Mustafa ARMAĞAN

Mustafa ARMAĞAN

Mail: marmagan1@hotmail.com

Dersaadet'in Sönmeyen Yıldız’ı Yıldız Sarayı’nın Hikâyesi-1

Bugün halk arasında Yıldız Parkı olarak bilinen ve en geniş sınırlarına Sultan II. Abdülhamid zamanında ulaşmış olan koruluk zamanla parçalara bölünmüş olup halen Beşiktaş ile Ortaköy arasında denize paralel uzanan yamaçları kaplamaktadır. Bahçenin tarihi 16. yüzyılda Kanuni ile başlar. Burası padişahların avlanma yeri olmuştur. 17. yüzyılda “Kazancıoğlu Bahçesi” olarak bilinen koruluğun I. Ahmed zamanında has bahçeler arasına katıldığını, burada bir av köşkü yaptırıldığını görüyoruz. Bu köşkün IV. Murad tarafından kızı Kaya Sultan’a verildiğini ise “seyyah-ı fakir” Evliya Çelebi’nin ağzından öğreniriz.

Bahçeye asıl revnakını kazandıran dönem, Lale Devri olarak bilinen 1718-1730 yıllarıdır. Pasarofça Barış Antlaşması’nın arkasından gelen kısa süren bir sulh ve sükûn dönemindeyizdir. Sultan III. Ahmed’in sonraları Yıldız Bahçesi olarak bilinecek olan koruluğu, Sadrazamı Damat İbrahim Paşa’nın kardeşi Mehmed Paşa’ya ihsan ettiğini biliyoruz. Şunu da belirtelim ki, Lale Devri âlemlerinden bir kısmı da bu özenle düzenlenmiş has bahçede yapılmıştır.

Işık oyunlarının ön plana çıktığı bu renkli dönemde bahçeyi, çiçek adalarına yerleştirilen kristal fenerler ve aynalarla aydınlatılmış görüyoruz. Dönemin tanıklarından Miss Julia Pardoe, denizden bakılınca selvi, badem, akasya ve ulu akça ağaçlarının yamaçları kapladığından bahseder. Bu, Osmanlı bahçe düzenlemesinin doğaya ölçülü müdahale anlayışıyla tutarlı bir tasvirdir. Ne vahşi bir tabiilik, ne de yapaylık etkisi uyandıran bir müdahalecilik: Özgün Osmanlı bahçe düzenlemesi, Sultan II. Abdülhamid’in geniş kapsamlı müdahalesine kadar varlığını büyük ölçüde koruyacaktır.

Yıldız Bahçesi’nde en eski somut izi, Osmanlı’nın ıslahat devrini başlatan Sultan III. Selim döneminden yakalıyoruz. Annesi Mihrişah Valide Sultan adına, “Yıldız” namıyla anılan bir kasır yaptırmıştır ancak III. Selim devrinden günümüze sadece müzeyyen bir çeşme gelebilmiştir. İç bahçede yapay gölün ortasındaki adacıkta bulunan bu zarif çeşme, o coşkulu devirlerin yegâne hatırasıdır.

II. Mahmud’un 1826 Haziranında yok ettiği Yeniçeri Ocağı’nın yerine kurduğu Asakir-i Mansure-i Muhammediye ordusunun talimlerini izlemek üzere küçük bir köşk yaptırdığından söz edilir kitaplarda.. Oğlu Abdülmecid ise burada annesi Bezmialem Valide Sultan için Kasr-ı Dilküşa (Gönül Açan Kasır) adını verdiği bir köşk yaptırarak bahçenin tarih sahnesine çıkışını hızlandırır. Bu kasrın kendisi değilse de, ahşap üzerine yazılı ve Raşid adlı bir şairin kaleme aldığı manzum kitabesi elimizdedir. Kitabenin hicri 1258 (Miladi 1842-1843) yılını veren tarih beyti aşağıdadır:

Gelüb seyyare-i seb’a bu gûnâ söyledi târih

Kamerdir Yıldız’a güyâ bu Kasr-ı Vâlide Sultân(*)

(*) Anlamı şöyledir: “Yedi gezegen gelip bu binanın tarihini şöyle söyledi: Bu Valide Sultan Kasrı adeta Yıldız Sarayı’na ay gibi oldu.” (Sarayın ismi olan yıldız ve ay (kamer) kelimeleriyle yapılan tatlı bir oyun karşısındayız.)

Adına şiirler yazılmaya başlanan bahçenin talih kapısı açılmıştır artık. Sultan Abdülaziz döneminde bu yakın ilginin sürdüğüne tanık olunur. Mevcut yapılar yenilenir, yeni köşk ve kasırlar yaptırılır. Padişahın sahilde yaptırdığı Çırağan Sarayı’nı Yıldız Bahçesi’ne bağlayan mermer ve taş işlemeli masif köprü ile bahçenin saray ve tabii denizle bağlantısı kurulmuş olur. Bir bakıma Yıldız Sarayı’nın gizli habercisi olan bu cesurca adımdan sonra burayı gerçek bir saray bahçesi haline getirecek olan Sultan II. Abdülhamid’in parlak icraatını beklemek gerekecektir.

Sultan Abdülhamid tahta çıktığında amcası Abdülaziz ve ağabeyi V. Murad gibi Dolmabahçe Sarayı’nda ikamete devam etti. Ancak kendisini tahttan indirme ve darbe girişimleri karşısında tabii bir önlem olarak daha güvenli bir mekâna taşınma arzusu, ona Yıldız Bahçesi’ni hatırlatacak ve 1877’deki taşınmasından sonra bugün bildiğimiz Sarayın zengin yapı kompleksi, bu kritik hatırlamayla birlikte ortaya çıkacaktı.

 

Saraya Abdülhamid’in Sihirli Eli Değiyor…

Daha Abdülaziz döneminde yaptırılmış olan, Sarkis ve Agop Balyan adlı Ermeni mimarların imzasını taşıyan Büyük Mabeyn binasına ilaveten çeşitli köşk ve pavyonları inşa ettiren Abdülhamid, ayrıca mevcut koruluğu, çevredeki arsaları da sınırlarına katmak suretiyle Ortaköy’e doğru iyice büyütmüş, bunun ardından zengin bir mimar, bahçıvan ve botanikçi kadrosu kurarak ve “her metrekaresine altın dökerek” bugünkü Yıldız Parkı’nı oluşturacak güzellikleri itinayla vücuda getirmiştir.

Sultan Abdülhamid’in kızı Ayşe Osmanoğlu anılarında Cuma günleri haremdeki cariye ve hanımların bu bahçede tenezzühe çıktıklarını, piknik yaptıklarını, çocukların ise bahçede koşup oynayarak güzel vakit geçirdiklerini ayrıntılı olarak anlatır.

Dolayısıyla Yıldız Sarayı köşk köşk genişledikçe Yıldız Bahçesi de şenlenir, Abdülhamid’in yurt dışından getirttiği bahçe mimarlarının dikip ektiği yeni yeni bitkilerle renklenir. Hatta bugün ülkemizde Yıldız Çiçeği (Dahlia) olarak bilinen süs bitkisinin Türkiye’de ilk yetiştirildiği yer de Yıldız Bahçesi’dir ve ismini, anlaşılacağı üzere bu bahçeden almıştır.

Daha Abdülmecid’in hükümdarlığında bahçenin düzenlenmesi işine ciddi olarak el atılmış bulunuyordu. Alman mimar Stefel’in hazırladığı projeyi uygulamaya sokan kişi, hemşehrisi Sestel adlı bahçıvan olmuştu. Bahçeye geniş Osmanlı ülkesinin topraklarından getirtilen türlü ağaçlar dikilmiş, 1860’da saray bahçıvanbaşısı olan Alman Schlerf ve iki yıl sonra işe alınan yine bir Alman olan Vienheld bahçeyi bu defa Avrupa’dan getirtilen ağaçlarla donatmışlar. Böylece burası zamanla bir tür botanik parkını andırmaya başlamış.

Yıldız Bahçesi’ne en görkemli dönemini yaşatan Sultan Abdülhamid ise Alman Koch kardeşler ile babaları Henry, sonraları ise İtalyan Skesioni ile Fransız Deroin gibi uzmanları istihdam etmişti. 1896 tarihli bir arşiv belgesinde Washington elçiliği aracılığıyla New York’tan 20 adet çam, 10’ar adet amarant (horozibiği) ve maun ağacının getirildiğini okuyoruz.

Bu dönemde bahçede suni mağaraların, sünger taşlarının ve çeşitli deniz kabukları ile bezenmiş, serinletme amaçlı su oyunlarının devreye sokulduğunu görürüz. Sultan Abdülhamid de yoğun iş temposu arasında zaman zaman koruda gezintiye çıkar, çiçekleri koklar ve hanım ve çocuklarına vermek üzere bir miktar toplar, oluşturulan suni gölde kayık ve motoruna binip kürek çeker, küçük yelkenli gemilere biner, havuz ve şelalelerin kenarında oturup su sesleri arasında siyasetin uğultusunu dindirmeye çalışırmış. Gölün ortasındaki adada iki küçük dinlenme köşkü ve kameriyelerin yanı sıra tavşan gibi evcil hayvanlar için yapılan kafesli bölmeler bulunmaktadır.

Sadece su sesleri değildir bahçenin sakin dünyasını canlandıran. Keza çeşitli yerlerden cins hayvanlar da getirilmiş ve zamanla burası bir tür Hayvanat Bahçesi’ne dönmüştür. Tavuskuşu, sülün, güvercin, turna, ördek, devekuşu ve papağan gibi kuş türleri yanında aslan, küçük ayılar, maymunlar, Habeşistan Kralı Menelik’in hediye olarak gönderdiği bir çift zebra ve zürafa gibi vahşi hayvanlar için hazırlanmış kafesler de bulunurdu. Sultan zaman zaman hayvanat bahçesini de gezmeye çıkardı. Ayrıca böcek ve doldurulmuş kuş koleksiyonu, sarayın müze kısmında yer alırdı.

Bu nadide hayvanlar ve değerli koleksiyonlar Sultan Abdülhamid’in 1909 yılında tahttan indirilmesinin ardından isyancılar tarafından yağmalanarak ve ganimet malı gibi sağa sola bol keseden dağıtılarak büyük ölçüde ortadan kaldırılmıştır. Ceylan gibi hayvanların İstanbul sokaklarında sefil ve perişan bir vaziyette köpeklere av olduğuna dair acı hatıralar uzun zaman İstanbulluların hafızalarında canlılığını korumuş ve konuşulmuştur.

1909 sonrasında Yıldız Sarayı’nda oturan padişahlar olmuşsa da, bir daha Abdülhamid kadar ona yatırım yapan, bakım yapıp ihtimam gösteren ilgili bir yönetici çıkmamış ve uzun yıllar bahçe vahşi bir orman görünümüne mahkûm kalmıştır. Nihayet 1979’da bahçe ve köşklerin bakımı genel bir sözleşmeyle Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu’na devredilmiş, bahçenin bakımı ve imarı yapılarak halka açılmış, Malta ve Çadır Köşkü gibi tarihî değeri olan köşkler onarılarak ailece yemek yenilebilecek ve huzur içinde dinlenilebilecek nezih ortamlar haline getirilmiştir.

19 Temmuz 2024 günü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın teşrifiyle kapılarını müze olarak açıncaya kadar Yıldız Sarayı bir bütün olarak gezilip görülemiyordu. Şimdi yeniden milletin hizmetinde.  

Yorum Yazın

muhasebeci maa?lar?-casibom-aresbet-tokyobet-tokyobet-orisbet-orisbet-orisbet-orisbet-orisbet-orisbet-orisbet-orisbet-orisbet-