Tesadüf mü? Tevafuk mu?
Geçen gün bir arkadaşımla bunu konuşurken başka bir arkadaşım ikisi aynı değil mi diye sordu. Değil dedim. Üstelik çok karıştırılan bir söz.
Anladım ki bunu birçok kişi bilmiyor hatta tevafuk lafını duymamış bile. Oysa ne derin ne konuşulası ve anlatılması gereken bir konu.
İnternette bunu çok güzel özetlemişler: Tesadüf; yalnızca olasılıklara bağlı olduğu düşünülen olayların bağıl nedeni. Tevafuk ise; İki şeyin birbirine uygun ve denk gelmesi demektir. Aslında tesadüfe verilme ihtimali olmayan ve arkasında İlâhî bir kasıt ve iradenin varlığı hissedilen denk gelmelere denir.
Tesadüfte bir başıboşluk ve başıbozukluk vardır. Tevafukta ise İlâhî kudrete sımsıkı bağlılık esastır.
Az da olsa anlatabilmişimdir umarım. Şimdi size bir hikâye anlatacağım. 4 kişilik bir hikâye. Bakalım buna ne diyeceksiniz?
İtalyan bir aile 11 yaşındaki oğullarını papaz okuluna göndermek isterler fakat bulundukları yerde papaz okulu yoktur. Denizyolu ile Napoli’deki okula göndermeye karar verirler. Fakat çocuk Müslüman korsanlara esir düşer. Osmanlı topraklarına getirilir.
Osmanlı’nın en ünlü denizcisi Barbaros Hayreddin Paşa çocuğu tesadüfen görür. Onunla biraz sohbet ettikten sonra çocuğun zekâsına hayran kalır ve onu yanına alarak yetiştirmeye başlar. İsmini de Ali koyar.
O çocuk Osmanlı donanmasını modern hale getirip sayısız deniz zaferi kazanan, ‘’denizlerin tek hakimi’’ denilen Kılıç Ali Paşa’nın ta kendisidir. 11 yaşında papaz olmak için yola çıkan bir çocuk, vatandaşı bile olmadığı bir ülkenin donanma komutanı olur ve tarihe geçer. Müslüman olmuştur.
Peki, kılıç Ali paşa kimdir tekrar bir hatırlatma yapacak olursak; Kılıç Ali Paşa, Uluç Ali ya da Uluç Ali Reis olarak da bilinen, 1571 ile 1587 yılları arasında 16 yıl kaptan-ı derya olarak görev yapmış Osmanlı denizcisidir. İtalyan asıllı olup, Müslüman olmadan önceki adı "Giovanni Dionigi Galeni"dir. İtalyan kaynaklarında Occhiali adıyla geçer. Vikipedi'de böyle tanımlanıyor.
Büyük bir deniz zaferinden sonra bir cami yaptırmaya karar verir. Kendisi de bir zamanlar esir olduğu için esirlere çok iyi davranır ve caminin inşaatında onları da çalıştırmaya karar verir.
Seçtiği esirlerin içinde inanması çok zor bir isim vardır. Dünyaca ünlü Don Kişot romanının yazarı Cervantes...
Peki onun orada ne işi var? Cervantes 22 yaşında iken İspanya’da yaralamalı bir kavgaya karışır. Sağ elinin kesilmesine karar verilince kaçarak İtalya’ya gelir. O sırada İtalya’da Osmanlı’ya karşı savaşacak Haçlı Ordusuna asker toplanmaktadır. ‘’Açlık ve sefaletten iyidir’’ diyerek O da Haçlı ordusuna katılır. Sağ elini kurtarmak için ülkesinden kaçan Cervantes, Osmanlı’ya karşı savaştıkları İne bahtı Deniz Savaşı’nda sol elini kaybeder. Ülkesine dönmeye karar verir fakat yolda Türk korsanlara esir düşer ve Osmanlı topraklarına getirilir.
Kader onları bir zamanlar kendisi gibi esir olan Kılıç Ali Paşa ile karşılaştırır. Paşa’nın emriyle Cervantes, Kılıç Ali Paşa camiinin inşaatında amele olarak çalışır. Üstelik Mimar Sinan’ın emri altında…
5 yıllık esirlik hayatı ailesinin gerekli fidyeyi ödemesi ile son bulur ve ülkesine döner. Ülkesine döndükten sonra dünya edebiyatının başyapıtları arasında yer alan, modern romanın ilk örneği sayılan "Don Kişot"u yazar.
Bu insanların karşılaşması ve çeşitli vesileler ile bir araya gelmesi ne kadar tesadüfi olabilir ki?
Dilerim hakkımızda hayırlı tevafuklar olur ve güzel tesadüfler bu hayırları daha da güzel kılar.
Aşk’ınız daim, kötülükler ve telaşlar sizden uzak olsun da işleriniz rast gelsin...
Yorum Yazın