Memleketler Parasızlıktan Değil Ahlaksızlıktan Çökerler
İnananlar arasında çirkin utanmazlıkların yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da ahirette de çetin bir ceza vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz. (Nûr Suresi, 19)
Hayatın asıl amacından uzak yaşayan, manevi değerlerini kaybeden, ölümle birlikte yok olacağını zanneden insanların ruhsal açıdan büyük bir boşluk içinde olmaları kaçınılmazdır. Bu kişiler dünyada kendileri için en fazla çıkarı sağlama ve bencil tutkularını tatmin etme amacını hedefleyerek yaşarlar. Ahlaklarını güzelleştirme gibi bir çaba içinde olmazlar; çünkü bundan bir çıkar elde edemeyeceklerini düşünürler. Yardımseverlik, şefkat, merhamet, hoşgörü gibi özellikleri ‘saflık’ olarak nitelendirirler.
Yaşadığımız dönemde birçok toplumda din ahlakından yüz çevirmiş ve çevrelerini de böyle karanlık bir yola çekmek isteyen insanlar var. Günümüz toplumlarında günahta sınır tanımama, saldırganlık, ‘çirkin utanmazlıklar’, sapkın cinsellik, uyuşturucu bağımlılığı, kumar, kısacası her türlü ahlaksızlık oldukça yaygın.
Pek çok ülkede yaşanan bu dejenerasyon, son derece kapsamlı ilişkileri ve karanlık bağları içeren büyük bir ‘sosyal sınıf’ tarafından bilinçli bir şekilde desteklenip idare ediliyor. Bu sınıfın yoğun propaganda araçları bulunuyor ve manevi değerlerin zayıf olduğu toplumlarda daha etkin oluyor.
Sinema filmlerinde, televizyon programlarında ve dizilerde "aşk" başlığı altında ihanet ve yasak ilişkiler sıradanlaştırılıyor, cinsel sapkınlıklar normalleştiriliyor, insanlar ahlak dışı hayatlara özendiriliyor, şiddet ve kötülükler hayatın gerçeği gibi gösteriliyor; kısacası zihinler dönüştürülüyor.
Allah ve ahiret inancı zayıf olan insan, Allah'ın haram kıldığı eylemlerde bulunmaktan sakınmaz, O’nun sınırlarını aşmaktan çekinmez. Çünkü inançsızlığın temelinde, insanların rastlantılar sonucunda oluştukları, Allah'ın buyruklarından sorumlu olmadıkları inancı vardır. Ayrıca materyalizmin kaynak bulduğu evrim teorisine göre ise insan gelişmiş bir hayvandır ve diğer hayvanlar gibi ihtiyaçlarını karşılamak dışında bir kaygısı yoktur. Bu çarpık teze göre; insan nefsani ihtiyaçlarını karşılama konusunda kendisini kısıtlamak durumunda değildir, hayvanlar gibi davranması doğaldır.
Materyalizm ve Darwinizm'in savunucuları, Darwinist bilim adamı William Provine’in sözleriyle; "Modern bilim ortaya koymaktadır ki, dünya tümüyle ve sadece mekanistik prensiplerle işlemektedir. Doğada hiçbir amaç ve prensip yoktur. Rasyonel olarak bulunabilecek tanrılar ve düzenleyici güçler de yoktur… İkincisi, modern bilim ortaya koymaktadır ki, insanoğlu için hiçbir 'daimi ahlaki kanun' ya da 'mutlak yol gösterici prensip' yoktur… Üçüncüsü, şu sonuca varmamız gerekir ki, öldüğümüz zaman ölürüz ve bu bizim mutlak sonumuzdur" gibi bir bakış açısına sahiptirler.
60'lı yıllarda ortaya çıkan özgürlük anlayışı da bu sınır tanımazlığın bir sonucuydu. Uyuşturucu, asîlik ve her açıdan ahlak dışı yaşam, dönemin en önemli özelliklerindendi. O dönemde yetişmiş birçok genç, bugün toplumda anne baba, yönetici ve öğretmen olarak etkin kişiler. Bugün ahlaki bozulmanın daha önce hiç görülmediği kadar ilerlemiş olmasının bir nedeni de din ahlakından uzak yetişmiş olan bu kişilerin, çocuklarını kendilerinden daha da dejenere yetiştirmiş olmaları.
Güzel ahlak sabır ve irade gerektirir. Koşullar değiştiğinde güzel ahlaktan ödün vermek Kur’an ahlakına uygun değildir. İnanan insanın oturmuş bir karakteri vardır; koşullara göre değişmez. Zor koşullarda irade ve sabır gösterebilmek insanın önemli bir amacı varsa mümkündür. Müminin amacı Allah'ın hoşnutluğunu, rahmetini ve cennetini kazanmaktır. İradesini kullanır ve güzel bir sabırla Rabbi için sabreder, hesabını veremeyeceği davranışlardan sakınır. Boşvermişlik, amaçsız bir hayat ızdıraptır. Kur'an insana hayatın amacını gösterir, makul ve dengeli olmayı öğretir.
Ahlaksızlığın yaygınlaşması, tüm toplumu içine alan bir çürümeye neden olur. Bu çürüme er veya geç herkese zarar verebilir; tek bir meyvedeki çürüğün, sepetteki diğer meyvelere de bulaşması gibi. Söz ettiğim bu dejenerasyonun farklı bir yüzü ile her an karşılaşabiliriz. İnsanların çevrelerinde güvenebilecekleri çok fazla kişinin olmaması, karşılıksız yardım edecek birinin bulunmaması, sokakta kendilerini güvende hissedememeleri, ihtiyaç duyduklarında adaletin gereği gibi tecelli etmeyeceğini düşünmeleri, dejenerasyonun boyutlarının ve ne denli büyük tehlike olduğunun somut örnekleri.
Karşımızda küresel, plânlı, organize, finansmanı güçlü, kararlı bir yapı var. Toplumu ifsad etmek için tüm dünyada bilinçli bir şekilde ayakta tutulmaya çalışılan müthiş bir yapılanma var ve ne yazık ki bunu sahte ‘sempatik’ maskeler altında oldukça profesyonelce yapıyorlar. Bu yönde hareket eden tüm sivil toplum örgütleri de çok kolay destek buluyor. Bu tehlikenin artık farkına varalım ve bu aldatmacalarla değerlerimizden taviz vermeyelim. Zira;
“Memleketler parasızlıktan değil ahlaksızlıktan çökerler.” (Marcus T. Cicero)
Yorum Yazın