© Müzakerat 2017 - 2021

Su zengini bir ülke değiliz

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Çünkü biz yaygın kanaatin aksine su zengini bir ülke değiliz. Türkiye kişi başına düşen yıllık 1,3 metreküp kullanılabilir su miktarı ile su stresi çeken ülkeler grubundadır" dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından tamamlanan 369 tesisin toplu açılış töreninde konuştu.

 

Bugün artık geleneksel hale getirdiğimiz DSİ tarafından gerçekleştirilen yatırımların toplu açılış töreni vesilesiyle bir aradayız. Açılış programımızla tek seferde toplam yatırım bedeli 53 milyar lirayı bulan projeleri resmen hizmete alıyoruz. Aralarında baraj, içme suyu, toplulaştırma, atık su ve taşkın koruma tesislerinin yer aldığı 369 farklı tesisin 66 ilde yaşayan vatandaşlarımızla birlikte tüm milletimize hayırlı olmasını diliyorum.

Açılışını yaptığımız eserlerimiz içinde özellikle üç tanesi ön plana çıkıyor. Temelden yüksekliği 135 metre olan Mersin Pamukluk Barajı ile toplam 282 milyon metreküp su toplanacak. Projemiz Mersin'in uzun vadeli içme suyu ihtiyacını karşılamanın yanında yıllık 182 bin dekar araziyi suyla buluşturacak. Ayrıca üreticiyi senelik 174 milyon kilovatsaat hidroelektrik enerji ile ekonomiye 1 milyar 920 milyon lira katkı yapacak. Bir diğer önemli projemiz 540 milyon lira yatırım tutarına ve 5 milyon metreküp su kapasitesine sahip Antalya Kapıçay Barajı'dır. Hem yıllık 5 milyon kilovatsaat elektrik üreticek. Hem de 18 bin 700 dekar araziyi sulayacak bu tesisin ekonomiye katkısı 350 milyon lirayı buluyor. Toplam 457 milyon liralık yatırım rakamı ile hayata geçirdiğimiz Kocaeli İhsaniye Barajı'mız da ilçemize yıllık 16 milyon metreküp içme suyu temin edeceğiz. Toplam 1,1 milyar metreküp su toplanacak. İnsanımıza 66 milyon metreküp sağlıklı içme suyu ve kullanma suyu temin edecek. Ülkemiz genelinde 620 bin dekar alan araziyi suyla buluşturacak. Türkiye'nin 66 ilindeki 113 bin dekar araziyi taşkınlardan koruyacak. Türk ekonomisine yıllık bazda 5 milyar lira katkı yapacak 369 tesisimizin her birine aziz milletimize hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Her zaman söylüyorum biz meydanlarda verdiği sözleri göreve gelince unutanlardan değiliz. Biz seçim döneminde esip gürleyip sonra sesi soluğu çıkmayanlardan da değiliz. Bilakis biz eserleri ile, yatırımlarıyla, projeleriyle konuşan bir hükümetiz. Biz Türkiye'nin 81 ili ve 922 ilçesinin tamamında ayak izi olan bir iktidarız. İşte bugün burada olduğu gibi ülkemizin neresine giderseniz gidin orada hükümetimizin bir eserini, bir hizmetini, bir mührünü mutlaka görürsünüz. Bilhassa tarım, ormancılık ve su alanlarında ülkemizin çehresini değiştiren eserlere imza atmanın bahtiyarlığı içindeyiz. Mevcutla hiçbir zaman yetinmiyor hizmet halkamızı sürekli büyütüyoruz. Tarım ve Orman Bakanlığımızı Sayın Bakan ve çalışma ekibi, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğümüzü, yüklenici firmalarımızı, bu yatırımların ülkemize kazandırılmasına öncülük ettikleri için ayrı ayrı tebrik ediyorum. Bu eserlerin inşasında emeği geçen mühendisinden işçisine her bir kardeşime ülkem ve milletim adına şükranlarımı sunuyorum.

Dünyada miktar itibarıyla en fazla olan kaynak sudur. Üzerinde yaşadığımız yer kürenin yaklaşık 3'te 2'si suyla kaplıdır. Fakat bu suyun yüzde 97,5'lik kısmı deniz ve okyanuslardaki tarıma ve tüketime uygun olmayan tuzlu sulardan oluşuyor. Yeryüzündeki toplam tatlı su rezervinin ise sadece binde onundan istifade edebilme imkanına sahibiz. Göllerde, rezervuarlarda, nehirlerde ve derelerde bulunan su miktarı kelimenin tam anlamıyla denizde damla mesafesindedir. Su meselesini hem en stratejik ve değerli kaynaklardan biri yapan hem de kıymetinin yeterince bilinmemesine yol açan temel faktör işte budur. Kendi ülkemiz dahil dünyanın pek çok yerinde su adeta sınırsız bir kaynak olarak görülüyor. Bunun tamamen yanlış bir algı olduğunu burada ifade etmek istiyorum.

Suyla ilgili bilmemiz ve hiçbir zaman unutmamamız gereken ilk husus su kaynaklarının sınırsız olmadığıdır. Su sadece sınırsız değil aynı zamanda giderek azalan bir kaynaktır. Hızlı tüketim ve kirliliğin etkileriyle birlikte kullanılabilir temiz su kaynakları maalesef hızla azalıyor. Ayrıca iklim değişikliği, kuraklık, kentleşme ve sanayileşme sebebiyle su kaynakları üzerindeki baskılar da günden güne artıyor. Tabi bir de buna her yıl artan nüfusu eklememiz lazım. Yarım asır önce 4 milyar civarında olan dünya nüfusu bugün 8 milyarın üzerine çıktı. Türkiye ile birlikte tüm dünyada nüfus artarken yeryüzüne düşen yağış miktarında hiçbir değişiklik olmuyor. İklim değişikliği ise en fazla suyumuzu yani hayatımızı tehdit etmektedir.

İklim krizi derinleştikçe su kaynakları kalite ve miktar yönünden olumsuz etkilenmektedir. İklim değişikliğine bağlı olarak tüm dünyada afetlerin sıklığı ve şiddeti de artmaktadır. Dikkat ederseniz son dönemde su baskınlarıyla, sellerle, fırtınalarla, orman yangınlarıyla, kuraklıkla daha sık karşılaşmaya başladık. Özellikle Türkiye'nin de içinde yer aldığı Akdeniz çanağındaki ülkeler iklim değişikliğinin olumsuz yansımalarını daha fazla hissediyor. İki sene önce Marmaris'te ciğerlerimizi yakan orman yangınında 9 bin hektardan fazla alan zarar gördü. Geçen yıl Kastamonu ve Giresun'da can kaybına yol açan çok büyük sel felaketlerine maruz kaldık. Bundan 21 gün önce Ereğli'deki şiddetli fırtına 12 denizcimiz kayboldu. Önceki gün Zonguldak'ta meydana gelen heyelanda yine canımız yandı. İçimizi acıtan bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Şu hakikat ile artık daha fazla yüzleşiyoruz. Tabiattaki düzen her geçen gün bozulmaktadır. Bu bozulmanın temel sebebi de insanın doğayı hoyratça kullanmasıdır. Daha fazla konfor arayışı, daha çok tüketim hırsı kaynakları sınırsızca sömürme ihtirası çevremizde onarılmaz yaralar açmıştır.

Tüm insanlık olarak suyu, toprağı, havayı, yeşili, ormanı bir emanet değil de mülkü gibi gören anlayışın sebep olduğu zararın bedelini ödüyoruz. Şayet bu konuda erken tedbir almazsak önümüze çıkacak faturanın daha da kabaracağı anlaşılıyor. Türkiye olarak bu anlayışla iklim değişikliği ile mücadele çabalarına aktif destek veriyor, tüm süreçlerde öncü rol üstleniyoruz. Birleşmiş Milletler nezdinde bir marka haline gelen sıfır atık projemiz ile özellikle toprağın ve suyun en büyük düşmanı olan plastik atıklar sorununa kalıcı çözüm yolları bulmaya çalışıyoruz. İnşallah 2053 yılı itibarıyla net sıfır emisyon hedefine ulaşıncaya kadar çalışmalarımızı artırarak sürdüreceğiz.

Su güvencesi aynı zamanda gıda güvencesi demektir. Tarım ve gıda suya en fazla ihtiyaç duyan, suyu en fazla kullanan, suyun vazgeçilmez olduğu iki sektördür. Ülkemizin gıda güvenliğini garanti altına almanın yolu su kaynaklarımızı etkin, verimli ve tasarruflu şekilde kullanmaktan geçiyor. Bu bizim için tercihten öte zorunluluktur. Çünkü biz yaygın kanaatin aksine su zengini bir ülke değiliz. Türkiye kişi başına düşen yıllık 1,3 metreküp kullanılabilir su miktarı ile su stresi çeken ülkeler grubundadır. Zaten sınırlı olan su kaynaklarımızı Irak ve Suriye gibi komşularımızla da paylaşmak mecburiyetinde kalıyoruz. Suyumuzu komşularımızla paylaşırken adaleti ve hakkaniyeti gözetmenin gayretindeyiz. 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER