Sultanahmet Çeşmesi’ndeki Sır
Anlayana tarihini buram buram anlatmaya müheyya bir Lale Devri çeşmesidir o. Patrona Halil isyanından iki yıl önce kondurulmuştur bu Roma, Bizans ve Osmanlı başkentinin kadîm noktasına (1728-1729).
Hattatlığının yanı sıra hatırı sayılır derecede şairliği de bulunan Sultan 3. Ahmed inşa ettirdiği bu muhteşem çeşmenin tarih beytini ısrarla kendisi düşürmeye karar vermiş ve şu tarih mısraını bulmuştu:
"Besmeleyle iç suyu Hân Ahmed'e eyle dua."
Lakin ebced hesabıyla bu tarih 4 yıl eksik çıkıyor ve manzume bu yüzden bir türlü tamamlanamıyordu.
Şuara takımına emir vermişti gerçi ‘tamamlayın’ deyu.
Nitekim Padişah hazretlerinin vaad ettiği cömert ihsana gark olmak üzere divitine kanat açtıran şair makulesi çoktu ama nedense sonuç alınamıyordu.
Harıl harıl şiir yazılıyordu âherli kâğıtlara şairlerce, lakin ortaya çıkan eserler titizliğiyle nam salan Sultan Ahmed’in içine bir türlü sinmiyordu.
Mısradaki o kayıp 4 yılı nasıl olup da tamamlamalıydı?
Nihayet 8 yıl önce kaleme aldığı ve Padişahın çocuklarının, yani şehzadelerin sünnet düğününde yaşananları canlı bir dille ifade ettiği Surnâme metniyle meşhur olan şair Seyyid Vehbi Efendi bulacaktı altın çözümü.
- Sultan hazretleri, diyecekti günlerden bir gün, kalem-kerdeniz olan bu mehteşem mısraın başına "Aç" kelimesini getirirsek hem ebced hesbına 4 sayı ilave etmiş, hem de şiirin veznini rahatlatmış oluruz.
Böylece o tek mısraın başına bir mısra da kendisi ilave ederek beyti resimde göründüğü hale getirecekti.
Sultan bu mahirane buluşu çok beğenmiş, epeydir sıkılan içi bir anda ferahlamıştı.
Sonunda arzusu yerine gelmişti…
Seyyid Vehbi Efendi padişahın ‘devam’ mesajını alınca bu muhteşem mimari esere muhteşem bir manzumeyle mukabelede bulundu. Onun kaleminden çıkan manzume çeşmenin dört cephesini fırdolayı dönmektedir.
Çeşmenin fotoğrafta gördüğümüz yüzündeki büyük kıt’ada yazılmış beyitte şunlar yazılıdır:
Târîhi Sultân Ahmed’üñ cârî zebân-ı lüleden
Aç besmeleyle iç suyu Hân Ahmed'e eyle du’â.
Yani Seyyid Vehbi Efendi,
‘Sultan Ahmed'in tarih beyti çeşmenin dilinden akar, suyu besmeleyle aç ve içtikten sonra Ahmed Han’a dua et’
diyerek bir başka güzellik iklimine kapıları sonuna kadar açmıştı.
O nâdiredân güzellikler, her Allah’ın günü yanından “selfie” çektirip geçen onbinlerce insanı ağlamaklı gözlerle seyretmektedir bugün.
300 yaşını doldurmaya şurada 6 yılı kalmış olan tam bir sanat ve medeniyet galerisi olan görkemli çeşme, “okuyup yazması olmayan”, bu yüzden kendisini anlamayan, hatta anlamaya da niyetli olmayan, sadece androidiyle çekileceği ve eşiyle, dostuyla ‘paylaşımda bulunacağı’ ve sonra facebook’ta unutacağı üç beş karenin hatırına varlığını hatırlayan vandalların manasız telaşını dolu gözlerle takip edip ta Lale Devri’nden beri karnında taşıdığı ulu bir medeniyetin diriltici usaresini anlamaya iştahlı yeni bir nesle intizar etmeye koyulacaktı.
Sultan Ahmed Han-ı Sâlis gibi rafine yöneticiler, Nedim ve Seyyid Vehbi Efendi gibi halis şairler, Nevşehirli Damat İbrahim gibi sanatkâr ruhlu paşalar, Levni gibi cins ressamlar ve Ebubekir Efendi gibi has bestekârların yolunun bir daha semtine düşmesini gözleyecekti doyuncaya kadar dertleşmek için. O zirveler anlayabilirdi ancak kendisini çünkü.
Yapan öyle sırlamıştı eserini. Kendi suçu değildi ki.
- O zamana dek fetret devri yaşamak varmış kaderde, diye teessüre kapılıp derdini Topkapı Sarayı ve Ayasofya Camii’nin ortasına bir çıngıraklı yılan gibi fırlattı ve eteklerini toplayıp kenara çekildi.
Adeta bir kitâbeyi okudum orijinalinden. Dönüp dönüp tekrar okudum cümleleri. Kaleminizin her vuruşunda yüreğiniz, her mürekkep damlasında gözyaşlarınız var biliyorum. Kaleminize ve yüreğinize sağlık hocam. Sultanahmet tarihimizin en önemli yerlerinden biri. Bir süre önce, uluslararası bir çalışma için Sultanahmet’te sözlü tarih çalışması yapmıştık. Bu çeşmeyi de ihtişamıyla seyretmiştik. Ecdâdımızdan Allah razı olsun.
Elinize, kaleminize, yüreğinize sağlık hocam. Okuyupta teessüre düşmemek mümkün değil.
Ecdadımız.. Nasil zarif, nasıl ince düşünceli. Onların bıraktıklarını anlamayı bırakalım farkında bile değiliz. Öyle bir milletten sonra böyle bir millet. Rabbım farkına varmayı nasip etsin.
Kitabeyi okuduğumda çok duygulanmış. Ve oracıkta oturup bir tas su içip dua etmiştim kendisine. Atalarımızın ne kadar ince düşünceli ,hissiyatının ne kadar kuvvetli olduğunu anlamak hiç de zor değil. Hikayenin Ebced kısmı çok daha etkileyici .Buradan da görüyoruz ki onların hesapları ne kadar ince ne kadar manidar .Hepsine rahmet olsun. Eğer yolunuz düşerse bir tas su içip dua etmeyi unutmayın.. Hocam kaleminize ,yüreğinize sağlık.
Onlar inşa değil ibadet ediyorlardı. Bu çeşmede bir sır saklı, Osmanlı ruhunun sırrı; şu aşka, inceliğe, letafete bakar mısınız.. Kalbimi deldi hem evveli hem ahiri.. Bir de Osmanlı’ da okuma yazma oranı düşüktü demezler mi? kesin olan şu ki, onların anladığı okuma yazma ile bizim anladığımız okuma ve yazma arasında Everest kadar fark var..
Yüce Allah her kulunu farkli zamanlarda yarattiğına gore. bize de evvela bu guzelliklere şukretmek. sonra bu ceddimizi hayır ve rahmetle anmak ve sonra da elimizden veliyorsa. yaşadıgımiz zamanin kaskati cerçevesi icinde icimizdeki guzellikleri keşfedip dişarı vurabilmek görevi ile yükumluyüz.
Adeta kehkeşanlara kaçmış eski günleri hatırlatan, içinde hüzün ve ikaz olan güzel bir yazı.Allah razı olsun.
Tam da Çeşmenin fotoğrafını koymayı unutmuşlar diyecektim ki; yazıda geçen ( O nâdiredân güzellikler her Allah’ın günü yanından “selfie” çektirip geçen onbinlerce insanı ağlamaklı gözlerle seyretmektedir bugün. ) satırlarını okuyunca vaz geçtim?
İstanbul'un dört köşesi tarih kokar. Her tarihin kitabeler vasıtasıyla, anlayabilen nadirata anlattığı vardır; bir de böyle, unutulan hatıraları.Ne mutlu onları hatırlatana... Kaleminize bereket hocam.