Hep Ergen Kalanlar!
11 Haziran 2018, Pazartesi 14:53 830 kez okundu.Bazı köşeleri okuduğumuzda, yazanın at gözlüğü takarak yazdıklarını hayretle görüyoruz. Üstelik çoğu akademisyen veya aydın diye tabir ettiğimiz değerli kişiler.
İster sosyal isterse pozitif bilimler olsun, bir neden sonuç ilişkisi, süreç veya ortam tüm çalışmalarda önemli bir etkendir. Mesela; kimyada N.Ş.A (Normal şartlar altında) veya oda sıcaklığında gibi koşullar çokça geçer. Reaksiyona girme, erime, kaynama vs. için hep bazı şartlar söz konusudur.
Tahsil ettiğimiz branş dalı, farkında olsak da olmasak da yaşantımızda bakış açımızda ya da algılarımızda oldukça etkilidir. Fakat bizde nasıl oluyorsa, herkesin bakış açısı tek tip. Doktor, öğretmen, hukukçu, iktisatçı, mimar, kimyager veya sosyolog olsun fark etmiyor; yazdıklarında branşlarındaki bilimsel bakış yansımasını göremiyorsunuz. Abiler-ablalar tek tornadan çıkmışçasına…. İstisnalar kaideyi bozmuyor maalesef.
Eğitim ve öğretimi hayatın-günlük yaşamın ötesinde, iş olsun diye yapılan bir şey olmaktan çıkarmadığımız müddetçe, bu böyle gider. Hani hep bir klasik vardır ya ‘Modern matematik ne işime yarar?’ Oysa yarar ve yarıyor. Analitik düşünmeye, sorunları çözmeye ve hayatımızı düzene koymamıza dolaylı olarak yarıyor.
Bizim aydın dediğimiz kesimde ise ilk önce görüntü-şekil değişiyor. Belli giyim tarzları var. Entel-dantel dedikleri! Bir dönem, fularsız aydın olunmuyordu! Giyim-kuşam saç baş, birkaç Fransızca veya İngilizce sözcük… Ha bir de anlaşılamamak! Evet bizde aydın tarifi bu..
Dinleyince, “İyi bir şey diyor da acaba ne diyor” demek lazım!
Derken, bunlar artık alay konusu olmaya başlayınca, takke düştü kel göründü. Elbette, bazı aydınlarımızdan çok şey öğrendik ama onlar kaldı yerinde. Sosyologlar bile kendi ülkesini okuyamaz hale geldi. Eğitimini aldıkları genel kural-kaide gibi şeyleri dahi analizlerinde göremez olduk.
Suyun kaynaması, demirin genleşmesi, toplumun değişim-dönüşüm dinamiği için gerekli koşulları yok saydılar. Darbeleri, darbelerin arkasındaki gerçekleri, tarihi ve yaşananları unutuverdiler.
Neden-sonuç ilişkilerindeki nedenleri yok sayıp, sonuca bakarak, tuhaf bir dil geliştirdiler. Her şeyi, katı bir bakış ve kibirle yorumlarken şiştikçe şiştiler.
Akıllarınca, kendilerini muhalif olmanın dayanılmaz hafifliği ile ödüllendirdiklerini sanırken, gerçek muhalifliği unutup tam da bir dönem muhalifi olduğunu zannettikleri yere yapıştılar.
Adamlar, CHP seçimi nasıl kazanır diye tavsiye dolu yazılar kaleme aldı. CHP neydi arkadaş size göre! Bir parti mi; yani salt bir parti mi! Eğer öyleyse, niye bunca kavga gürültü ile bir ara muhalifçilik oynadınız ki! Bak dönüp dolaşıp vardığınız yer, müzmin ideolojik halet-i ruhiyeniz oldu.. Sizi buradan kimse kurtaramaz artık. Aslınıza döndünüz.
Şımarık küçük çocuklar gibi tutturuyorsunuz bir şey. Koşullar, yer, zaman, mekân, etki ve tepki ya da neden-niçinler yok sizin analizlerinizde. Varsa yoksa, tutturduğunuz şey; takıntınız!
Profesör Dr. Atilla Yayla, şu yorumuyla çok güzel ortaya koymuş hallerinizi:
“Türkiye'de Gezi isyanları vuku bulmamış, Oslo ve Çözüm sürecine yönelik kumpaslar yaşanmamış, FETÖ denen örgüt 7 Şubat'ta hükümete operasyon çekmemiş, 17/25 Aralık'ta polis-yargı darbesi gerçekleştirmeye kalkışmamış,15 Temmuz'da cumhuriyet tarihinin en korkunç darbe teşebbüsüne girişmemiş gibi AK Parti ve Erdoğan tahlilleri ve eleştirileri yapanlara hayranım. Bu kıvraklık, bu zekâ, bu boşlukta analiz ve işine gelmeyenleri görmeme kabiliyeti gerçekten takdire şayan.”
Dünya bunlara güzel, hep ergenler ve ergen kalacaklar!
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum