© Müzakerat 2017 - 2021

Kana değil kardeşliğe susadıklarını göstersinler

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Devletin terörle masaya oturmasını hiç kimse, hiçbir şart altında beklemesin, aklından bile geçirmesin. Kana değil kardeşliğe susadıklarını göstersinler" dedi.

MHP Genel Başkanı Bahçeli, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada şunları kaydetti;

İstikbal aydınlığı, ancak onu hak edenlerin müdahalesiyle parlayacaktır. Bu kapsamda dirençli iyimserliğimizi ve dirayetli inancımızı azimle muhafazanın dışında ikinci bir tercihe her şart altında kapalıyız. Bahse konu aydınlığın kesintisiz şekilde hem ışık hem de ısı vermesi milli birlik ve kardeşliğin, toplumsal uzlaşma ve dayanışmanın varoluş enerjisine doğrudan doğruya bağlıdır.

Bizim istikbal vizyonumuz, Türk milletinin dünya üzerinde olmasını arzuladığı en üst mertebeyi hedef alan ve uzun vadeyi kapsayan ufuk ötesi bir menzilin arayışıdır. Asıl mesele önümüzde perde perde açılan ufuk çizgisine odaklanmak değil, ufkun ötesine bakabilmek, bu suretle muhtemel fırsat, mükafat ve müşkülatları zamanında öngörebilmektir. Bu yüksek öngörü seviyesinin şükranla anılan misallerini milli abidemiz olan Orhun Yazıtları’ndan itibaren tarihimizin kilometre taşlarında görmemiz mümkündür. Aziz Atatürk tam da bu düşüncelerimizi veciz bir sözüyle bakınız nasıl teyit etmişti: “Yolunda yürüyen bir yolcunun yalnız ufku görmesi kafi değildir. Muhakkak ufkun ötesini de görmesi ve bilmesi lazımdır.”

"Ne yapıyorsak haklı gerekçeleri vardır"
Uzakları yakınlaştıran, uzayan mesafeleri kısaltan, risk ve tehditleri doğru okuyan, çağların üzerinde fikir kanatlarını açıp zamanı bütün zaviyelerinden kuşatan inanmış milli yürekler tarihe derin izler bırakmaya daima namzettir. Bunu yapabilmek için evvela sağlam ve sağlıklı bir tarih şuuruna ihtiyaç olduğu elhak tartışmasızdır. Ne söylüyorsak, hangi uyarıları yapıyorsak, bilinmesini özellikle temenni ederim ki, mutlaka tarihi kaynakları ve haklı gerekçeleri vardır.

Toplumların üretim ilişkileri nasıl ki beceri geleneğine dayanıp, kuşaktan kuşağa aktarılarak bir işkoluna veya sanata dönüşüyorsa, milli hafızaya kazınmış pek çok hadise de aynı şekilde aktarılır ve tarih şuuru beslenir. Yaşanan milli tecrübelerin kılavuzluğuyla yozlaşmayı sileriz, yokuşları ineriz, yönümüzü belirleriz, yükümüzü hafifletiriz, yürüyüşümüzü emniyetli şekilde temin ederiz. Bizim yolumuzu çizen hem yaşadığımız hem de hafızamızda taşıdığımız vatan coğrafyası, bağrından çıktığımız Türk milleti ve tarihin bin bir facialarını kaydeden ıstıraplı sayfalarından elde ettiğimiz doğru sonuçlardır.

İktisat teorisinde anlatıldığı üzere, marjinal büyüme gayri ekonomik hale gelmişse, öne çıkan zenginleşme değil, yoksullaşmadır. Halbuki milletlerin hayatında istikrarlı büyümenin ve imrenilecek hedeflerin marjinal temelde izahı yapılamaz ve buna dair hiçbir sınır da koyulamaz. Hatta sürekli büyüme halinin, sonlu bir gezegenin ekolojik limitlerine çarpmadan nasıl ve ne zamana kadar devam edeceği de uzun zamandır sorgu altındadır. 1970’li yıllarda Roma Kulübü’nün başını çektiği işbu sorgulamanın mihrakında şanslı azınlıklar, gelir ve servet yığılmasıyla öne çıkan gelişmiş ülkeler değil, tam tersine azgelişmiş veya gelişmekte olan ülkeler yer almıştır.

Ekonomiden siyasete, enerjiden eğitime, teknolojiden ticarete, sanattan spora, tarımdan sanayiye, sağlıktan turizme, bilimden kültürel hayata, güvenlikten silah endüstrisine varıncaya kadar dünya hakim güç ve çevrelerin tek yanlı dayatmasına çok tehlikeli şekilde maruz kalmıştır. Adaletsizliğin kökleşmesi, ahlaki iflas, manevi erime, insani felaket yer kürenin her köşesine nüfuz etmiş ve saltanat kurmuştur. Zora ve zorbalığa dayalı haksız güç kullanan mütehakkim ülkelerin suçu ve suçluyu, caniyi ve cinayeti kayıran sübjektif hukuk dalaveresi, güçsüzlerin haysiyeti ve insan hakları üzerine katliam şantiyesi kurmuştur.

"Bu durum bir cinnet halidir"
Katliam makinesi, soykırım çetesi Siyonist barbarlığın bugüne kadar durmayışı, insanlık adına ve uluslararası hukuk namına hiçbir tazyik, tenkit, telin ve telkine aldırmaması yalnızca bir utanç anıtı gibi karşımızda değil, azami ölçüde uyanık olmamızı gerektiren ibret verici bir saldırganlık ve haydutluk anarşizmidir. İsrail tehdidinde tüm eşikler aşılmış, sözün hükmü hepten aşınmıştır. Bilindiği üzere, Lübnan’da konuşlu bulunan Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü, bölge güvenliğine destek amacıyla faaliyetini sürdürmektedir. İsrail öyle bir aşamaya gelmiştir ki, bir yanda Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ni istenmeyen adam ilan ederken, diğer yanda Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü’ne periyodik saldırılar düzenlemektedir. Bu durum bir cinnet halidir. 

Otokontrolünü kaybeden sözde bir devlet şiddetin bütün düğmelerine gözü kapalı halde basmaktadır. Sözde devlet diyorum, çünkü İsrail uluslararası hukukun evrensel ilkelerine göre devlet olma vasfından hızla kopmuş, bir cinayet aygıtına, bir ölüm mangasına, bir terör örgütüne dönüşmüştür. Batı Şeria ve Gazze’den sonra Lübnan’ın işgal ve yıkım planı sistematik olarak devam etmektedir. İsrail’in hiçbir yaptırım ve cezai takibata uğramaması, alçaklığının, korkunç azgınlığının, hak ve hukuk tanımayışının başlıca motivasyonu ve moral deposudur.

"Uluslararası toplum derhal harekete geçmelidir"
Birleşmiş Milletler aciz, atıl, dilim varmıyor söylemeye ama korkaktır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kahredici sessizliğe ve tepkisizliğe gömülü vaziyettedir. Uluslararası toplum derhal harekete geçmelidir. İslam ülkeleri üç maymunu oynamaktan vazgeçerek ahlaki tavrını ve tarafını erdemli ve eylemsel adımlarla berrak şekilde göstermek durumundadır. İsrail Maliye Bakanı, vaat edilmiş topraklar ve büyük İsrail hayalini anlatırken hedef ülkeleri tek tek sıralamış; Suriye, Irak, Ürdün, Mısır ve Suudi Arabistan’ı direkt rencide etmiştir. Anlaşılan bu nobran itiraf bile henüz müessir bir uyanışı tetikleyememiştir.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER