiyor.
Bin asırlık kin ve öfke hâlâ geçmiş değil. Bugün FETÖ’nün kurucu ataları da biliyor bunu! Aylarca TV’lere çıkıp saatlerce konuştuklarına bakmayın siz. Pişmanlık hikâyelerini anlattılar bize! Lakin hiçbiri bize hakikati anlatmadı.
Oysa yıllardır Anadolu’nun çocuklarını devşirerek onlardan birer canavar yarattılar! Binlerce insan, ilkokul mezunu bir psikopatın peşine takılarak vatan haini oldu bu ülkede.
Neden yaptılar bunu?
Cevabını; 948 yıl evveline gidebilirseniz öğreneceksiniz. Malazgirt, bu toprakları yurt edindiğimiz yerin adıdır. Sultan Muhammed, Sultan Mehmed bizim fatihlerimizdir. 2019 yılında bu fatihler ve fetihler birer magazin unsuru olarak yer bulabiliyorsa ve kuru hamasetten öteye geçemiyorsa bu vahim bir durumdur.
1071 bize bir ruh aşılamalıdır. Siyaset üstü bir ruh. Vatan toprakları üzerinde Kalbiselim, aklıselim bir birlikteliğin ve kucaklaşmanın kapılarını açmalıdır. Açamıyorsa; bu, havaya salladığımız birer yumruktan öteye geçemez.
Yorum Yazın