Darbelerin Sonuçları - 4
21 Mart 2018, Çarşamba 18:12 858 kez okundu.12 Mart 1971 Muhtırası, öğlen saatlerinde radyoda okunduğunda, Meclis’te CHP bunu alkışlıyordu. Tek alkışlayan CHP değildi. TİP Lideri Behice Boran da alkışlıyor ve ordu içindeki “seçkinci” kanadın yönetime el koyacağını düşünüyordu.
DİSK ve solcuların büyük kısmı, bu darbeyi büyük bir şevkle desteklediler. Ordunun hukuki bir hamle yaptığı görüşündeydiler. 12 Mart Muhtırasını, kendi destekledikleri “9 Mart Cuntası” tarafından verildiğini sanıyor ve zafer sarhoşluğu yaşıyorlardı.
Ancak bir ay sonra çoğu solcu gözaltına alınınca, uyanacaklardı. Ne var ki solun bu darbe şakşakçılığı hiç değişmedi. Romantik devrim hayallerine, ancak böyle bir darbeyle ulaşacaklarını hep sandılar ve sanıyorlar.
Dolayısıyla birçok darbede sivil iktidarın değil darbecilerin yanında konumlandılar.
İktidarda olan Başbakan Süleyman Demirel, istifa ederek askerle ters düşmemeyi seçti. Yine bir ara döneme giriliyordu. Türkiye İşçi Partisi ve DEV-GENÇ kapatılarak liderleri tutuklandı. Milli Nizam Partisi de kapatıldı. Sol hareketin liderlerinden Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Hüseyin Arslan hakkında îdâm cezâsı verildi. 6 Mayıs 1972’de îdâm cezâları infaz edildi. Şiddet hareketlerine ve hâdiselere katılan rejim aleyhtarı diğer kimselere de çeşitli hapis cezâları verildi.
Şimdi geriye dönüp bakıldığında, ordu içindeki rejimi değiştirmek isteyen kanadı deşifre etmek için yine ABD tarafından hazırlanmış güçlü bir senaryoyu görebiliyoruz.
ABD, kendi konumunu güçlendirirken, karşıtı bir girişimin başarısız olacağını, onlara yaşatarak öğretti. Ordu içindeki cuntacıların 9 Mart'ta yapmayı planladıkları darbeyi deşifre eden eski MİT mensubu Prof. Dr. Mahir Kaynak, yıllar sonra bir röportajında şunları söyleyecekti.
“ABD Vietnam savaşında ciddi bir yenilgiye uğramıştı. Avrupa bunu da fırsat bilerek kendisini bir güç odağı haline getirmek, Amerika karşısında bağımsız bir güç haline gelmek amacı taşıyordu. Bu amaçla da Türkiye'nin kendi kontrolüne girmesini istedi. Ben 9 Mart'çıları Avrupa ile ittifak yapan bir siyasal güç olarak o zaman değerlendirdim. Aslında İnönü de böyle bir politikadan yanaydı. Yani İnönü'nün dünya görüşü Amerika ile yakınlaşmak değil, Avrupa ile bütünleşmek istemekteydi. Onun için de 9 Mart cuntasını destekledi. Ancak biz bunu deşifre ettik ve başından sonuna kadar takip ettim. Milli İstihbarat Teşkilatı çok başarılı bir operasyonla ilk günden itibaren izledi. Tabi engellendi de darbe.
9 Mart darbe girişiminin engellenmemesi halinde Türkiye'nin rejimi değişecekti. ‘O darbe engellenmeseydi Türkiye'de neler olurdu?' hatta 'bölgede ne olurdu?' sorusunun cevabı çok ilgi çekici olmalıdır. Çünkü 9 Mart'çılar eğer başarılı olsaydı bir defa Türkiye'deki rejim değişecekti. BAAS tipi bir rejim gelecekti.”
Ortada darbelere maruz kalan bir ülke ve halk yoktu da sadece bazı güçlerin oyun sahasına dönmüş ve kazananın emrine amade bir uydu devlet vardı. Bu güç ya da güçler, daima provokatif eylem ve planlarını hazırda tuttular. Sorunlarımızın çözülmemesi için ellerinden geleni yaptılar.
Evet, şu bakış çok kolaydı. “Biz çözmezsek, gelip kaşırlar.” Bu mantıklı görülmekle beraber, tam da biz çözemeyelim diye derinleştirip, devlet içinde örgütledikleri çete veya terör örgütleri ile sorunlarımızı daha da büyüten yine bu güçlerdi.
Bu muhtıra ile yine siyasetçi itibarsızlaştırılarak, halkın tercihlerine saygı duyulmamış, teknokrat bir yönetimle işler iyice sarpa sarmıştı. Tabandan bir hareketin gelme olasılığından korkuluyor olmalıydı ki, yeni bir darbenin zemini döşenmeye başlanmıştı.
12 Eylül 1980 Darbesine doğru doğru adım adım ilerliyorduk.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum