Sorumluluğumuzun Bilincinde Olmak
Dün yine bir insanlık dramı yaşandı. Fas'taki 20 kilometrelik İspanya toprağından Avrupa'ya sığınmak isteyen 2 bin kadar mülteci, İspanya ve Fas polisinin açtığı ateşle yaralandı, 37 mülteci hayatını kaybetti. İnsanlık izlerken bu insanların üzerlerine ateş açıldı, sıkışıp ölmeleri izlendi, öldü mü diye nabızları kontrol edildi, yaralılar coplandı... Özetle; vahşi Batı cephesinde yeni bir şey yok!
Dün üst üste yığılmış kimi yaralanmış, kimi öldürülmüş insanların görüntülerini, bugün ise İspanya Başbakanının öldürülen sığınmacılar için İspanyol polisine teşekkür ettiği görüntüleri izledik.
Kan donduran görüntülerin altında okuduğum "İspanya devlet olmanın gerekliliğini sağladı", "İspanya sınır nasıl korunur gösterdi", "Mültecilere uygulanacak tarife budur işte", "İspanya polisini kutluyorum" gibi yorumlar da en az olay kadar ürkütücüydü.
İnanan insanlar çevrelerinde yaşananlara tepkisiz kalamazlar. Müminler, "bana dokunmayan yılan bin yaşasın"gibi bir çarpık mantığa aldanmaz. Çünkü onlar, Allah'ın yolunda ve iyiliğin temsilcileridir. Dünyanın neresinde yaşanırsa yaşansın zulme duyarsız olamazlar. Suçsuz insanlara yönelik her türlü zulmün en önemli ve güçlü düşmanları samimi müminlerdir.
Yaşanan olaylar karşısında umursuz davranan, çıkarlarına dokunmadığı sürece rahatsızlık duymayan kişiler özveri, dürüstlük, dostluk gibi Kur’an ahlakının kazandırdığı özelliklerden yoksundurlar. Ömürlerini bencilce tutkularını tatmin etmeye çalışarak, nimet ve güzellikleri tüketerek sürdürürler. Oysa Allah’ın beğendiği; çevresine hayırlı olan, olaylara duyarlı ve insanları iyiye ve doğruya davet eden ahlaktır. Bu üstün ahlaka sahip insanlarla, içi boş/yeşermeyen bir kütük gibi hiçbir yararı olmayan kişiler arasındaki farktan Kur’an’da şöyle söz edilir:
"Allah şu örneği verdi: İki kişi; bunlardan birisi dilsiz, hiçbir şeye gücü yetmez ve her şeyiyle efendisinin üstünde (bir yük), o, onu hangi yöne gönderse bir hayır getirmez; şimdi bu, adaletle emreden ve dosdoğru yol üzerinde bulunanla eşit olabilir mi?" (Nahl Suresi, 76)
Adil olan ve Allah’ın dosdoğru yolu üzerinde bulunan, içinde Allah korkusu ve sevgisi taşıyan, kutsalları önemseyen insanın yaşadığı topluma büyük yararlar getireceği açıktır. Dolayısıyla insanların Kur’an’da işaret edilen güzel ahlakı yaşamaları çok önemlidir:
"Onlar ki, yeryüzünde kendilerini yerleştirir, iktidar sahibi kılarsak, dosdoğru namazı kılarlar, zekatı verirler, ma'rufu (güzel olanı) emrederler, münkerden (çirkinden) sakındırırlar..." (Hac Suresi, 41)
Yüce Allah iman eden insanlardan iyi ve güzel davranmalarını, merhametli, şefkatli, adil, dürüst, affedici, mütevazı, özverili, sabırlı ve hoşgörülü olmalarını, iyilikte yardımlaşmalarını, hayırda yarışmalarını ister. İyilik yapanları "... Kim bir iyilikle gelirse, kendisine bunun on katı vardır..." ayetiyle müjdeler, kötülük yapanları ise "... kim bir kötülükle gelirse, onun mislinden başkasıyla cezalandırılmaz ve onlar haksızlığa uğratılmazlar." (Enam Suresi, 160) şeklinde uyarır.
Allah'a teslim olan mümin, O’nun dosdoğru yolundan talî yollara sapmaz; zulüm, bozgunculuk, terör ve anarşinin en büyük düşmanıdır. Toplumda barış ve adaletin hakim olması için mücadele eder, insanları mazluma düşmanlıktan, fitneden ve fitneye kapılmaktan sakındırır.
Dinin amacı zaten sevgidir; Allah sevgisidir, Allah korkusudur, kardeşliktir. Kur’an ahlakını yaşayan insanın adalet anlayışında kişisel çıkarlar, dostluklar, arkadaşlıklar, akrabalıklar, insanların fiziksel farklılıkları asla etkili olmaz. Kararları yalnızca haktan ve doğrulardan yanadır. Kur’an ahlakının tam olarak yaşandığı toplumlarda gerçek adalet ve güvenin hakim olacağı çok açıktır. Çünkü yalnızca içinde Allah korkusu taşıyan ve hesap günü Rabbinin huzurunda yapayalnız sorgulanacağının şuurunda olan insan gerçek adaleti sağlayabilir.
Allah'ın rızasını kazanmak ve huzur, güven, barış içinde yaşayabilmek için insanlar arasında adaleti eksiksizce uygulamakla sorumluyuz. Sorumluluklarımızın bilincinde olmamız çok önemli. Sadece “iman ettim” diyerek cennete giremeyiz. Davranışlarımızı Kur’an’ın ve vicdanımızın süzgecinden geçirmeliyiz…
Yorum Yazın