Halide Edip, Sultan Abdülhamid’e Neden Düşmandı?
“Türk kadınlarının [kendisinden] daha medenî dünyanın kadınlığına, özellikle de İngiltere ve Amerika’daki kadınlara bugünkü feryadı şudur: Gidin ve okutun vahşileri, varoşlara kadar inin. Gelin bu topraklara, [zira] burada o en müthiş arzu, öğrenme arzusu mevcut. Gelin ve yardım edin cehaletin kara bulutlarını dağıtmaya… Türkiye’nin dört bir bucağında İngilizler tarafından okulların açılmasını Türk anneleri sevinçle karşılayacaklardır. Sade, sağlıklı, öğretmeyi bilen insanlar, tıpkı Anglo-Saksonların yapabileceği türden şeylerdir istediğimiz. Bize, müthiş ciddiyetteki kadınlarınızdan yaşayan örnekler verin…”
Osmanlı coğrafyasında açılan kız misyoner okullarında Ermeni, Rum ve Müslüman çocuklarına Amerikan tarzı “kozmopolit” bir eğitim veriliyordu. Üsküdar Amerikan Kız Koleji’ne 1901 yılında girmiş olan Halide Edib Adıvar örneğinde gördüğümüz gibi özellikle kızlar “Amerikanlaşmış” ve misyoner hocalarına hayran tipler olarak yetiştiriliyordu.
Halide Edib Meşrutiyetin ilanından sadece üç ay sonra, 24 Ekim 1908 tarihinde The Nation adlı İngilizce gazeteye gönderdiği ve yukarıya bir parçasını aldığımız “bizi bizden kurtarın” diye yalvaran mektupta Türkiye’nin karanlık semasında yeni bir ufuk açarak kendisini kurtaran fedakâr ve örnek Amerikalı ve İngiliz öğretmenlerine şükranlarını bildiriyordu.
Halide Edib’in daha o yaşta misyonerleri “Osmanlı toprağına ışık getirdikleri” için cân u gönülden alkışlaması da gösteriyor ki, bu okullarda kendi toplumunun, Osmanlı’nın İslamî değerleri Oryantalizm için tipik bir örnek olan sadece nakış, dikiş gibi el sanatları düzeyinde bırakılmakta, çocukların zihinlerine sözde bir “dünya vatandaşlığı” bilinci, gerçekteyse bal gibi Evanjelizmin ideolojisi aşılanmaktaydı. Planları, bu okullarda yetişeceklerin zamanla “yabancı” misyonerlerin yerini alabilmesi üzerine kurulmuştur. Yani tam bir devşirme sistemi kurulmuştu: Cemil Meriç’in vurucu tespitiyle söylersek “Batı’nın yeniçerileri olacaktı onlar.
Okulda İncil dersleri alıyordu ve yıllar sonra Mor Salkımlı Ev’de bu derslerin misyonerlikle alakası olmadığını yazarken yüzü kızarmıyordu:
“O zaman Kolej’de İncil kültür dersleri arasına girer ve ayrıca bir ders sayılırdı. Bunda, sanıldığı kadar misyonerlik yoktu diyebilirim.” (Atlas Kitabevi, 6. baskı, tarihsiz, s. 81)
Dikkat edilirse yazarımız bu derslerde misyonerlik yoktu, diyemiyor da sanıldığı kadar yoktu diyerek örtmece oyunu oynuyor.
Halide Edip ise yukarıdaki mektubunda “Kızıl Sultan” dediği II. Abdülhamid’in baskısından kurtulan kadınların hürriyetine kavuştuklarını söyledikten sonra “Onlar, Anglo-Saksonların dünya medeniyetinde tuttukları yüksek, ahlakî yeri, kadınlık ve ev hakkındaki kutsal fikirlerine borçlu bulunduklarını anlamışlardır” diyerek tazallum etmekteydi.
Edebiyat tarihçisi Prof. Dr. İnci Enginün’ün verdiği ilginç bir bilgiye göre Halide Edib’in Nation’da “Türk kadınlarının geleceği” (The future of Turkish women”) başlığıyla neşredilen mektubu karşılıksız kalmamış görünüyor. İngiltere’de bir çiftlik okulu denemesi yapan Isabel Fry Halide Edip’e mektup yazarak onunla dost olur ve İstanbul’a iki defa gelerek Türk okullarını ziyaret eder. Hatta bir de rapor hazırlar ve Halide Edip o mektubu Türkçeye çevirerek Tanin gazetesinde neşreder. Dost oldukları Isabel Fry ertesi yıl da Halide Edib’i İngiltere’ye davet edecektir.
Bu Halide Edip’in hiç geçmeyen Sultan II. Abdülhamid düşmanlığı hocam İnci Enginün’ün de dikkatini çekmiş. Şunları yazmış doçentlik tezine:
“Halide Edib’in ömrünün sonuna kadar şiddetli bir Abdülhamid düşmanı olduğunu belirtmek gerekir. Pek çok şahıs ve mesele hakkında, zamanla müsamahalı bir görüş kazanan yazar, Abdülhamid hakkında sahip olduğu ilk kanaatleri asla değiştirmez.” (s. 495)
Oysa Sultan Abdülhamid kendisine iyilik de yapmıştır. Bunu Mor Salkımlı Ev’de kendisi anlatıyor:
İngilizceden çevirdiği Mâder (Anne) adlı kitap Mahmut Esat Efendi’nin redaksiyonuyla Yıldız’da Yunan Harbi şehitlerinin aileleri yararına açılan sergiye gönderilmiş, komisyon kitabı beğenmiş ve Sultan II. Abdülhamid’in faydalı işler yapan kadınlara verdiği Şefkat Nişanı ile ödüllendirilmişti. Lakin insan şu nankörlük karşısında ne diyeceğini şaşırıyor doğrusu:
“…(B)ana bir şefkat nişanı verdiler. Bu, beni hiç memnun etmedi. Önce eser benim değil, Mahmut Esat Efendi’nindi. Sonra da Abdülhamit o yaşta bile bende öyle kötü bir duygu uyandırmıştı ki, onun tarafından ödüllendirilmek bana bir şereften çok bir alçalma, gibi geldi.” (Mor Salkımlı Ev, 95-96)
Esas mesele neydi? Kendisi şu satırları fısıldıyor kulağımıza:
“Bu devirde ancak bir yıl Kolej’de kaldım. İrade ile okuldan çıkarıldım.” (Mor Salkımlı Ev, s. 81.)
Oysa bu cümlede yalın bir hakikat gizli.
Babası Mehmed Bey’in Sultan Abdülhamid’in sarayında kâtip olduğunu biliyoruz. Yahudi dönmesi yani Sabetayist olduğuna dair bir görüş sağlığından beri dillendirilir. Ayrıca Halide Edib’in hatıratında anne tarafını genişçe anlattığı halde babasının hiçbir akrabasından bahsetmeyişi de dikkat çekicidir (Enginün, s. 33).
Kızını bir İngiliz gibi yetiştirmeye çalıştığını bildiğimiz babası Edib bey onu Müslüman çocuklarının gitmesi yasak olan Amerikan Kız Koleji’ne yazdırınca olanlar olur. Bir ihbar üzerine okulu basan hafiyeler Halide Edip’i yakalayıp babasına teslim eder ve bir daha okula göndermemesi için tembihler. Böylece Halide Edip için Sultan Abdülhamid düşmanlığı faslı başlar ve neredeyse yarım asır boyunca çeşitli roman ve yazılarında bu husumeti tazeler.
Şimdi anlaşıldı mı başka şahıs ve meseleler hakkında müsamahalı davranmayı öğrenen Halide Edip’in Sultan Abdülhamid’e duyduğu düşmanlıktan öte ‘kin’in nereye dayandığı? Neticede Sultan Abdülhamid İngiltere’yi “baş düşmanı” ilan ettiği için devrin sözde aydınları ona inat azılı birer “İngilizci” kesilmemiş, İngiliz büyükelçisinin arabasının atlarını çözüp kendilerini at yerine arabaya koşmamışlar mıydı?
