MİLLET İRADESİNE DARBE: 28 ŞUBAT Postmodern darbe sürecinde hayaller ve gelecekler katledildi
GÜNDEMDarbe sürecinde mağdurların avukatlığını yapan Gülden Sönmez: ”Suçun terörle alakası olmadığı halde, imam hatip lisesindeki çocuklar alınıp terörle mücadelede sorgulanırdı. Anneler, babalar korkarlardı. Ama bir taraftan da inandığı değerler ve kendi her gün gittiği okulundan vazgeçmek istemiyorlardı” ”Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, o zaman belediye başkanıydı. Okuduğu şiirden dolayı da hapis cezası almıştı. O dönemde o şiiri tekrar yayınladık. Sonra da gittik kendimizi DGM’ye ihbar ettik. Dedik ki, ’Ya Erdoğan hapisten çıkacak, ya da bizi de içeri almanız gerekecek.” ”Aslında psikolojik şiddeti ölçüp gösterebilsek, silahlı bir katliam yapar gibi hayaller ve gelecekler katledildi. Hayatlar önemli oranda kesintiye uğratıldı. Hayaller, planlar değiştirilmek zorunda kaldı”
İSTANBUL (AA) KÜBRA KARA Türk siyasi tarihine "postmodern darbe" olarak geçen 28 Şubat sürecinde mağdurların avukatlığını yapan Gülden Sönmez, söz konusu dönemde silahlı katliam yapar gibi hayallerin ve geleceklerin katledildiğini söyledi.
Bu süreçte, mağdurların hukuk mücadelesinde yanında olan Sönmez, başörtülü bir avukat olduğu için daha sonra kendi de mahkemede yargılandı.
Başörtülü üniversite öğrencilerinin, memurların ve sonraki süreçte de imam hatip öğrencilerinin mağduriyetleriyle ilgili hak mücadelesinde yanında olmayı sürdüren avukat ve ara bulucu Sönmez, 28 Şubat sürecinde yaşadıklarını AA muhabirine anlattı.
Kendisine gelen müvekkillerin yıllara göre değiştiğini söyleyen Sönmez, bir dönem başörtülü üniversite öğrencilerinin, bir dönem memurların, bir dönem ise imam hatip öğrencilerinin kendisine daha sık başvurduğunu kaydetti.
28 Şubat'ın üniversite öğrencilerinden başlamasının sebebinin toplumun gelecekteki aktörlerinin önünün kesilmesi çabası olduğunu ifade eden Sönmez, öğrencilerin bir sabah uyandıklarında, üniversiteye girmek için polis barikatıyla karşılaştıklarını ifade etti.
Sönmez, "28 Şubat, Türkiye'de İslam'ın geriletilmesi, azaltılması, mümkünse tasfiye edilmesi, aslında hoşnut olunan kadar bir İslam'ın kalmasıyla ilgili bir projeydi. Toplumun her alanından İslam'ın azaltması hedefleniyordu." dedi.
Üniversiteli gençlerin sadece, "Bu bizim temel hakkımız ve anayasadan aldığımız bir hak, inanmak da meslek edinme hakkımız da anayasal bir güvenceye tabi" dediğini aktaran Sönmez, o dönem öğrencilerin hukuksuzluklara karşı dilekçe verme, mahkemelere başvurma gibi hukuki haklarını arayacakları yönünde tavır sergilediğini söyledi.
Sönmez, Türkiye'nin darbe süreçlerinde tanklara karşı mücadele verdiğine dikkati çekerek, "O günkü mücadele kendi değerlerinden, kimliğinden, toprağından, bağımsızlığından ve özgürlüğünden vazgeçmeden bu toplumda kendi değerleriyle bu topraklarda yaşamayı öğretti. Bu öğrenmişlik aslında bugün pratiğini gösteriyor ki, bu tecrübeyi hiç unutmamak lazım. Gerek siyasiler, gerek eğitimciler, akademisyenler, o günlerde ambargoya uğrayan sanatçılar, hiçbirimizin darbeler sürecini unutmamız lazım. Orta Doğu gibi bu kadar çatışmanın olduğu bir ortamda, Türkiye'nin bağımsız ve özgür kalması, kendi insanı ve değerleriyle birlikte asıl bu tecrübeyi hiç unutmamaktan geçiyor." ifadelerini kullandı.
"İmam hatip lisesindeki çocuklar terörle mücadelede sorgulanırdı"
Yasakların birçok alanda etki gösterdiğini kaydeden Sönmez, din ve vicdan özgürlüğü, ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, eğitim hakkı, para kazanıp kariyer edinmeyi engellediği için mülkiyet hakkı gibi temel haklar üzerinde engeller oluşturduğunu belirtti.
"Gece gündüz teyakkuz halindeydik. Karakol önlerinde sabahlardık." diyen Sönmez, şöyle devam etti:
"Terörle mücadelede sorgulanan çocuklar vardı. Suçun terörle alakası olmadığı halde, imam hatip lisesindeki çocuklar alınıp terörle mücadelede sorgulanırdı. Anneler, babalar korkarlardı. Ama bir taraftan da inandığı değerler ve kendi her gün gittiği okulundan vazgeçmek istemiyorlardı. Gece gündüz karakollarda, okul önlerinde, kimi zaman okul önlerinde tutanak tutarak yardımcı olurdu. Başörtülü avukat olarak biz de yasaklıydı. Basın açıklaması yapardık, ertesi gün bize de soruşturma açılırdı. Ben o dönem eve gittiğim zaman hep tebligatla karşılaşırdım. Biliyordum mutlaka bir soruşturma daha açılmış, Avukat olarak yargılandık. Sanık olarak da duruşmalarda yargılandık. Hak bir mücadeleyi veriyorduk o yüzden bunun bir tereddüdünü yaşamadık."
"Ya Erdoğan hapisten çıkacak ya da bizi de içeri almanız gerekecek"
28 Şubat'ın sadece başörtüsü yasaklarıyla da sınırlı olmadığını vurgulayan Sönmez, iş insanlarından, siyasi isimleri, partiler, STK'ler, vakıflar, memurlar ve ordu mensupları gibi her kesimi ilgilendiren boyutları olduğunu bildirdi.
Sönmez, hem psikolojik olarak hem de hukuk mücadelesinin verdiği zorlukları aşmaya çalıştıkları dile getirerek, "Terörle mücadelede, Devlet Güvenlik Mahkemesinde uğraşarak bu mücadeleyi verdik. Sıra dışı çözümler de üretmeye çalıştık. Rahmetli Erbakan'ın ceza aldığı konuşma metnini tekrar yayınladık. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, o zaman belediye başkanıydı. Okuduğu şiirden dolayı da hapis cezası almıştı. O dönemde o şiiri tekrar yayınladık. Sonra da gittik kendimizi DGM'ye ihbar ettik. Dedik ki, 'Ya Erdoğan hapisten çıkacak, ya da bizi de içeri almanız gerekecek.' Aynı şiiri okuduk, aynı şiiri yayınladık. Eğer o suçsa, biz de aynı suçu işlemiş oluyorduk. DGM savcıları bizimle ilgili farklı karar verdiler. Biz de itiraz ettik buna." değerlendirmesini yaptı.
O dönem ayda ortalama bin 750 kişiye avukatlık yardımı yaptığını hesapladığını kaydeden Sönmez, postmodern darbe sürecinde başörtülü mağdurların kolay kolay avukat dahi bulamadığını söyledi.
Sönmez, o günlerde bir kesimin avukat tutmaya bile hakkı olmadığını dile getirerek, "Böyle bir hizmet verilmiyordu. Bu duruşunuzdan dolayı, konudan dolayı. Bazı başörtülü kadınlar siyah giydikleri için duruşmaya kabul edilmediler. Yargılanıyorsunuz, sanıksınız, duruşmaya katılacaksınız, adliye binasına siyah giyinen kadınlar alınmamışlardı. Çok tuhaf hukuksuzluklarla karşılaştık. En tuhafı buydu. Biz ancak avukatlar olarak bunun mücadelesini vererek bunu aşabildik." ifadelerini kullandı.
28 Şubat'ın bir zulüm dönemi olduğunun altını çizen Sönmez, şunları kaydetti:
"Aslında psikolojik şiddeti ölçüp gösterebilsek, silahlı bir katliam yapar gibi hayaller ve gelecekler katledildi. Hayatlar önemli oranda kesintiye uğratıldı. Hayaller, planlar değiştirilmek zorunda kaldı. Hak hukuk mücadelesinde bir örnek duruş ortaya koyduk. Bu adil duruş, hak mücadelesinin öğrettiği şeylerin bütün dünyaya örnek teşkil edecek kadar kıymetli bir tecrübe odu. Bu tecrübe, Türkiye'ye çok şey kazandırdı. Bundan hiç geriye gitmemek gerekir."
İlginizi Çekebilir
Zap'ta kilit kapandı
Terör örgütüne "pençe" darbesi Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, "Bu yılın başından itibaren 2 bin 564 terörist etkisiz hale getirilmiştir. En son, kahraman Mehmetçiğin büyük özverisi ve gayretiyle artık Zap’ta da kilit kapatılmıştır" dedi.
İsrail'e hiçbir ürünün ihracatına izin vermiyoruz
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, "Filistin Ekonomi Bakanı’nın özellikle paylaştığı bilgiyi tavsiye ederim. 624 kodu İsrail’e ihracattır. 625 kodu da Filistin’e ihracattır. 624 kodlu hiçbir ürüne izin vermediğimizi söylemek isterim” dedi
Türkiye, İttifakımıza paha biçilmez katkılarda bulunuyor
NATO Genel Sekreteri Rutte, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'la bir araya gelmeyi sabırsızlıkla beklediğini dile getirerek, "Giderek öngörülemez hale gelen bir dünyada Türkiye, İttifakımıza paha biçilmez katkılarda bulunarak güney kanadımızdaki caydırıcılığı güçlendiriyor" dedi.
Türk Dünyası Şartı kabul edildi
Ortak tarih, ortak edebiyat, ortak kültür... Türk Dünyası, gücünü Türk Devletleri Teşkilatı ile artırıyor. Türk Devletlerinin liderleri kardeşlik bağlarını güçlendirmek ve dayanışma ruhunu sürdürmek için Ortak Türk Dünyası fikrini benimsedi. Peki Türk Dünyası Şartı nedir?