Sımsıkı Tutunduğunuz…
İnsanın dünya hayatında tutkuyla bağlı olduğu şeyleri bir sıralayalım diyorum. İlk sırada muhtemelen-varsa- çocukları yer alır. İkinci sırada eşi ya da sevgilisi olmalı. Daha sonra gelenler anne baba ve kardeşleri ve sonrasında da çok sevdiği bir dostu muhtemelen.
Beşinci sıradaki, kişiye göre değişir; hatta bazıları için ilk sırada bile olabilir. Para, ev, işi, mal-mülk gibi...
Ya da hepsi bir yana, doya doya yaşanması gerektiğini düşündüğü dünya hayatına mı sımsıkı bağlı insan?
Dünyaya bir kez gelindiğini bilmesi sebebiyle mi hayata tutunuyor? Bilmiyor mu ki ahirete de bir kez gidilecek. O halde ahireti düşünmek gerekmiyor mu? Ki ahiret asıl ve sonsuz hayat iken. Dünya hayatı sonlu ve geçici; sonsuz olanı bırakıp, sonlu olana mı yöneliyor?
İnsan yüzeysel baktığında dünya hayatının gerçeğini göremiyor. Tıpkı halıdaki mayt gibi baktığı açıdan ne kadarı görünüyorsa dünyayı o kadarı ile görüyor. Halbuki insan dünyayı her cepheden görebilmeli. Yüzeysel bakınca, görüş de çok sığ ve yüzeysel oluyor. O durumda insan acı çekiyor, yanlış yollara gidiyor.
Tümünün geçici olduğunu, dünyadaki her şeyin değerini yitirdiğini, yıprandığını, yok olduğunu bildiği halde, insan kendisini bunlara şiddetle bağlanmaktan alıkoyamıyor. Sahip olduğu her şeyi bir gün bırakmak zorunda kalıp dünyadan ayrılacağının şuurunda olsa da bu tutkulu bağlılığı sürdürüyor.
İnsan, Allah'ın kudretini gereği gibi takdir edebilse, dünyaya dair her şeyin imtihan amacıyla kendisine verildiğini görebilir. Karşılığında yapması gerekenin de tüm bu nimetlerin gerçek sahibi olan Allah'a kulluk etmek ve şükretmek olduğunu anlayabilir. Ancak hırsla dünyaya bağlanan kişinin kavrayışı körelir; çok daha hayırlısının ve üstün nimetlerin bulunduğu sonsuz ahiretten vazgeçip, dünya hayatına razı olur.
"Dünyanın metaı azdır” buyuruyor Allah. Dünyada bağlanmaya değer bir şey yoktur. Ne görüyoruz baktığımızda? Sabah kalktığımız andan itibaren acizliklerimizle yüz yüze geldiğimizi. Her insanın onlarca uğraşı var. En basiti belli bir süre uykuya ihtiyaç duyar. Kalktığında temizlik yapmalıdır; elini yüzünü yıkar, dişlerini fırçalar, duş alır. Kahvaltı etmesi, su içmesi gerekir yoksa ayakta duramaz.
Acizlikleri hiç bitmez insanın. Örneğin beli ağrır, boynu tutulur, nezle ya da grip olur. Kimi kilolarından şikâyet eder, kimi ise yediği halde kilo alamaz. Saçı dökülen, gözleri bozulan, kulağında sorun bulunan, midesi ağrıyan, böbreğinde taş, midesinde ülser ya da asit fazlalığı bulunan hatta kanser olan milyonlarca insan. Allah, dünyaya bağlanmamaları için insanlara o kadar çok acz vermiştir ki, saysanız binlercedir.
Kur'an'da, “Her nerede olursanız, ölüm sizi bulur; yüksekçe yerlerde tahkim edilmiş şatolarda olsanız bile.” buyruluyor. İnsan en modern hastanenin, en kaliteli odasında da yatsa, en iyi doktorların gözetiminde, en gelişmiş ilaçları da alsa yine kaçamaz, ölüm onu her yerde bulur.
Birçok insan dünya hayatı ve 'aldatıcı süsleri' ile o kadar meşgul ki, dikkatini Allah'a veremiyor. Gerçek ve ebedî hayat için verilen akıl ve kalbi, dünyanın geçici zevkleri için kullanmak, bahşedilen nimetlerin, sadece nefislerinin tatmini için verildiğini düşünmek, dünyanın sadece zevk alınacak bir yer olduğunu zannedip, bunu hayat felsefesi hâline getirmek... Hepsinin sonu hüsrandır.
Abdulkadir Geylani hz’lerinin söylediği gibi, “Dünya nefislerin, ahiret kalplerin, Allah ise sırların sevgilisidir.” İnsanın, Allah karşısındaki aczini görmezden gelerek dünyaya bağlanması, ölümü ve ahireti kendince hafife alması büyük gaflet halidir. Ölümle birlikte onunla gidecek olan, dünya hayatında bağlandıkları değil, dünya hayatında yaptığı iyi ve kötü amelleri ve erteledikleridir. Onu gerçek muhteşem hayata kavuşturacak olan ise yalnızca Allah'ın hoşnutluğu için yaptıklarıdır.
Kur'an, insanları henüz hayatta ve zaman varken iman etmeleri için, ahiretteki sonsuz azaba karşı uyarıyor. Ve Peygamberimiz(asm)'ın "Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur'an'ı terk edilmiş (bir Kitap) olarak bıraktı" (Furkan Suresi, 30) ifadesiyle şikâyet ettiklerinden olmamak için sımsıkı tutunmamız gerekenin ne olduğunu haber veriyor:
Şu halde, sana vahyedilene sımsıkı-tutun; çünkü sen dosdoğru bir yol üzerindesin. (Zuhruf Suresi, 43)
Yorum Yazın