İstanbul
12 Mart, 2025, Çarşamba
  • DOLAR
    36.60
  • EURO
    39.96
  • ALTIN
    3431.6
  • BIST
    10.438
  • BTC
    81907.119$

Yükselen ve Düşen Güçler

14 Şubat 2025, Cuma 05:11 252 kez okundu.

Yükselen ve Düşen Güçler: Yeni Küresel Düzeni Şekillendiren Liderler, Organizasyonlar ve Sosyal Medyanın Rolü

Küresel siyaset ve toplumsal dinamikler son yıllarda hızlı bir dönüşüm geçiriyor. Yıldızı parlayan liderlerin öne çıkması ve bazı liderlerin gerilemesi, küresel düzene şekil veren en önemli unsurlar haline geldi. Bu yazıda, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve özellikle Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile MİT Başkanı İbrahim Kalın, ABD Başkanı Donald Trump ve Rusya Başkanı Vladimir Putin gibi yıldızı parlayan liderleri; buna karşın Binyamin Netanyahu, Volodimir Zelenskiy, Olaf Scholz ve Emmanuel Macron gibi prestij kaybeden siyasetçileri ele alacağız. Bu değişimlerin arkasındaki siyasi hamleleri ve öngörülemeyen stratejik hataları detaylandıracağız.


 

Yükselen Liderler: Stratejik Hamleler ve Doğru Adımlar

1.Diplomasi ve İstihbarat ile Bölgesel Güçten Küresel Liderliğe Yeni Türkiye Stratejisi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde Türkiye, dış politikada uzun vadeye yayılan stratejiler geliştirerek bölgede etkisini artırdı. Bu başarıda Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın kritik rolleri bulunmaktadır. Her iki isim, Türkiye'nin Suriye'deki varlığını güçlendirmek amacıyla 2023 yılında art arda bölgedeki diplomatik temasların ivme kazanmasını sağlamışlardır.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, özellikle diplomatik atılımları ve uluslararası krizlerdeki yönlendirmeleriyle Türkiye’nin küresel arenadaki etkisini artırmıştır. Şam ziyareti sırasında Fidan, bölgesel istikrar ve iş birliğinin yeniden tesisine yönelik önemli görüşmeler gerçekleştirmiştir. Amman Zirvesi’nde Gazze’deki insani krize dikkat çeken Dışişleri Bakanı Fidan, Filistin meselesinde sürekli bir barış girişimi sürecini desteklemiştir. Ayrıca, 2022-2023 yılları arasında Türkiye ile Mısır arasındaki uzun süreli diplomatik kopukluğun sona erdirilmesi ve ilişkilerin normalleştirilmesi Dışişleri Bakanı Fidan’ın diplomatik başarısının bir göstergesidir. Bunun yanı sıra, MİT Başkanı olduğu dönemlerde Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı operasyonlarında derin istihbarat tecrübesi ile sahada güçlü ve uzun vadeye yayılan başarılarla dikkat çekmiştir.

MİT Başkanı İbrahim Kalın ise günümüzde istihbarat perspektifiyle kritik rol oynamaktadır. Şam'daki temaslarında güvenlik ve istihbarat iş birliğini güçlendirmeyi hedeflemiş ve Türkiye'nin bölgesel etkisini artırmaya yönelik önemli katkılar sunmuştur. 2019 yılında Libya ile imzalanan deniz yetki alanları anlaşmasının perde arkasında MİT Başkanı Kalın’ın istihbarata dayalı analizleri ve stratejik öngörüleri bulunmaktadır. Bu anlaşma, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki haklarını koruma ve enerji kaynakları üzerinde etkin bir güç olma stratejisini güçlendirmiştir.

Türkiye, Ortadoğu ve Akdeniz’deki liderliğini pekiştirmek için enerji ve ekonomi alanında da önemli girişimlerde bulunmuştur. 2020 yılında Karadeniz’de keşfedilen 405 milyar metreküp doğal gaz rezervi, Türkiye’nin enerji bağımsızlığı hedeflerine ulaşmasında büyük bir dönüm noktası olmuştur. Bu başarı, Türkiye’nin uluslararası sahnede stratejik liderlik konumunu güçlendirmiştir.

Doğu Akdeniz’deki enerji koridorları üzerindeki kontrol, Türkiye’nin bölgedeki diplomatik gücünü artırmış, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın öncülüğünde yürütülen anlaşmalar ve görüşmeler hem ekonomik hem de stratejik anlamda Türkiye’nin avantajlarını genişletmiştir. Bu stratejik hamleler, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın katkılarıyla şekillenmiş ve Türkiye’nin uluslararası alandaki etkinliğini artırmıştır. Diplomasi, istihbarat ve enerji politikalarındaki bu başarılı adımlar, Türkiye’nin küresel dengeleri etkileme gücünü sağlamlaştırmıştır.

2. ABD Başkanı Donald Trump ve Sosyal Ağ Patronları ile Geri Dönüşü

Donald Trump, başkanlık döneminden sonra siyasetteki gücünü yitirmiş gibi görünse de sahaya geri döneceğini her fırsatta dile getirdi ve bu hedef doğrultusunda uzun vadeli bir strateji izledi. Trump, sahadaki dinamikleri takip ederek ABD’nin ekonomik, sosyal ve diplomatik sorunlarına yönelik dikkat çekici çözümler sunmaya odaklandı. Sosyal ağ patronlarının desteği, bu geri dönüş sürecinde onun en büyük avantajlarından biri oldu. Bu destek, Trump’ın mesajlarını yayma kapasitesini artırarak onun sahada daha güçlü bir şekilde yer almasını sağladı.

Trump’ın yeniden sahneye çıkışı, Elon Musk’ın Twitter’ı (X) satın alarak onu platforma geri davet etmesiyle hız kazandı. Musk’ın bu stratejik hamlesi, Trump’ın siyasi söylemlerini yeniden kitlesel bir düzeyde gündeme taşımasına zemin hazırladı. Aynı zamanda, Mark Zuckerberg’in Meta platformlarındaki siyasi reklamları serbest bırakması, Trump’ın dijital medya üzerindeki etkisini genişletti ve seçim kampanyalarını daha güçlü hale getirdi. Bu platformların sağladığı görünürlük, Trump’ın destek tabanını yeniden canlandırmasının yanında, yeni seçmenlere de ulaşmasını kolaylaştırdı. Trump, bu dijital destek sayesinde yalnızca geleneksel tabanını güçlendirmekle kalmadı, aynı zamanda yeni seçmenlere de erişim sağladı. Bunun yanı sıra, Trump’ın bireysel ve kurumsal bağışçılardan topladığı mali destek, onun kampanya kapasitesini önemli ölçüde artırdı. Özellikle dijital bağış kampanyaları ve büyük bağışçıların sağladığı fonlar, Trump’ın seçimlerde güçlü bir kampanya yürütmesini mümkün kıldı. Bu durum, Trump’ın yalnızca mesajlarını etkili bir şekilde yaymasına değil, aynı zamanda Amerikan toplumunun geniş kesimlerinde yeniden bir etki yaratmasına olanak tanıdı. Sosyal medya ve dijital bağışlar aracılığıyla elde edilen bu ivme, onun siyasi geri dönüşünü daha sağlam bir zemine oturttu. Bağış desteğinin sürekliliği, Trump’ın gelecekteki siyasi hedeflerini gerçekleştirme potansiyelini de güçlendirdi. Özellikle bireysel bağışçılar ve büyük kurumsal destekler, onun genişleme politikalarını finanse etme ve kampanya etkinliklerini daha geniş bir çerçevede yürütme şansı sundu.

Ekonomik vaatler ve genişleme politikaları da Trump’ın stratejik gündeminde önemli bir yer tutuyor. Kanada ve Grönland gibi bölgelerde ekonomik ve diplomatik etkisini artırma hedefi, ABD’nin doğal kaynaklara erişim ve jeopolitik üstünlüğünü güçlendirme çabalarının önemli bir parçasıdır. Bu bölgelerdeki doğal kaynakların işletilmesi ve stratejik nüfuzun artırılması, Trump’ın ABD’yi küresel bir enerji lideri yapma hedefinin temel taşları arasında yer almaktadır. Trump, bu bölgelerdeki genişleme stratejilerini, ulusal ekonomiye katkı sağlayacak fırsatlarla birleştirmeyi amaçlamaktadır. Aynı zamanda, Ortadoğu’daki varlığını sürdürme kararlılığı, enerji güvenliği ve bölgesel istikrar açısından kilit bir politika olarak öne çıkıyor. Bölgedeki enerji ticareti ve stratejik ortaklıkların korunması, ABD’nin küresel etkisini sürdürmesi için hayati önem taşırken, Trump bu hedeflere yönelik uzun vadeli bir yaklaşımı benimsemiştir. Bu adımlar, ABD’nin bölgedeki gücünü koruma ve yeni bir siyasi denge kurma çabasını yansıtmaktadır.

Ortadoğu’nun kaderinin şekillenmesinde dikkat etmemiz gereken husus Trump’un İsrail’i kesinlikle izole etmeyeceğidir. Her ne kadar artık Benyamin Netanyahu’nun siyasi ömrü tükenmiş olsa da yeniden göreve başlayan ABD Başkanı Trump hem İsrail ile ilişkileri yeni bir zeminde ilerletme çabasını hem de bölgede daha dengeli bir politika izleme hedefini ortaya koyacaktır. Bu süreçte ABD, Ortadoğu’daki varlığını sürdürmeye devam edecek ve bölgedeki enerji güvenliği gibi stratejik konulara öncelik verecektir. Bu bağlamda, Trump’ın stratejileri yalnızca ABD’nin iç dinamiklerini değil, küresel siyasetteki dengeleri de şekillendirme potansiyeline sahiptir.

Küresel ağ desteğiyle birleşen bu yaklaşım sonucunda Trump (“The Return of the King”) uzun vadeli hedeflerinde dünya siyasetinin şekillenmesinde önemli bir rol oynamaya devam edecektir.

3. Putin’in İstihbarat Vizyonu ve Enerji Politikalarının Bütünleşimi

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Avrupa üzerindeki etkisini artırmak ve enerji politikalarını bir güç unsuru olarak kullanmak için bilinçli bir strateji izlemektedir. Ukrayna savaşı, yalnızca askeri bir çatışma olmaktan öte, Avrupa’nın enerji bağımlılığını yeniden düşünmesini zorunlu kılmıştır. Ancak Avrupa’nın alternatif enerji kaynakları arayışındaki başarısızlıkları, Putin’in enerji politikalarını Avrupa üzerinde bir baskı aracı olarak kullanmasını kolaylaştırmıştır.

Rusya’nın doğal gaz ve petrol tedarikini sınırlandırarak uyguladığı enerji politikası, Avrupa’da ekonomik istikrarı derinden etkilemiştir. Özellikle kış aylarında artan enerji talebi, Avrupa ülkelerinin altyapı yetersizliklerini gözler önüne sermiştir. Almanya gibi ülkeler, Rusya’ya bağımlılığını azaltma çabaları sırasında hem ekonomik hem de siyasi zorluklarla karşılaşmıştır. Putin’in bu stratejisi, Avrupa Birliği içinde dayanışmayı sarsarken, enerji krizinin siyasi birlik üzerinde yarattığı baskıyı da artırmıştır.

Putin’in Ukrayna savaşındaki bilinçli yavaşlatma politikası, Avrupa ülkelerinin savunma ve enerji harcamalarını yükselterek ekonomik kırılganlıklarını artırmıştır. Bu süreçte Avrupa, enerji güvenliği ve sosyal harcamalar arasında bir denge kurmakta zorlanmıştır. Nord Stream gibi projelerin durdurulması ve sabotaj iddiaları, Avrupa ile Rusya arasındaki gerilimi daha da derinleştirmiştir.

Rusya, enerji kaynaklarını bir diplomatik araç olarak kullanarak küresel bir strateji yürütmektedir. Çin ile yaptığı uzun vadeli enerji anlaşmaları, Rusya’nın Batı pazarlarına olan bağımlılığını azaltmış ve enerji ihracatını Asya’ya kaydırmıştır. Çin, bu süreçte güvenilir bir enerji kaynağına erişim sağlarken, Rusya yaptırımlara karşı ekonomik direncini artırmıştır. Hindistan da benzer şekilde, petrol ithalatını çeşitlendirme stratejisiyle Rusya için önemli bir gelir kaynağı yaratmıştır. Bu enerji ortaklıkları, Batı’nın yaptırımlarının etkisini sınırlarken, Rusya’nın ekonomik pozisyonunu güçlendirmiştir.

Öte yandan, BRICS platformundaki etkinliği, Putin’in Batı merkezli dünya düzenine karşı alternatif bir yapı kurma stratejisinin önemli bir parçasıdır. BRICS ülkeleri arasında ekonomik iş birliği ve finansal bağımsızlık hedefleri, Rusya’nın uluslararası arenada daha güçlü bir pozisyon elde etmesine katkı sağlamıştır. Ortak rezerv fonları ve yeni finansal altyapılar, Rusya’nın Batı’nın kontrolündeki finans sistemine olan bağımlılığını azaltmaya yönelik kritik adımlar olmuştur. BRICS, gelişmekte olan ekonomiler arasında daha dengeli bir güç dağılımını hedeflerken, Rusya bu platformu hem diplomatik hem de ekonomik etkisini artırmak için bir araç olarak kullanmaktadır.

Bu stratejiler, Putin’in enerji politikaları ve uluslararası iş birliği çabalarının, Rusya’yı yalnızca bir bölgesel güç olmaktan çıkararak küresel bir oyuncu haline getirme amacını yansıtmaktadır.


 

Kaybedenler ve Sönen Başkanlar: Netanyahu, Zelensky, Scholz ve Macron’un Yanlış Adımları ve Stratejik Çöküşleri

Küresel siyasi manzara sürekli değişirken, liderlik çoğu zaman ulusal çıkarlar ve uluslararası ilişkiler üzerinde etkili olan bir dizi karar ile tanımlanır. Bazı liderler, stratejik öngörüleri sayesinde güçlerini pekiştirirken, diğerleri yanlış hesaplamalar veya değişen koşullara uyum sağlama başarısızlıkları nedeniyle gerileyebilir. Bu kısımda, son yıllarda siyasi başarısızlıkları ve bu doğrultuda siyaset ömrü biten İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodymyr Zelensky, Almanya Şansölyesi Olaf Scholz ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a yer verilmiştir.

İsrail’in en uzun süre görevde kalan başbakanı olan Benyamin Netanyahu, hükümet tarzı itibariyle hem ulusal hem de uluslararası düzeyde zorluklarla karşılaştı. Netanyahu’nun güvenlik ve İsrail-Filistin çatışması üzerine izlediği sert politikalar ve tartışmalı yargı reformları, ülkede büyük bir iç karşıtlık yarattı. Ayrıca, iç siyasi reformlar ve müzakere eksiklikleri Netanyahu'nun uluslararası düzeyde yalnızlaşmasına ve liderliğinin zayıflamasına yol açtı. Bu tutumu, halk desteğini kaybetmesine ve İsrail'in uluslararası arenadaki itibarının sarsılmasına sebep oldu. Kendi enkazının altına kalan bir siyasetçi olarak Netanyahu’nun sahneden ayrılması yakındır.

Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodymyr Zelensky, Rusya ile süregeldiği çatışmada gösterdiği direncin ardından küresel çapta büyük bir takdir topladı. Ancak, Zelensky'nin Batı'ya olan aşırı bağımlılığı ve dış yardımlar üzerine kurulu stratejisi, Ukrayna'nın egemenliğini tehlikeye soktu. İç reformlardaki yavaşlık ve yönetimsel zorluklar, halkın umutsuzluğuna yol açtı. Ayrıca, savaştaki uzun süreli belirsizlik ve ekonomik zorluklar, Ukrayna halkının moralini düşürdü. Zelensky’nin dış yardıma dayalı stratejileri, ülkesinin iç denetim mekanizmalarını zayıflattı ve bu durum, ulusal düzeyde halk desteğinin azalmasına yol açtı. Böylece Zelensky, dış yardıma aşırı bağımlılığın bedenlini hem halkına ödetti hem de kendisi ödeyecek gibi görünüyor.

Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, enerji güvenliği ve ekonomik yönetim konusunda önemli politika hataları yaptı. Scholz’un en büyük sınavı, Avrupa’daki enerji krizinin başlangıcında yaşandı. Rusya’ya bağımlı enerji politikası ve bu bağımlılığın oluşturduğu ekonomik kırılganlık, Almanya'nın içindeki ve Avrupa’daki ekonomik istikrarsızlıkla birleşti. Scholz’un bu soruna geç kalan yaklaşımı, Almanya’nın ve Avrupa’nın ekonomik gücünü sarstı. Ekonomik krizle ilgili somut çözüm önerilerinin eksikliği ve uzun vadeli strateji oluşturamaması, halkın güvenini zedeledi ve liderliğinin zayıflamasına neden oldu. Şubat 2025 seçimleri Almanya’nın kaderini yeniden belirlerken yeni popüler partilerin de yolunu açtı.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, genç ve dinamik bir lider olarak başladığı görevinde büyük hedefler peşinden gitse de iç politikada yaptığı reformlar ve dış politikadaki yanlış adımlar onun popülerliğini kaybetmesine yol açtı. Çalışma yasaları ve emeklilik sistemi gibi devasa reform projeleri, halkın büyük tepkisini çekti. "Sarı Yelekliler" hareketi ve diğer protestolar, Macron’un iç politikada halkla arasındaki mesafeyi daha da açtı. Dış politikada ise, özellikle Afrika ve Orta Doğu’daki askeri müdahaleler beklenen sonuçları vermedi ve Fransa’nın uluslararası konumunu zayıflattı. Macron’un halkla bağ kurmakta zorlanması ve ekonomik reformlarda başarısızlıkları, liderliğinin gerilemesine neden oldu.


 

Küresel Güç Dinamiklerinde Yeni Dönem

Küresel siyasetteki dönüşüm, yalnızca güç sahiplerinin değişmesiyle değil, aynı zamanda liderlerin izlediği stratejik hamlelerle de şekilleniyor. Yıldızı parlayan liderler, doğru stratejiler ve küresel vizyonla uzun vadeli başarılar elde ederken, bazı liderler ise yanlış adımlar ve stratejik hatalar nedeniyle gerilemiş ve etkilerini kaybetmiştir. Türkiye’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve MIT Başkanı İbrahim Kalın’ın başarılı diplomatik, istihbarat ve enerji stratejileri, Türkiye'yi küresel bir aktör haline getirmiştir. Bununla birlikte, Donald Trump ve Vladimir Putin gibi liderler, güçlü dijital medya stratejileri ve enerji politikalarını küresel güç dinamiklerine etki etme amacıyla kullanmışlardır.

Ancak Netanyahu, Zelensky, Scholz ve Macron gibi liderler, yanlış stratejik tercihler ve politikalarla gerilemiş, halklarıyla olan bağlarını zayıflatmış ve uluslararası alanda prestij kaybetmiştir. Bu isimlerin yaşadığı düşüş, küresel siyaset için önemli dersler sunmaktadır. Başarı, sadece güçlü liderlik ve stratejik hamleler değil, aynı zamanda küresel dinamiklere uygun hızlı uyum sağlama yeteneği gerektirir.

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum