Neferti'nin Tek Gözündeki Sır
Nefertiti’nin tek gözündeki sır
Mustafa Armağan
De Brosses adlı bir Fransız dilbilimci "Şarklılar göze konuşur, biz kulağa" demiş.
Bakın bu manidar söz fakire neleri hatırlattı?
Son on yıllarda mumyası üzerinde tartışmalar kopan kadim Mısır Kraliçesi Nefertiti’nin meşhur büstünün oyulan gözünü.
Çeşitli duvar resimleri haricinde tek gözlü büstüyle tanıyoruz Tanrıça merdivenine tırmanmak için bütün kadim gelenekleri alt üst etmiş olan Nefertiti'yi.
Sır, “Bu göz neden sonradan birilerince yok edildi?” sorusunda gizlidir aslında.
Ben göz refleksleri hareketli ve uyaranlara hemen tepki veren halklar ile göz tembeli hakların modernleşme dönemlerinde farklı yollardan dönüşüme uğradıklarını düşünürüm.
Türk insanının gözleri umumiyetle uyaranlara ve çevreye karşı son derece hassastır. Erkeklerimiz olsun, kadınlarımız olsun ziyadesiyle alaka duyar çevresine. Kabul edelim ki, çevremizle ve çevremizde olup bitenlerle fazlasıyla haşır neşiriz. Bu da kısmen “dayanışmacı” ve cemaatçi (komünoter) tarafımızın -modernleşme sürecinde epey törpülense de- hala çok kuvvetli bir damar olduğunu gösterir bize.
Birbirimizi bitmek bilmez bir hırsla merak ediyoruz. Bu bir yerde iyi bir şey. Etrafına duyarlı halkların sosyal dayanışması öbür gruptakilerle, yani göz tembelleriyle kıyaslandığında belirgin bir üstünlük ve erdem sayılır.
Bu, tamam.
Lakin göz teması, birbirimizi koruyup kollama gayretiyle tamamlanır. Birbirine bakmayan, bakmak istemeyen “göz tembeli” Batı toplumları ile aramızdaki temel farklardan biri, sosyal dayanışma noktasındaki gümrahlığımızda kendini ele vermektedir.
Göz teması, aynı zamanda hareketli olana da duyarlılığı getirir. Televizyon, bu tür halklar için müthiş bir gözlem imkânı sunar.
Hele gündüzleri ekranlara doluşan kadın kuşağı programları!
Bence neredeyse 10 yıldır televizyonlarımızın baş köşesine kurulmuş bulunan bu tür programların ekranların demirbaşı haline gelmesinin esas sebebi burada yatıyor. Yani hâlâ insanların özel hayatlarına bir nevi “mahalle baskını” edasıyla yaklaşıyor oluşumuzdur kadın kuşağı kültürünün hanelerimizdeki sarsılmaz meşruiyet ve egemenliğinin kaynağı.
Hatırladığım kadarıyla zamanın golcüsü Tanju Çolak’ı adım adım takip eden Galatasaraylı taraftarlar onun Hülya Avşar’ın evine girdiğini tespit etmiş ve kapıda kameralar eşliğinde tezahüratta bulunarak kendi futbolcularının “kötü yola” düşmesine engel olmaya çalışmıştı! .
Bu, normal bir televizyon kültürüyle açıklanabilir bir şey değil. Türkiye’ye mahsus kültürel ve sosyal kökleri olan bir olay bana göre.
Nefertiti’nin oyulan gözünün sırrına dönüyoruz yine:
Göz, aldığı kadar veren bir organdır. Baktıkça perdesini kapatır idrak kabiliyetinin. Gösterdiği kadar örter de.
Türk halkı da retinasındaki hassasiyetinin bedelini, Nefertiti’nin heykelinde olduğu gibi tv + futbol sayesinde bir gözünü kaybetmek suretiyle ödemekte.
Bütün çabamız, sağlam kalan öbür gözüne olsun bir şeyler okutabilmek için.
Başarabilir miyiz, bilmiyorum.
Nefertiti’nin tek gözlü büstüne bakarken insan umutsuzluğa kapılıyor da…
Yorum Yazın