Çağlar Üzerinden Gelen Ses
… "Kur’an, iman edenler için bir hidayet ve bir şifadır. İman etmeyenlerin ise kulaklarında bir ağırlık vardır ve o (Kur'an), onlara karşı bir körlüktür. İşte onlara sanki uzak bir yerden seslenilir." (Fussilet Suresi, 44)
Diyanet İşleri Başkanının Cuma hutbesinde İslam’ın haram kıldığı konulara değinmesine, “Sesi çağlar öncesinden gelen” ifadesiyle Kur’an’ı hedef alan Ankara Barosu’nun açıklaması üzerine yazmak istedim.
“Sesi çağlar öncesinden gelen bu şahıs.”
“Kin ve düşmanlığa tahrik.”
“Kan kokan cüret.”
“Çocuk tecavüzcülerine gözlerini kapatıp kadın düşmanlığının manevi zeminini dini söylemlerle meşrulaştırma çabası karşılığında maaş.”
“Deprem, LGBTİQ+, kadın ve çocuk söylemlerine rağmen görevde kalması.”
“Halkı ellerinde meşalelerle meydanlarda cadı diye kadın yakmaya davet etmesi kimseyi şaşırtmamalıdır”… Bunlar bildirideki bazı ifadeler.
Her Ramazan ayında büyük provokasyonlar yapılır, alıştık buna. Ancak bu bildirideki ifadeler özellikle halkı tahrik etmek için hazırlanmış cümlelerden oluşuyor.
DİB, 1924’te M. Kemal Atatürk'ün emriyle kurulmuş, İslâm dininin inançları, ibadet ve ahlâk esasları ile ilgili işleri yürütmek ve din konusunda toplumu aydınlatmakla görevli kurum. Başkanının dini konularda Kur’an’a dayalı açıklama yapması kadar normal ne olabilir? O halde, hedef Sn. Ali Erbaş’tır diyebilir miyiz?.. Halkı kin ve düşmanlığa tahrik Sn. Erbaş’ın konuşmasında değil, halkı ayaklandırma ve kaos çabası açıkça belli olan bu bildiridedir.
Ülkemizin din işlerinden sorumlu en tepedeki ismi, Kur’an hükümlerini, emir ve yasaklarını topluma bildirmeyecek mi? Eşcinselliğin haram olduğunu Kur’an ayetleriyle açıkladı o gün Sn. Erbaş. Hucurat Suresi, 13. Ayette, “Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık” buyurur Allah. Eşcinsellik insanda doğal olarak var olan bir yönelim değildir; bir ‘cinsel tercih’ değil cinsel sapkınlıktır. Dinlerin lanetlediği açık bir haramdır. Allah’ın eşcinselliği yasaklamadığını iddia edenler bu iftiralarından Allah’a sığınsınlar.
"Gerçekten siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Doğrusu siz, ölçüyü aşan (azgın) bir kavimsiniz." (A’raf Suresi, 81)
(Tanrı) Sodom ve Gomora kentlerini yakıp yıkarak yargıladı. Böylece Tanrısızların başına geleceklere bir örnek verdi. Ama ilke tanımayan kişilerin sefih yaşayışından azap duyan doğru adam Lut’u kurtardı. (Petrus’un 2. Mektubu, 2:6)
İşte böylece Tanrı onları utanç verici tutkulara teslim etti. Kadınları bile doğal ilişki yerine doğal olmayanı yeğlediler. Aynı şekilde erkekler de kadınla doğal ilişkilerini bırakıp birbirleri için şehvetle yanıp tutuştular. Erkekler erkeklerle utanç verici ilişkilere girdiler ve kendi bedenlerinde sapıklıklarına yaraşan karşılığı aldılar. (İncil, Romalılar 1/26-27)
İnsan hakları başlığı altında bu sapkınlığı yaygınlaştırarak legalleştirme çabası, ağır bir toplumsal yükümlülüktür. Medya ve bazı sivil toplum kuruluşları yardımıyla, yıllar içinde bu sapıklık telkininin dozu yavaş yavaş artırılarak, yaygın olanın sapkın olmayacağı gibi bir görüş insanlara benimsetilmeye çalışılıyor. “Ben böyle yaratılmışım” tezine sığınan eşcinseller... Yarın pedofililer... Bir sonraki gün, ensest!
Bu sapkınlığa karşı durulduğunda, “Homofobi” başlığı altında eşcinseller eziyet görsünler, şiddete maruz kalsınlar sonucu çıkarılması da kasıtlı. Kimse böyle bir şey söylemiyor. İnsanların evlerinin dört duvarı arasında ne yaptığını kimseyi ilgilendirmez. Ancak propagandasının yapılmasına, özellikle çocuklarımıza/gençlerimize normal bir durummuş gibi empoze edilmeye çalışılmasına seyirci mi kalacağız? Sözde modern olmak adına sapkınlığa destek vermek, topluma, özellikle de çocuklara ve gençlere zarar vermektir.
Toplumu ortak ahlâk ve ortak değerler bir arada tutar. Bunlar ortadan kalkarsa toplum yozlaşır, dejenere olur, çöker, parçalanır, yok olur. Küresel şeytanî/karanlık odaklar tarafından dayatılan eşcinsel hareket, LGBT eliyle halkın manevi değerlerini hiçe sayarak ahlâksızlığı sıradanlaştırmaya çalışıyor, neslin devamlılığını sürdürmeyi, kısacası en çok da aileyi tehdit ediyor. Toplumun adeta genleriyle oynayan bu proje, toplumun özü olan aile yapısının altını oyma çabasıdır.
Eşcinsellerin ‘onur haftası’ sebebiyle her yıl LGBT yanlısı paylaşımlar yapan CHP’li belediyelerden birinin başkanlık binasına “Freddy Mercury’nin askerleriyiz” mesajıyla paçavra astığını bile gördük. 23 Nisan günü yine CHP’li iki belediye “LGBTİ Çocuklar vardır” sloganıyla bir etkinliğe çağrıda bulundu bu ülkede. Atatürk’ün kurduğu parti olmak; çeşitli ülkelerden cinayet meraklısı, uyuşturucu bağımlısı katil ruhlu psikopatlardan, maceracı Marksist devrimci özentisi sapkınlardan oluşan terörist gruplar arasında yaşayan çocukları görmezden gelip, bir başka çocuk istismarına destek olma hakkı mı veriyor?
LGBT hareketi tüm dünyada aynı dönemde plânlanıp uygulamaya konulan küresel bir “kimliksizleştirme” projesidir. O sevimli gökkuşağı, ürkütücü bir dünyanın arka plânındaki derin güçlerin ve yancılarının hedeflediği karanlığı gizlemek içindir. Asıl başlık şu olmalıdır; “Tehlikenin Farkında mısınız?”
* * *
Aslında söz konusu bildiride en fazla rahatsızlık veren, Kur’an hakkındaki “çağlar ötesinden gelen ses” hezeyanıdır. Kur'an, indirildiği andan itibaren sadece dönemine değil tüm zamanlara hitap eden ve tüm insanlığa yol gösteren kitaptır. Evrenseldir, her kime ulaşmışsa muhatabı odur. Ve muhatabına çağlar ötesinden değil, çağlar üzerinden seslenir. Çünkü insanî değerler ve hakîkatler çağlar üstüdür. Ancak her dönem bu değerlere düşmanlığın karanlık tarihinin de yine insanlık kadar eski olduğuna insanlık şahittir.
Kur'an'da anlatılan insanların ve toplumların özellikleri, insanlık tarihinin her döneminde benzer olmuştur. Din dışı yaşayan toplumların hataları, yanlışları ve sapkınlıkları, insanların dine karşı gösterdikleri tepkiler ve kişilik özellikleri bugünün dünyasıyla tamamen örtüşür. İnanan insan bu bilgilerden öğüt alır, ders çıkarır ve karşılaşacağı olaylarda nasıl davranması gerektiğini öğrenir.
Kur'an bugünle iç içedir; anlatılan her olay karşılaşılacak bir olaydır. Allah indirdiği Kur’an’ı belirli bir dönem için değil, tüm zamana hükmetmek için göndermiştir. Doğru yolu gösteren, rahmet yolunu açan, Müslümanlara müjdeler veren bu İlahî nur, bugün de, yıllar sonra da insanlar için şifa, hidayet, rahmet, hayat kılavuzu ve tek kurtuluş yoludur.
Kur’an'a dayalı İslam anlayışı baskı, şiddet, öldürme, cinayet ve vahşeti reddeder. Müslüman, kötülüklere karşı mücadele ile sorumludur. Allah’ın sınırlarını çiğneyenlere Kur’an ayetlerini hatırlatmak sadece Diyanet İşleri Başkanının değil, inanan her insanın kulluk görevidir. Gerçek anlamda dindarlık, geleneklerle yaşanan tutuculuk ya da ‘muhafazakârlık’ değil, Kur'an'daki gerçek dini yaşamaktır. İslam'ın özünü yaşamak, onu hayata geçirmektir.
“Susun, oturun” diyorlar. Oysa Kur’an ‘evden camiye’ pasif bir Müslüman modeli öngörmüyor. İnsanlık tarihi boyunca peygamber ve elçiler yaşadıkları toplumdaki din dışı gelenekleri, yanlış inançları, düşünceleri yıkmaya, doğruları anlatmaya gelir, oturmaya değil. Yolundan gidenler de öyle.
“Hayır; onlar şüphesiz ahiretten korkmuyorlar.
Gerçek (şu ki), o (Kur'an,) elbette bir öğüttür.
Artık kim dilerse, öğüt alıp-düşünür.
Allah dilemedikçe onlar öğüt almazlar; takvanın sahibi (onu kabul etmeye ehil olan) O'dur, mağfiretin sahibi de O'dur. (Müddesir Suresi, 53… 56)
Yorum Yazın