Konrad Adenauer Amerika'ya Nasıl Ders Verdi?
İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminde Almanya yerle bir olmuştu; ülke Batı ve Doğu Almanya olarak bölündü. Doğu Almanya’yı Sovyetler Birliği, Batı Almanya’yı ise Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Fransa işgal etti.
İşgalci Batılı devletler eğitim müfredatını yeniden düzenlerken Nazilerin zulmünden kurtardıklarını söyledikleri Alman çocuklarına Naziliği ve onun Almanya'yı üstün ırk olarak yücelten tarih yaklaşımını kötülemek istediler. Nazi Partisi’nin halkı millî tarihlerini okutmak suretiyle galeyana getirdiğini, Avrupa’nın ve dünyanın başına bela ettiğini söyleyerek bu savaştan sonra Almanlara kesinlikle kendi tarihlerini okutmamak gerektiği hususunda görüş birliğine vardı.
Almanlar kendi tarihlerini değil, dünya tarihini okumalılar şeklinde bir hedef belirlediler. Devletin başına ise yıkılmış bulunan Batı Almanya’yı toparlaması için eski şansölyelerden, köyünde emekli hayatı sürmekte olan 70’lik Konrad Adenauner’ı siyasî tecrübelerine binaen âkil insan sıfatıyla ülkenin başına geçmeye ikna ettiler. Böylece Adenauer Almanya Federal Cumhuriyeti’nin ilk şansölyesi olarak iş başına geçti.
İşte Batı Almanya’da eğitim müfredatında Alman tarihi okutulmasını istemediklerini, Dünya Tarihi okunması gerektiğini söyleyen Amerika, İngiltere ve Fransa’ya Konrad Adenauer’ın tarihî cevabı şöyle oldu:
“Ben bu moralman çökmüş ve yıkılmış milleti ecdadının geçmişteki başarılarını, zaferlerini, fetihlerini, buluşlarını, kahramanlıklarını anlatmadan nasıl ayağa kaldıracağım? Onları nasıl motive edebileceğim? Çocuklara nasıl moral vereceğim? Bugünün insanlarını yabancıları rol model alarak, “onlar gibi olun” diyerek motive etmem kabil değil. Kusura bakmayın. Eğer ısrar ederseniz vazifemden istifa edip köyüme geri dönmeye hazırım. Ya bu tarihi doğru dürüst okuturum veya istifa ederim. Tercih sizin beyler.”
Sonuçta bu haklı ve susturucu cevabı kabul etmek zorunda kalan işgalci devletler 70’lik Şansölyeye pek aşırıya gitmeden, sağcı retoriklere fazla yer vermeden istediğini yapabileceğini söylemek zorunda kaldılar.
Adenauer tabii ki haklıydı. Çünkü bir millete kimliğini kazandıran sahalar dil, edebiyat ve tarihtir. Fizik, kimya, biyoloji, matematik gibi fennî ilimler hemen her coğrafyada benzerdir.
Yalnız dil, tarih ve edebiyattır ki iki ülkede aynı olamaz. Hatta Azerbaycan ve Türkiye gibi iki kardeş ülkede dil aşağı yukarı aynı olmakla birlikte tarih ve edebiyat aynı değildir. Bir Hüseyin Cavid’i biz tutmayız, bir Yahya Kemal’i de Azerbaycanlılar. Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail her iki ülkede farklı algılanır bu yüzden.
Öte yandan Çin kendi edebiyatını ve tarihini okutur, Türk kendi edebiyatını ve tarihini; Fars, Rus ve Amerikalı da tabiatıyla kendi tarih ve edebiyatını okutacaktır.
Bu yüzden “Evrensel Tarih” diye bir şey söz konusu değildir. Her millet kendi hikâyesini öğretebilmek adına kimliğini kendi tarihi eliyle inşa eder.
Konrad Adenauer'ın
80 küsur yıl önce Amerikalılara verdiği dersi sanki bize de vermiş gibi okumamızda sayılmayacak kadar çok fayda vardır.
Mustafa armağan bey kardeşime teşekkür ediyorum