Mutluluğun Anahtarı
Bedenimizin yeme- içme ihtiyacı gibi, ruhumuzun da gıdaya ihtiyacı vardır. Ruhun en önemli gıdası sağlam imandır. Allah’a inanıp, sarsılmaz-kopmaz bir bağla bağlanmak huzur, mutluluk ve güvenin kaynağıdır. Bu insan ruhu için en önemli manevî gıdadır.
İnsanın iman etmemesinin pek çok sebebi vardır. Ancak en temel iki sebepten ilki, insanın Rabbini tanımaması, düşünmemesi, Allah’ın sonsuz kudretini gereği gibi takdir edememesidir. Bir diğer sebep de içinde yaşadığı toplumun telkinleri nedeniyle dinin baskıcı, sıkıntılı ve özgürlüğünü kısıtlayıcı bir hayat sunacağını zannetmesidir.
Ancak insan ilk engeli aştığında, yani kendisini ve her şeyi yaratan tek mutlak varlık olan Rabbini tanıdığında, iman etmenin asla ‘zannettiği’ gibi kâbus dolu bir hayata yol açmayacağını anlayabilir. Allah’ın Kendisini tanıttığı mesajı olan Kur’an’ı samimiyetle okur, Allah korkusunu ve sevgisini içine yerleştirir, gafletten kurtulur, kulluğunu kabullenir, Allah’ın varlığının delillerini görür, ölümü ve ahireti tefekkür ederse, onu sonsuz mutluluk ve kurtuluşa götürecek yola girmeyi başarabilir.
İman etmek insan hayatının en önemli konusudur; insana hem dünyada hem ahirette mutlu ve huzur dolu bir hayat sunar. İman eden insanların, Allah’a karşı duydukları sevgi, bağlılık ve kadere olan teslimiyetleri, onları huzursuz edebilecek her türlü nedeni ortadan kaldırır. Çünkü inanan insan için hayatı boyunca ‘kötü’ olarak nitelendirebileceği hiçbir şey yoktur. Yüce Allah’ın, zahiren ‘şer’ gibi görünen her şeyi, kendisi için ‘hayra’ dönüştüreceğini çok iyi bilir. Bu da müminin her zaman imanî bir coşkuya sahip olmasını sağlar. Herkesin karamsar olduğu ortamlarda bile o umutsuz olmadığından, şevkinden ve neşesinden bir şey kaybetmez.
Allah’a inanan, O’na dua eden ve tevekkül eden insanların, diğer insanlardan hem ruhsal hem de fiziksel olarak daha sağlıklı olmalarının sebebi, yaratılışlarına uygun davranmalarıdır. İnsanın yaratılışına aykırı olan felsefe ve sistemler ise, insanlara hep acı, hüzün, sıkıntı ve bunalım getirir.
İman ile insan ruhu arasındaki özel ilişki, tıp dünyasında da çeşitli araştırmaların konusu olmuştur. Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Dr. Herbert Benson, kendisi seküler olmasına rağmen, Allah’a olan inancın ve ibadetlerin insan sağlığı üzerinde başka hiçbir şeyde görülmeyecek derecede olumlu bir etki meydana getirdiği ve diğer hiçbir inancın, Allah’a olan inanç gibi zihne huzur vermediği sonucuna” vardığını açıklar. (*)
İman etmeyen insanlar, ne kadar gayret etseler de tam manâsıyla gerçek ve kalıcı bir mutluluğu yaşayamazlar. Çünkü mutluluk hissini insan ruhuna hissettiren Allah’tır. İmanın getirdiği huzurdan uzak kalan insanlar gerçek anlamda rahat olamaz, karşılarındaki insanlara da rahatsızlık verirler. Çevrelerine ‘hikmetle bakan bir iç göz’leri yoktur, o sebeple olayları sadece zahiri yönden değerlendirirler. Batınını görmemeleri, onları Allah’a iman etmekten alıkoyar. Kısacası; sadece bakarlar, görmezler. Allah’a samimi bir şekilde iman ederek kazanacakları mutluluğu, akılsızlıkları yüzünden kaybedip mutsuz bir hayat sürerler.
İnanan kullarına ise Allah, O’nu veli ve dost edinmelerinin ve rızasını gözetmelerinin karşılığında, bir nimet olarak manevi bir güç verir. Bu güç onları Allah’ın rızasını daha çok kazanmak için çalışmaya ve ‘Allah’a yaklaşmak için vesile arama’ya yöneltir. Zorluk anlarında sabretmelerini de kolaylaştırır. Allah onların kalplerine sabır ve kararlılığı rapteder. Gösterdikleri çaba, onların her geçen gün cennet ehlinin ahlakına biraz daha yakınlaşmalarını sağlar. Gösterdikleri çaba ne kadar çok olursa olsun, bundan dolayı bir yorgunluğa kapılmazlar. Allah, cennette vereceklerine bir sınır koymayacaktır, nimetleri sonsuzdur. İman eden insanlar da yaptıkları salih amellere bir sınır koymazlar, Allah’ın rızasının en çoğunu ararlar. Karşılığında da Allah’ın rahmetini ve cennetini kazanmayı umut ederler.
İman etmeyenler, mutsuzluklarını itiraf etmekten kaçınır ve bu durumun çeşitli sebepleri olduğunu ileri sürerler. Onları mutsuz eden ve ‘tesadüfen’ kendilerine gelip çattığını düşündükleri her şey, aslında Allah’ın onlar için yarattığı imtihanlardır. Yaşadıkları zorlukları, Allah’ın bir hikmet üzerine kendilerine verdiğinin şuurunda olmadıkları için, hoşlarına gitmeyen olaylar onları üzüp, mutsuzlaştırır.
İnkâr edenler ile müminler arasındaki fark, dünyada olduğu gibi ahiret gününde de ortaya çıkar.
O gün, öyle yüzler vardır ki apaydınlıktır;
Güler ve sevinç içindedir.
Ve o gün, öyle yüzler vardır ki üzerini toz bürümüştür.
Bir karartı sarıp-kaplamıştır.
İşte onlar da kâfir, fâcir olanlardır. (Abese Suresi 38…42)
(*)M. Grant Gross, Oceanography, A View of Earth, 6. baskı, Englewood Cliffs, Prentice-Hall Inc., 1993, s. 205
Yorum Yazın