Ey koca Sultan, birilerinin sana neden kin duyduklarını biliyor ve seni daha iyi anlıyoruz.
Notlar
Halide Edip’in Nation gazetesine yazdığı mektuptaki sözleri şu kaynaktan tercüme ettim: Hester Donaldson Jenkins, Behind Turkish Lattices: The Story of a Turkish Woman’s Life, Londra: Chatto & Windus, 1911.
Bu metnin nakıs bir aktarımı ve yorumu Ayşe Durakbaşa’nın aşağıdaki çalışmasında yer almıştır: Halide : Türk Modernleşmesi ve Feminizm, 2. baskı, İletişim Yayınları, İstanbul, 2002, s. 191-192.
Ayrıca bkz. İnci Enginün, Halide Edip Adıvar’ın Eserlerinde Doğu ve Batı Meselesi, 2. baskı, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1995, s. 453-454.
Emeğinize sağlık. Ancak yüz yıl sonra da tarih, Avrupa yeterlilik çerçevesi, bologna, ufuk Avrupa gibi programlar la misyonerliğin yök ve rektörler eliyle yürütüldüğü, Erdoğan ın ise Abdülhamid in düştüğü hataya düştüğünü yazacaktır.
Eğitim sisteminin ne derece mühim olduğunun , toplumu kitle olarak pasifize etmenin , kendi kimliklerinden arındırmanın en kestirme yolu olduğunun örneği Halide Edip. Türkiye yüzyıllardır eğitim sistemi ile işgal edilmiş bir ülkedir. Eğitim sistemi ile insanı belleksizleştirerek , kendi fikir ve ideolojileri direk beyne enjekte edilir. Böylece ne mi olur? Ömür boyu sığ, kötürüm ,düşüncesiz ve kendi kendine düşman ve kendi kültüründen kopuk yaşamaya başlarsınız. Günümüzde de “bizi bizden kurtarın “ gibi kör, sığ bir mantığına sığınan nice Halide Edipler yaşamıyor mu? Her gün Osmanlı’yı kötüleyen , kin kusan fakat Batı’ya hayran bir nesil eğitim sistemi sayesinde yetişmiyor mu? En tehlikeli aşı eğitim sistemimizle yapılıyor. İşte İngilizler kendilerini bu şekilde perdeleyerek koruyor. İngilizlerin sinsi politikaları bir yeri işgal ederler ancak geri çekildiklerinde dahi aslında orada kalmaya devam ederler.İngilizlerin kurduğu sistemde yetişen nesil için artık birinci düşman "İngilizler" değil kendi tarih, kültür ve inancını savunan insanlar olur. Aklın ve basiretin körelmesi sonucu düşman artık İşgalci İngiliz değildir… Abdülhamit’tir.İçimizdeki Sebatayistler, Siyonistler, İngilizler Sultan Abdülhamit Han'a neden düşmanlar anladık. Fakat unuttukları bir şey var . Abdülhamit çakma değil hakiki kahraman. Rahmet olsun mekanı cennet olsun.
Hiçbir cehalet okuduğum satırlardaki kadar vahşi ve acımasız olmamıştı. Kimler kimi kimden kurtaracak! Varoş? Nasıl bir tabirdir ki hele karşında seni her an bitirmek için fırsat kollayan bir düşman var ise! Neymiş bu Amerika sevdası. Amerika Türkiye'ye gelmeden önce bizim ne eğitimimiz varmış ne terbiyemiz. Biz her şeyi Amerika'dan alacakmışız onların okulları, öğretmenleri, sistemleri.... Meğer Halide Edip Adıvar ne kadar düşünceliymiş. Osmanlı'nın yok edilemeyen geçmişten günümüze bırakılan mirası bile bu Hanım'ın yazdıklarını çürütmeye yetip artacaktır. Mekteplerde din dersi verilir,bu gericiliktir ama, İncil dersi verildiği zaman bu gericilik olmuyor. Ne kadar Enteresan değil mi? Sizce de bir terslik yok mu.Dini İslâm olan bir toprakta bu tür yasaklar ve söylemler. Gelelim Sultan Abdülhamid Han'ın verdiği şefkat nişanına. Toprağının İslâm'a Padişaha nefret ile yoğuruldugu aşikâr olan hanımefendinin ne kadar azılı olduğunu da buradan anlamak zor olmayacaktır. Ey Ulu Hakan. Tarihte seni karalamak isteyenler oldu fakat, hakikatin güneşi her zaman doğudan doğdu. Bir kez daha rahmet olsun sana şanlı Atam Abdülhamid Han.
