Vicdanına Esir Ol!
“İradene hâkim ol; fakat vicdanına esir ol.” (Aristoteles)
Vicdan; doğru ile yanlışı ayırt etmemizi sağlayan içsel bir rehberdir ve ahlâki kararlar alırken bize yol gösterir. Vicdan kullanmak önemlidir; bireysel ve toplumsal hayatın temel değerlerinden biridir. Böylece, adil ve eşitlikçi kararlar alabiliriz.
Haksızlık karşısında sessiz kalmamak ve adaleti savunmak, vicdanlı bireylerin özelliklerindendir. Vicdan, insan haklarının korunması ve toplumsal adaletin sağlanması için hayati öneme sahiptir. İnsan haklarına saygı duyan ve adaleti savunan bireyler, vicdanlarının rehberliğinde hareket ederler. Vicdan ile empati kurarak, başkalarının duygularını daha iyi anlarız.
Vicdan kullanmak, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde birçok olumlu etki yaratır. Ahlâkî doğruluk, empati, adalet ve içsel huzur gibi değerlerin yaşanması ve yaygınlaşması, vicdanlı bireylerin varlığına bağlıdır. Bu nedenle, vicdanımızı dinlemek ve ona göre hareket etmek, daha iyi bir birey ve toplum olmanın anahtarıdır. Vicdanlı insanlar, kendi davranışlarıyla başkalarına örnek olurlar. Bu, daha geniş kitlelerin vicdanlı davranışlar sergilemesine teşvik eder.
Vicdanlı insanların birlik olması, bireysel ve toplumsal düzeyde olumlu değişimlerin gerçekleşmesini sağlar. Ortak değerler ve amaçlar etrafında birleşen vicdanlı bireyler, daha adil, barışçıl ve uyumlu bir toplum oluşturmak için önemli bir güç oluştururlar.
Vicdan, ahlâkî pusula olarak davranışlarımızı yönlendirir. Bize en güzel hayatı, hayatı disiplinli ve anlamlı hale getirmeyi Kur’an öğretir. Başka bir yol göstericisi olmasa bile, hayatı boyunca vicdanının insana sürekli doğruları fısıldaması, Allah’ın çok büyük nimetidir.
Küresel merhametsizliğin ve vicdansızlığın tavan yaptığı günlerden geçiyoruz. Müthiş bir vicdan çöküntüsü var, burada bir acayiplik, bir gariplik var. Şefkat, merhamet ve vicdan, Allah’ın bize verdiği çok önemli bir duygular. Ki insan gaflete dalsa vicdanı dalmaz. Nefsine kapılacak olsa vicdanı kapılmaz. Şeytana meyledecek olsa vicdanı meyletmez. Menfaatini kovalasa vicdanı durdurur.
Vicdansızlık ise kişinin ahlâkî değerlere, etik prensiplere veya toplumsal kurallara karşı duyarsız, sorumsuz veya kayıtsız davranışlar sergilemesidir. Bu durum, başkalarına zarar verebilecek ya da insanî/ahlâkî değerlere aykırı eylemlerde bulunabilecek bir tutumdur. Dolayısıyla vicdansızlar başkalarının haklarına karşı kolaylıkla ihlallerde bulunur, vicdan azabı yaşamadan başkalarını kullanabilir veya zarara uğratabilirler.
Tam da İsrail’i ve onun uyguladığı katliamın arkasında duran, dillerinden düşürmedikleri demokrasi, insan hakları, uluslararası hukuk gibi batılı değerleri birkaç haftada yerle yeksan eden sömürgeci /emperyalist devletleri tanımlamaya çalışıyorum burada. Terörist İsrail’in, insanlığın vicdanına saldırısı kesintisiz devam ediyor. Sadece 7 Ekim'den bu güne kadar yaptığı saldırılarda Gazze Şeridi'nde şehitlerimizin sayısı 40 bine yaklaştı. Şehitlerimizin 16 binden fazlası ise çocuk. Aylardır yaralanmış/öldürülmüş masum çocukların görüntüleri internete düşüyor. Bu zulüm karşısında –artık aklım almıyor-kimi insanların vicdanı nasıl sızlamıyor? O Cennet vildanlarının kendi çocukları olmaması mı insanları bu kadar şiddetli gaflete sürükleyen?
