Çoğunluğa Uymak
İnsanlar genellikle, içinde yaşadıkları toplumun kendileri hakkında ne diyeceğine ne düşüneceğine bağımlı olarak yaşıyor. Bu bağımlılık, insanları din ahlakının gereklerini yerine getirmekten alıkoyuyor. Kurallarını toplumun koyduğu, adeta bir din gibi benimsenen ve uygulanan bu yaşam şeklinin dayanağı, ‘çoğunluğa uyma’ mantığı. Bu ‘din’in mensuplarının toplumun sayısal çoğunluğunu oluşturuyor olması, diğer insanları da yanlış yönlendiriyor. Çünkü insanlarda çoğunluğun yaşam şeklinin, uydukları ve uyguladıkları kuralların doğru olduğu gibi bir inanış hâkim. Oysa Kur’an', “…Ancak insanların çoğunluğu inanmazlar. (Hud Suresi, 17) ayetiyle tam aksini haber veriyor.
Kur’an ayetlerinden çok açık anlaşılıyor ki; Yüce Allah insanlara haksız çoğunluğa ve onların hevâlarının koyduğu kurallarına uymamalarını emrediyor, çözümün ise Kur’an ahlakını uygulayarak gerçekleşeceğini bildiriyor:
"Aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve onların hevalarına uyma. Allah'ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni şaşırtmamaları için onlardan sakın... " (Maide Suresi, 49)
Ancak çok sayıda insan, vicdanına uymanın değil, onaylamıyor da olsa çoğunluğun yaşam tarzına ayak uydurmanın zorunlu olduğunu düşünüyor. Din dışı olan bu mantığı öylesine benimsemiş yaşıyorlar ki, toplumdaki bu kurallara adeta hak dinin gereğiymiş gibi uyuyorlar.
Kur’an ahlakını gerçek anlamda kavramamış olan kişilere göre dünyada Rabbimizin emirleri dışında da insanların uyması gereken bazı kurallar var ve insan da sosyal bir birey olduğuna göre bu kurallara uymak zorunda. Amaç da toplum bireylerinin hoşnutluğu ve tek endişeleri, "insanlar ne der, ne düşünürler, benim hakkımda şöyle düşünmesinler, böyle konuşmasınlar" gibi düşünceler.
Kur’an'ın cahiliye olarak tanımladığı bu toplumların ortak özelliği, çok açık ki büyük bir aldanış içinde olmaları. Bu toplumun bireyleri eğitimli hatta kariyer sahibi kişiler bile olsa, Yüce Allah'ın kudretini ve büyüklüğünü tanıyabilecek akıl ve vicdana sahip olmadıklarından cahildir. İnsanların çoğunun bu cahil yapıda olması ve diğerlerinin de bu çoğunluğun davranışlarını kıstas alıyor olmaları toplumun cehalet batağında yaşamasına neden oluyor. Bu kişiler, ‘‘Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan şaşırtıp saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak ‘zan ve tahminle’ yalan söylerler.’’ (En’am Suresi, 116) ayetiyle de bildirildiği gibi, zan ve tahminle hareket ediyor ve insanları Allah’ın yolundan saptırarak kendi sapkın yollarına çekiyorlar.
Allah’ın yolundan farklı yollara sapan bu kimseler, kendileri gibi aciz birer kul olan insanlara tabi olup, o insanların görüşlerini kesin doğru olarak kabul ediyorlar. Akıllarını ve vicdanlarını kullanmadıkları için, zamanla işitmeyen ve görmeyen kişiler haline geliyorlar. Ayetteki ifadesiyle bu kişiler, “Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bundan dolayı dönmezler.” (Bakara Suresi, 18)
Dinsizlik sisteminin hâkim olduğu toplumlarda, hak din hakkında sayısız önyargı oluşur. Din ahlakını samimi olarak yaşamaya çalışanlar için ise gerçek kıstas, insanların din hakkında ne dedikleri değil, kişinin kendi vicdanıdır. Ayetteki ifadesiyle hak olanı değil, zan ve tahmini kıstas alan ‘insanların çoğunluğuna’ uymanın kişiyi doğruya götürmeyeceği Kur’an'da birçok ayetle açık bir şekilde ifade edilir.
Vicdanı kabul etmediği halde, yalnızca insanlar tarafından kınanmaktan korkarak, kişinin bu mantığı kabullenmesi büyük bir yanılgı. Vicdan, bir anlamda insanı doğruya yönelten Allah’ın sesidir. O halde kişinin toplum tarafından kınanmaktan korkması ve vicdanının gösterdiği doğrulardan kaçınması son derece akıl dışı bir davranıştır.
Çoğunluğun neye inandığı, neyi nasıl yaptığı samimi inananlar için bir kaynak, bir kıstas değildir. Mümin, "sürü psikolojisi" ile mantık çöküntüsü içinde yaşamaktan kaçınır. Ki sürü psikolojisi toplumda popüler olanın, doğru olanın yerini aldığı bir narkoz hali gibidir.
Kalben Allah'a yakın olmak isteyen insan, vicdanını tam kapasite kullanır çünkü diğeri şeytanın sözcüsü olan nefsinin fücurunu gözetmek olur. Vicdanının önüne, "çoğunluk böyle yaptığına göre doğru olan budur" mantığıyla set çeken, Yaratıcısının değil, insanların hoşnutluğunu önemseyen ve toplumda kınanmaktan çekinen kişi, Kur’an ahlakından uzak yaşar.
Samimi inanan insanlar her devirde, yalnızca Allah'a kulluk etmeleri, insanların değil yalnızca O’nun hoşnutluğunu gözeterek yaşamaları ve O'nun buyruklarına uymaları nedeniyle yaşadıkları toplumlar tarafından kınanırlar. Cahiliye toplumlarının çarpık yaşam biçimini ve şeytani sistemini reddetmeleri, Kur’an'da Allah’ın emrettiği ideal ahlakı benimsemeleri nedeniyle yadırganır, tepki görürler.
Kur’an’da İbrahim(as) ve onunla birlikte olan müminlerin, kendilerini kınayan putperest kavimlerinden çekinmeyen kararlı tavırları örnek olarak verilir. "…Biz, sizlerden ve Allah'ın dışında taptıklarınızdan gerçekten uzağız. Sizi (artık) tanımayıp- inkar ettik… " (Mümtehine Suresi, 4) sözleriyle son derece kararlı davranan İbrahim(as)’ı müşrik kavmi cezalandırmak ister; Allah ise ‘dost’ edindiği Hz.İbrahim’i, içine atıldığı ateşi ‘soğuk kılarak’ kavminden kurtarır.
Hz. İbrahim’in kararlılığını örnek alarak, vicdanını devreye sokan insan, bu Kur’an ayetinde vurgulanan gerçeği görebilir. İnsanların büyük çoğunluğunun gerçekte ‘alçaltılmış’ kılındığını, samimi iman edenlerin ise ‘üstün’ olduğu gerçeğini…
Çoğunluğun birbirine ölümü ve ahireti unutturmaya çalışması acayip, normal değil. Biz kendi aklımızla düşüneceğiz. “Yapayalnız, tek başına Bana geleceksiniz” (Meryem Suresi, 95) buyuruyor Rabbimiz. İki taraftan birini seçeceğiz; ya çoğunluğun uyduğu şeytanî sistemi ya da azınlığın uyduğu Allah’ın rahmanî sistemini. İkisinin arasında olmak Allah’a ve kendine karşı samimiyetsizlik olur.Kararlı davranırsak Allah, çoğunluğun yaşadığı sıkıntı ve zorluktan, aydınlığa ve güzelliklere ulaşacaktır. İyisi mi biz çoğunluğa uyup dışımızı güzelleştirmekten çok kalbimizi güzelleştirip süsleyelim.
“… Ancak insanların çoğu bilmezler.” (Casiye Suresi, 26)
Yorum Yazın