Eğitim,sinema iktisad,kültür,medya,sanat,bürokrasi hepsine karar veriliyor. İki asırdır maalesef böyle.Batılılar bizim terk ettiklerimizle dünya kurdular,yeni bir dünya,bunlar minyatür, hatsanatı v.s bizler de batılıların terk ettiklerini alarak battık.Okullarda kitapların içeriklerini boşalttılar, çocuklarımız tarihi yalan yanlış öğrendi. İslam dinine gelince deist,ataist oldular.Rabbim ümmete birlik ve şuur nasip eylesin,sıratı müstakimden ayırmasın.Kaleminize, kelamınıza ve ömrünüze bereket hocam
Bana birine vefasızlık nasıl gösterilir denilirse bundan sonra bu yazıyı gösteririm. Halide Edip'in babası çok küçük yaşlarda iken ona bir babanın kızına yapabileceği en büyük kötülüğü yapıyor. Daha sonra Sultan Abdülhamid onu kurtarıyor ve Halide Edip ona ömür boyu minnettar kalacağına kendisine düşman oluyor. Bir insan daha o yaşlarda nasıl kendi kültüründen soğumaya başlıyor hayret verici. Misyoner faaliyetlerini temize çıkarmaya çalışan muhterem(!) yazarımız, mevzu Abdülhamid'in ona verdiği ödüle gelince aynı hassasiyeti sergilemiyor ve adeta Abdülhamid'i ona ödül verdiği için cezalandırılıyor. Bir insanın çocukluğunun nasıl geçtiği çok önemli. Zira o zamanlarda kendi kültürüne düşman olan bir insan ilerde bu hastalıktan kurtulamıyor. Bunun en büyük misali de Halide Edip Adıvar oldu.
Bana birine vefasızlık nasıl gösterilir denilirse bundan sonra bu yazıyı gösteririm. Halide Edip'in babası çok küçük yaşlarda iken ona bir babanın kızına yapabileceği en büyük kötülüğü yapıyor. Daha sonra Sultan Abdülhamid onu kurtarıyor ve Halide Edip ona ömür boyu minnettar kalacağına kendisine düşman oluyor. Bir insan daha o yaşlarda nasıl kendi kültüründen soğumaya başlıyor hayret verici. Misyoner faaliyetlerini temize çıkarmaya çalışan muhterem(!) yazarımız, mevzu Abdülhamid'in ona verdiği ödüle gelince aynı hassasiyeti sergilemiyor ve adeta Abdülhamid'i ona ödül verdiği için cezalandırılıyor. Bir insanın çocukluğunun nasıl geçtiği çok önemli. Zira o zamanlarda kendi kültürüne düşman olan bir insan ilerde bu hastalıktan kurtulamıyor. Bunun en büyük misali de Halide Edip Adıvar oldu.
Yabancı okulları ayıklayamayacağımız kadar yabancı yetiştirdi.Öyleyse çözüm yerli vatan ve millet sever okul açmak değilmidir.Osmanlı düşmanlığı var Ama gerçek düşmanlarımızı tanıyan yok.
Şimdide yapıyorlar bunu Allahım Muhammed ümmetinin evlatlarını koru muhafaza et.Hakkı hak olarak görüp ona uymayı batılı batıl olarak görüp ondan uzaklaşmayı bize ve evlatlarımıza nasip eyle.Allah razı olsun
Bu hakikatleri tv de daha fazla yayilsa da millete bir Armağan olsa.Kaleminize elinize "klavyenize" sağlık Mustafa hocam, bu millete gerçekten hakiki bir Mustafa Armagan sınız hamdolsun.