Bu, inanan insanlar için çok önemli vicdani bir sorumluluk. Vicdanı diri olan insanlar, iyilikten yana çaba içinde olmalı, kötülüklerle mücadelede birlikte hareket etmeli, kararlılıkla tavırlarını ortaya koymalı. Çekimser ve duyarsız kalmak, zalimin tarafına geçmek demektir. “Çünkü rıza-yı küfür, küfür olduğu gibi; zulme rıza da zulümdür.” (Mektûbat, 361) Yaşanan dönem, insanın kendi çıkarları için değil, diğer insanlar için de ciddi bir çaba göstermesi zamanıdır. Vicdanlı insan, zalimin değil, mazlumun yanında olandır. Hayrı ve güzelliği savunurken, sonuna kadar korkmadan, hakkın arkasında durandır.
Kimi insanlar sadece kendi çıkarlarını düşündüklerinden, çevrelerinde olan olaylara karşı son derece duyarsızlar. Dünyanın birçok yerinde süren savaşları, işgalleri, açlıktan ve yoksulluktan ölen insanları neredeyse hiç düşünmüyor, mazlumların yaşadıklarını, televizyonların haber programlarında adeta bir filmi izler gibi sadece izliyorlar. Gördükleri korkunç manzaralardan dolayı içlerinde bir anlık oluşan merhamet duygusunu ise “ben ne yapabilirim ki” gibi yanlış mantıklar ile bastırıyor, bu şekilde vicdanlarını rahatlatıyorlar. Oysa bu konuda yapılması gereken, akıl sahibi her insanın takdir edeceği üzere dünyayı kana bulayan ideolojilere karşı mücadele vermektir. Zorlukta veli karakteri göstermek çok önemlidir.
Aslında her insan vicdanen doğruları bilir. Ancak uygulamak nefsine zor geldiği için ileri sürdüğü bu bahanelerle de rahatlayamaz. Aksine, vicdanını örttüğü için sıkıntılı bir hayat sürer. “İnsan, kendi nefsine karşı bir basirettir. Kendi mazeretlerini ortaya atsa bile.” (Kıyamet Suresi, 14-15)
Vicdan genellikle insanın çıkarıyla çatışır. Şeytanın vahyine uydukça da vicdan körelir. İnsan zamanla buna alışır, vicdansızlığı kemikleşir. Sürekli vicdanın sesinin dinlenmesi lâzım. Aleyhimize de olsa, çıkarlarımıza da dokunsa mutlaka vicdanımızdan yana olmalıyız. Nefsimiz kötü davranışları kolay ve güzel gösterse de bizi yanıltmasına ve kötülüğe sürüklemesine izin vermemeliyiz.
Vicdansızlığın, merhametsizliğin, zulmün ve katliamların tavan yaptığı bu çok zorlu günler, izlediğimiz her görüntüyü vicdanımızla değerlendirmemiz gereken günler. Nefsanî bakarsak karşılığını alır, acıyı biz de çekeriz. "Dünyanın çivisi çıkmış, ben mi...?" derken… O çiviyi çakacak olan biz değiliz zaten. Biz çaba gösteririz, Rabbimizin, samimi sözlü ve fiili duamızı güzelliklere vesile kılmasını umut ederiz.
Eğer bütün vicdanlar diri olsaydı, insanlık âleminde bunca zulüm ve katliam olur muydu? Allah her şeyi görüyor; insanlar görmüyorsa da Allah görüyor. Bu yüzden vicdanımızı sürekli diri tutmalı ve vicdanî birliği kurmalıyız. Özellikle de zulüm ve cinayetlerden üzüntü duymayan hatta gurur duyan zalimlerin zulmüne, “hayvandan daha aşağı” olanların yaptığı soykırım vahşetine şahitlik ettiğimiz şu günlerde. Masumlara yaşatılan zulme kayıtsız kalan, susan herkes kendini sorgulamalı. Bir düşünmeli, vicdanında beraat edebiliyor mu?
Görüyoruz ki Batı cephesinde değişen bir şey yok. Senelerdir sadece söylüyorlar. Hepsi oradaydı, oradalar. Hepsi sustu, susmaya devam ediyor. Riyakârlığın ve çürümüşlüğün tavan yaptığı bir dönemi yaşıyoruz. Yıkılan evler ve yok edilen hayatlar nasıl vicdanları yaralamıyor anlaşılır gibi değil. Ne kadar doğru söylemiş Cemil Meriç; “Çıkar konuşunca vicdan susar”.
Bugün insanlığın canlı izleyerek şahit olduğu vahşeti, bu siyonazilerle birlikte iş tutanları ve bu büyük soykırımı görmezden gelen vicdansızları asla unutmayacağız. Biz zalimlerin değil vicdanlıların, bâtılın değil hakkın tarafında olacağız. Az da olsak, kimse olmasa da Allah bizimledir!
Zafer Dergisi, Ağustos
Yorum Yazın