Gülşah TAŞKENT

Gülşah TAŞKENT

Mail: gulsahtaskent@gmail.com

Mustafa Kemal’in Askeri Kara Fatma

"CHP'ye oy vermek uygarlığa oy vermektir" diyordu Kılıçdaroğlu ve ardından da ekliyordu. ”Diyeceğiz ki bu ülkenin geleceğinin en büyük güvencesi CHP'dir. CHP hiç kimseyi ötekileştirmez. CHP herkesin inancına saygı gösterir. CHP kırsalda yaşayan ile kentte yaşayanın beraber huzur içinde yaşamasını ister.” Ardından İmamoğlu, “Bugünden sonra her kim giyimine bakarak, hayat tarzına bakarak bir başkası hakkında ön yargı oluşturuyorsa İstanbul İttifakı aklına gelsin. Önyargı dönemi artık bitmiştir.” diyordu. CHP’nin “demokraaaasi “yolunda atmış olduğu büyük adımları bilmesek nerdeyse inanacağız herkesin inancına, kıyafetine saygı göstereceklerine.

Geçen gün metroda yaşanan olay, CHP’nin beyinlerdeki kodlanmış ideolojisinden yansıyan tavrı bir kez daha gözler önüne serdi. Yanına oturan kadını “Kara Fatma” diye aşağıladığını zanneden zavallı bilmez ki Kara Fatma, Türk İstiklal savaşında cephede yer almış, ülkesinin bekâsı için savaşmış ve kendisine yakıştırılan bu lakabı bizzat Atatürk’ten almış kahraman bir Türk kadınıdır.

Gerçek ismi Fatma Seher Erden olan namı diğer Kara Fatma, Türk tarihinin en ünlü kadın savaşçılarından biridir. Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı’na da katılmış, milli mücadele döneminde ise Mustafa Kemal’in önünü keserek kendisinden görev talep etmiş ve Mustafa Kemal’in “keşke bütün kadınlar senin gibi olsa Kara Fatma” demesiyle birlikte bu lakapla anılır olmuştur. Yunan işgaline karşı 480 kişilik çetesiyle beraber mücadele veren Kara Fatma, burada gösterdiği başarı ile adını tarihe yazdırmıştır.  Büyük Taarruz’da Yunanlılara esir düştüğünde, Yunan Başkomutanı Trikopis’in “Sen Kara Fatma ha!!” demesine karşılık “Anadolu’daki Kara Fatma’ların en kuvvetlisi benim” diyerek cevap vermiştir. Zaferden sonra İstiklal Madalyası ile ödüllendirilen Fatma Hanım yokluk içinde yaşamasına rağmen kendisine bağlanan maaşı “ben bütün mücadelemi vatanım ve milletim için yaptım. Bir beklentim yok” diyerek Kızılay’a bağışlamıştır.

Metro olayında ise yanına oturan kadını Kara Fatma diye aşağılamaya çalışan demokraaaasi aşığı! sözde modern ama bir o kadar da cahil vatandaşın elbette tarih bilgisi “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganından öteye gitmediği için diline doladığı o Kara Fatma’nın Mustafa Kemal’in askeri olduğunu bilmez. Özgür ve demokratik bir ülkede yaşayıp, fikrini açıkça ifade edebilme özgürlüğünün, insanların kılık kıyafeti üzerinden Kara Fatma benzetmesi yaptığı an bittiğini bilmez. İstediğinin özgürlük değil, üstünlük olduğunu bilmez. Savunduğu Atatürkçülüğün bu olmadığını bilmez.

İnanç özgürlüğümüz kısıtlanıyor derler ama camiye karşı şampanya patlatırlar, yaşam tarzlarına müdahale edildiğini söylerler ama başı örtülü kadına Kara Fatma diye saldırırlar. İnsanları kategorize etmeye kodlanmış bu zihniyet değişmesi imkânsız önyargılarla donatılmıştır. Sahip oldukları bu önyargı ile kendilerine duydukları özsaygıyı yükseltirken, karşılarındakine ise düşmanca davranırlar. Bu kabullenmeyiş çerçevesinde mutlak doğrunun sadece ve sadece kendilerinin olduğunu zannederek mücadele ve yok edilmesi gereken davranışlar içine girerek işte böyle metroda, toplu taşımada, sinemada, konserde, yaşamınızın her alanında ve anında karşınıza çıkabilirler.

Bakmayın siz “her şey çok güzel olacak, herkesi kucaklayacağız” vb. sloganlarla geldiklerine. Yok öyle bir şey! Fırsatını buldukları anda -ki kısmen buldular- kendi inandıkları doğruların tahakkümü altında yaşamamız için bütün kazanımlarımızı elimizden alacaklar. Geçen gün bir paylaşımda gördüm, “Boğaziçi Köprüsü’nün gerçek adı geri gelecek” diyerek 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nün adına dahi tahammül edemediğini höykürüyordu. Sonra dedim “biz kimlerle mücadele ediyoruz?” İBB başkanlığını almalarıyla güven tazeleyen bu zihniyetten metro örneğindeki gibi çıkışlar bekliyorum açıkçası. Belki hatta daha da fazlası.

Yıllar önce üniversite öğrencisiyken (bir dönem ben de tesettürlüydüm) bir gencin başörtüme tükürdüğü an geliyor aklıma. Sonra fakültede dekanla köşe kapmaca oynamalarımız... İnsani bir ihtiyaç olarak tuvalette ayna karşısında başörtümüzü yapmak ve dışarı öyle çıkmak istiyorduk. Bunu bilen dekan da ders bitişlerinde fakültenin kapısında bekliyordu. Arkadaşlarla nöbetleşe çıkardık, kimileri gözcülük ederdi. Kendimi bir fare gibi hissederdim. Sürekli tetikte olmak, kaçmak zorundaydık. 28 Şubat zulmüne maruz kalmış ben ve benim gibi arkadaşlarımın yaraları henüz tazeyken, metrodaki bu tarz hadiseler beni korkutmuyor değil.

AK Parti konforunda büyüyen genç neslin bunları anlaması zor elbet. Anlatamamak da bizim suçumuz mu bilemiyorum. Lakin bildiğim şu ki karşımızda değiştiğini söyleyip de değişmeyen bir zihniyet var. Her şey çok güzel olacak evet ama bizi ne kadar sindirirlerse o kadar...

Yorum Yazın