Darbelerin Sonuçları - 8
05 Mayıs 2018, Cumartesi 14:31 1060 kez okundu.27 Nisan E-Muhtırası
AK Parti, 2002 seçimlerinde bir sürpriz yaparak birinci parti oldu.
Cumhurbaşkanı, Ahmet Necdet Sezer idi. Sezer ile çalışmak oldukça zordu. AK Parti yönetimi, bazı hassasiyetleri dikkate alıyordu. Örneğin başörtülü eşler, mümkün olduğunca ortalarda görülmüyordu.
İstanbul’da bir başarı hikâyesi olan Erdoğan, önce ekonomiye ağırlık verdi. AB ile müzakereler başladı. Ülkedeki değişim müzmin karşıtları bile etkilese de bildikleri muhalefet tarzından vazgeçmediler. Sürekli, laiklik ve cumhuriyet değerlerinin arkasına saklanarak, vesayet sözcülüğüne devam ettiler.
Köşe yazarları, Emine Hanım’ın başörtüsünü eleştiren yazıları ve en ufak bir dini argümandan “Şeriat geliyor” kaygılarıyla gündemi işgal ederlerdi. Hükümet’in gündemi ise ülkenin sorunlarıydı.
Asıl kıyamet, Sezer’in görev süresi dolmak üzereyken koptu. Ne yani; başörtülü biri köşke mi çıkacaktı! Çünkü, TBMM’de çoğunluk AK Parti’deydi ve Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı konuşuluyordu. Bu onlar için dünyanın en korkunç şeyiydi.
Adeta zenci muamelesi gören AK Parti kadrosu, köşkteki resepsiyonlara eşsiz gider ve sorun çıkmasın diye azami dikkat gösterirlerdi. Şimdi yaşananlar unutuldu.
Hükümet ile Sezer arasında 5,5 yıl soğuk rüzgarlar esti. Erdoğan, “Eşim, Avrupalı devlet adamlarının olduğu bir masada oturabiliyorken, burada kendi ülkemizde ve bizim Cumhurbaşkanımızla ailecek bir yemek yiyememek çok üzücü” demişti.
Yine medyada “irticai faaliyetler” konulu haberler sıkça geçiyor, bir takım STK, meslek örgütleri ve bazı akademisyenler Cumhuriyet Mitingleri düzenliyordu. Anıtkabir’e şikâyet ziyaretleri ve basın demeçleri, CHP’nin buralarda başı çekmesi, ortama kötü kokular salmaya başlamıştı bile.
Zira Erdoğan; “Bizim Cumhurbaşkanı adayımız, Kardeşim Abdullah Gül Bey’dir!” diye açıklamıştı. Gül’ün eşi başörtülü diye günlerce tahkir edici yayınlar yapılıyordu. TBMM’de de boş durulmuyor tarihe 367 diye bir garabet geçiyordu. Zaten CHP, her şey için AYM’ye iptal davası açıyor, takoz görevini zevkle sürdürüyordu.
TBMM’de Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesi için ilk oturum yapılmıştı. Bu nasıl olurdu; derhal TSK “görevini” yapmalıydı! 27 Nisan 2007’de gece yarısı TSK’nın web sitesine konulan bildiri ile bir ‘E-Darbeye’ şahit oluyorduk.
Yaşar Büyükanıt tarafından yazılan bildiride şu ifadeler yer alıyordu.
“Son günlerde, Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde öne çıkan sorun, laikliğin tartışılması konusuna odaklanmış durumdadır. Bu durum, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından endişe ile izlenmektedir. Unutulmamalıdır ki, Türk Silahlı Kuvvetleri bu tartışmalarda taraftır ve laikliğin kesin savunucusudur.”
Şaşırmayacağınız gibi CHP sözcüsü e-muhtıranın hemen ardından "bu bir muhtıradır ve hükümet bunun gereğini yerine getirmelidir" diye bir açıklama yapıyordu.
Başbakan Erdoğan, derhal Bakanlar Kurulu’nu topladı. Hazırlanan cevap metnini 28 Nisan’da Cemil Çiçek okuyacaktı.
Ellerini ovuşturarak bekleyenler, “Bunlar da çok zorladı” diyerek muhtıraya destek olanlar, ilk kez farklı bir tavırla karşılaşıyordu.
Demokrasi tarihine geçecek olan metin canlı yayında okunurken, nefesimizi tutarak dinliyorduk.
“Başbakanlığı bağlı bir kurum olan Genelkurmay Başkanlığı’nın herhangi bir konuda Hükümete karşı bir ifade kullanması demokratik hukuk devletinde düşünülemez. Genelkurmay Başkanlığı, Hükümet’in emrinde görevleri anayasa ve ilgili yasalarla tayin edilmiş bir kurumdur. Anayasamıza göre Genelkurmay Başkanı, görev yetkilerinden dolayı Başbakan’a sorumludur.”
Bu durum, AK Parti ve Erdoğan hanesine artı olarak yazıldı. İlk kez bir Hükümet, askeri vesayete “dur” demişti…
Darbelerle onuru kırılmış bir halk için kıymetli günlerden biridir.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum