Cumhuriyet Kadınları
Milli bayramlarımızda yazılı, görsel ve sosyal medyada sıklıkla masaya konan ‘Cumhuriyet kadını’ tartışmaları bana 4 sene önce yaşadığım bir olayı hatırlattı.
O gün market çıkışında bir genç önümde durup, “Merhaba. Cumhuriyet kadını mısınız?” diye sordu. Elindeki klasörü görünce anketör olduğunu zannettim, değilmiş. Lösemi hastası engelli bir çocuk için yardım topluyormuş.
“Elbette Cumhuriyet kadınıyım tabi ki kardeşim de bu nasıl bir soru? ‘Değilim’ desem yardımımı kabul etmeyecek misiniz?” diye sordum şaşkınlıkla.
“Evet” dedim, “Cumhuriyet kadınıyım, Osmanlı kadınıyım, Türk kadınıyım, Müslümanım, demokratik yönetimden yanayım, sonuna kadar devletimin yanındayım... “
Makbuzumu kesene kadar, yardımın vicdan ve merhamet ‘işi’ olduğu, insanları böyle saçma bir şekilde -yanımdaki başörtülü arkadaşımla bile- kategorize etmeden yapması gerektiği konusunda sağlı-sollu birkaç hafif ‘tokat’ daha yedikten sonra ayrılırken, “anladım hocam, haklısınız” dedi ama anlamış mıdır bilemiyorum. Bu gençleri, sürekli kucaklamaktan söz edip bir kesimini ötekileştirenler, bir kesimini de kin ve nefretle besleyenler bu hale getirdi. Neyse ki aynı günlerde videosuna denk geldiğim ‘deli’kanlı gibi, “%90 oy da alsalar onları gerekirse iç savaş çıkartıp indireceğiz" demedi şükür.
Yine genellikle milli bayram günlerinde temcit pilavı gibi, fonda cami ön planda ‘modern’ giyimli 1950’lerin ‘Cumhuriyet kadınları’ resmi paylaşanlara, “Ama Kara Fatma?” deyince, “onun giyiminden daha çok üstlendiği misyon bizi etkilemektedir” diyorlar ya, yeminle pes!
Milli mücadele sürecinde cephe arkasında hastanelerde hasta bakıcı ve hemşire olarak, fabrika ve atölyelerde mermi ve cephane üreterek, askerlerin giyim ve yiyecek ihtiyaçlarını karşılayarak önemli görevler yapan, cemiyetler kurup ordumuza çeşitli yardımlarla katkıda da bulunan Türk kadınlarının yanı sıra düşmana karşı savaşarak efsaneleşen ve tarih yazan bazı kadın kahramanlarımızdan söz etmek istiyorum.
Fatma Seher Hanım (Kara Fatma)
Erzurumlu Yusuf Ağa’nın kızı olan Fatma Seher Hanım, aynı zamanda merhum bir binbaşının da eşidir. Millî Mücadelede oğlu ile birlikte çarpışmış, İzmit’te görev yapmıştır. Söylediğine göre, I. Dünya Savaşı’nda Edirne’de Yanıkkışla’da çarpışmıştır. Mütarekeden sonra Erzurum’a dönmüştür. Millî Mücadele’de Adana, Dinar, Afyon Karahisar, Nazilli, Sarayköy ve Tire’de asker olarak çalışmıştır. Bunu, gösterdiği evraklar ispatlar. Hatta bir savaş sırasında göğsünden yaralanmıştır. Harp tarihi ile ilgili vesikalarda başarılarından söz edilir.
Halide Onbaşı
Halide Edip Adıvar, yani Halide Onbaşı; savaş sırasında cephede Mustafa Kemal Atatürk'ün yanında yer almıştır. Asker olmamasına rağmen, kendisine gösterdiği başarılar nedeni ile onbaşı rütbesi verilmiş ve bir savaş kahramanı sayılmıştır.
Halime Çavuş
Kocabıyık olarak da bilinen Halime Çavuş erkek kılığına girerek Kurtuluş Savaşı'na katılmıştır. Kocabıyık, savaşta mühimmat taşımak ile görevlendirilmiştir. Savaş sırasında düşman ateşine yakalanan Halime Çavuş, ayağından sakatlanmıştır.
Asker Saime
İstiklâl Harbi başladığında Darülfünun öğrencisi olan Münevver Saime, millî mücadelede Garp cephesinde görev aldı ve özellikle cephe gerisinde ve istihbarat işlerinde önemli başarılar gösterdi, İzmit’te bir görevi yerine getirirken yaralandıysa da belli etmeden vazifesini yapıp tamamladı. Asker Saime diye anıldı. Kuvvetli bir fikir edebiyatçısı olan Saime, savaş sonrasında öğretmenlik yaptı.
Kılavuz Hatice
Pozantı’da mücadele etmiştir. 8 Mayıs 1920’de gece Fransız kuvvetlerine Kumcu Veli ile birlikte kılavuzluk ederek, onları Türklerin ateş hattına sokmuştur. Fransızlara, en kritik nokta olan Karboğazı’na sıkıştıklarını ancak gün ışıyınca anlayacaklardır. Bu arada Hatice kaçarak Türk tarafına geçer. Bu şekilde Fransız askerleri esir edilir. Bu hadisedeki rolünden dolayı Kılavuz Hatice olarak anılan bu Türk kadını hakkında çok fazla bir bilgi yok.
Tayyar Rahmiye
Güney cephesinde 9. Tümende gönüllü olarak bir müfrezenin komutanlığını yapmıştır. Osmaniye’de Fransız karargâhına saldırı için görevlendirilen müfreze 1 Temmuz 1920’de harekete geçer. Fakat bu arada askerlerde bir duraklama meydana gelir. Bunun üzerine, “Ben kadın olduğum halde ayakta duruyorum da, siz erkek olduğunuz halde yerlerde sürünmekten utanmıyor musunuz?” diyerek erkekleri tahrik eden Tayyar Rahmiye karargâhın alındığını göremeden şehit düşer. Bu harekât sonrası 80 tüfek, 2 makinalı tüfek ele geçirilmiştir.
Binbaşı Ayşe
Büyük harpte Kafkas cephesinde yaralanarak ölen kocasının intikamını almak için yemin etmiştir. 15 Mayıs 1919’da İzmir işgal edilince, ilk karşı koyma hareketine o da silahla katılmıştır. Yunanlılar İzmir’e hâkim olunca Aydın’a geçmiş, çete kurmuş, sonra da çetesiyle birlikte Köpekçi Nuri çetesine katılmıştır. Aydın muharebesinden sonra Koçarlı’ya çekilmişler ve bundan sonra devamlı millî mücadelede görev almışlardır. Türk kadınının rütbeli olarak orduya ilk girişi bu dönemde olmuştur.
Ve ayrıca Nezahat Onbaşı (Nezahat Baysel), Gördesli Makbule, Çete Emir Ayşe, Nakiye Elgün, Binbaşı Ayşe, Ayşe Çavuş, Bitlis Defterdarı’nın Hanımı (Kara Fatma Şimşek), Nazife/Nafize Kadın, Gül Hanım, Şerife Ali Kübra, Tarsuslu Kara Fatma, Kılavuz Hatice /Hatice Hatun/Hanım, Gaziantepli Yirik Fatma, Süreyya Sülün Hanım, Naciye Hanım, Hafız Selman İzbeli, Sultan Hanım, Naciye Hanım ve birçok kahraman Türk kadını. Allah hepsini rahmetiyle sarsın.
Son olarak,Aziziye Tabyasında sembolleşmiş ve bayraklaşmış olan Nene Hatundan söz etmeden geçmek olmaz. Tarihimizde 93 Harbi olarak anılan 1877-1878 Osmanlı - Rus Savaşı sırasında, Erzurum’daki Aziziye Tabyasının savunulmasında kahramanca çalışarak adını tarihe yazdırdı. Mücadeleye, küçük yaştaki oğlunu ve kızını evde bırakarak katılmıştı. O sıralarda 20 yaşlarında genç bir gelindi. Üç aylık bebeğini emzirmiş, “Seni bana Allah verdi. Ben de O’na emanet ediyorum” diyerek vedalaştıktan sonra, birkaç saat önce ölen ağabeyinin kasaturasını alarak savaşa koşmuştu.
“Milli Mücadele,Türk Milleti’nin bağımsızlık mücadelesi olarak tarihe geçmiştir. Toplumun topyekûn ölüm kalım mücadelesinde seferber olduğu bu dönemde halkın çoğunluğunu oluşturan kadınlar da bu mücadelenin kazanılmasında büyük gayretler ve fedakârlıklar göstermişlerdir. Eşini, çocuğunu hatta kendini feda etmesinin yanında, asil Türk kadını hemşire, hasta bakıcı, aşçı, terzi, üretici, hatip, örgütleyici, cemiyet başkanı, lider, fukara annesi, dernek üyesi ve asker olarak birçok rolü üstlenmiş ve zor koşullarda ülkesine tam destek olmuştur. İstiklal Harbi’ndeki mücadelesiyle Türk kadını ne kadar cesur, başarılı, kararlı, azimli, cevval, gözü kara, fedakâr, şefkatli ve güçlü olduğunu tüm dünyaya duyurmuştur. İsimleri tarih sayfalarına sıkışıp kalan bu kadınlar tarih yazımında, öğretim programlarında ve ders kitaplarında daha fazla temsil edilmeli ve yeni neslin eğitiminde rol model olmalıdırlar.” (*)
Cumhuriyet, kadın-erkek Türk milletinin birlik ve beraberliğinin simgesidir. Mustafa Kemal Atatürk'ün, “Bu ulusu ben değil içimizdeki ruh, damarımızdaki kan kurtarmıştır” diyerek dikkat çektiği gibi bugün en çok ihtiyacımız olan şey, bu birlik ruhunu özde yaşamaktır.
Türkiye’nin yüzyılı hayırlı olsun. İstiklalin, istikbalin, değerlerin, haklının, gençliğin, bilimin, kalkınmanın, gücün, verimliliğin, üretimin, güven ve istikrarın, başarının, barış ve huzurun yüzyılı olsun. Cumhuriyetimiz kutlu, istiklalimiz daim olsun...
(*)https://www.globalsavunma.com.tr/
Yorum Yazın