Kelimelerin Sihri
Pandemi döneminde ben de birçok kişinin yaptığı gibi sinema kanallarının müptelası oldum. Yerli olanlar eskiye oranla ciddi şekilde başarılı. Keyif alarak izliyor ve beğeniyorum. Yabancı dizi ve filmler de eskiye oranla daha fazla dikkatimi çekiyor. Artık yönetmen ve ülke ayrımlarını yapabilmeye başladım. Yabancı film ve dizilerde alt yazı seçeneğini Türkçe olarak seçip izliyorum. Genelde anlamları tutturulsa da çoğunlukla hissettiğim dilimizin duygu ifadeleri açısından ne kadar zengin bir dil olduğu.
İşte bu duygu kelimelerimizi düşününce aklıma geçen hafta kaybettiğimiz Doğan Cüceloğlu’nun bir yazısı geldi. Üstadın yazısından alıntılar yapmak veya özet geçmek hem konunun anlamını yitirtir hem de saygısızlık olur diye düşünerek size yazıyı tam olarak paylaşmak istedim.
Doğan Cüceloğlu’ndan:
Amerika’dan gelen bir misafirime su verdim, boğazına kaçtı, öksürdü, “helal” dedim. Anlamadı. Ne anlama geliyor, diye yüzüme baktı.
Anlatmaya çalıştım. Amerika’da yirmi beş yıl bulunmuş, orada üniversite düzeyinde ders vermiş birisi olarak kavramın bizdeki anlamını veremediğimin farkındaydım. Daha doğrusu Amerikan İngilizcesinde bu denli güçlü bir kavram bulamıyordum. Benim anlatımım yüzeysel kalıyordu; benim dilimdeki o vurucu gücü hiç ifade edemiyordu.
“Helal” kavramını daha iyi anlatabilmek için “haram” kavramını anlatmaya çalıştım. Suyu ben verdim; verdiğim suyu helal ediyorum, bu sana haram değil, sana bir kötülük olmasın, suyumu helal ediyorum, diyerek niyetimi belli ettim. Bu niyet önemli. Bildiğim bir öyküyü anlattım.
Tanıdığım genç kız evlenmeden önce mobilyacıları geziyor ve güzel bir koltuk takımı görüyor. Bu takımı satan kişi belirli bir fiyattan aşağı inmiyor. Genç kız bu takımı çok beğendiğini belli ettiği için çok pişman; beğendiğim için fiyatı yükseltti ve pazarlık gücümü kaybettim, diye düşünüyor.
Bütün çabalarına rağmen fiyatı düşüremeyince genç kız, peki, alıyorum, ama hakkımı sana helal etmiyorum, diyor. Adam soğukkanlılıkla, Hanım kızım, o zaman bu koltuk satılık değil, sana satmıyorum, diyor. Üniversite bitirmiş, modern kız, niye satmayacakmışsınız, parasını veriyorum ya, gayet tabii satacaksınız, diyor. Adam gayet sakin, artık satılık değil, diyerek sırtını dönüp o yokmuş gibi davranıyor.
Ve bu çağdaş Türk kızı kulaklarına, gözlerine inanamıyor. Ağlayarak babasına gidiyor; durumu anlatıyor. Baba, kızım sen ne yaptın, esnafa öyle konuşulur mu, diyerek devreye giriyor. Yanına bir de tanıdığı müftüyü alarak mobilyacıya gidiyor. Neticede genç kız babasının ve müftünün şahitliğinde, “verdiği parayı canı gönülden helal ettiğini” ifade ederek istediği mobilyayı satın alabiliyor.
Bu genç kız o dönem asistanım olarak çalışıyordu, bu öyküyü tüm ayrıntılarıyla biliyorum. Amerikalı misafirime bu öyküyü anlattım. Benim su içmemle bunun ne alakası var, gibisinden baktı.
Suyu sana helal ediyorum, için rahat olsun dedim. Helal etmesen ne olur, dedi. “Kul hakkıyla karşıma gelmeyin” anlayışından söz ettim. Dikkatle dinledi. Bu dediğin bir değer olarak yaşıyor mu, yoksa bir slogan gibi konuşulan alışkanlık haline gelmiş bir söz mü, diye sordu.
Ne fark eder eder, diye sordum. Güldüm, çok sorma, suyumu haram ederim, dedim.
Doğan Cüceloğlu (29.08.2010)
Türk Sanat Müziğinde de birçok kelime var yabancı dilde tam karşılığını bulamadığımız. Örneğin “gönül”, belki bizim hislerimizle “ruh” veya “kolay gelsin”, “güle güle kullan”, “elinize sağlık”,
“hoş bulduk”, “amca, hala, dayı, teyze, bacanak, görümce, baldız, elti”, “pineklemek”, “işte”, “falan”.
Ülkemizin her kıymetinin değerini bilmemiz gerektiği gibi dilimizin de kıymetini bilmemiz ve sahip çıkmamız gerektiğine gönülden katılıyorum… Doğru kelimeler ve doğru anlamlar ile dolu muhabbetlerle Aşk’ınız daim, kötülükler ve telaşlar sizden uzak olsun da işleriniz rast gelsin...
Yorum Yazın