Çocuklarımız İçin Geliyorlar
Şeytanî sistem özellikle son yıllarda gençliğe sapkın bir dünya sunuyor ve dozunu sürekli artırıyor. Geçtiğimiz yıl ABD'nin New York eyaletinde düzenlenen LGBT yürüyüşünde bir grup, "Buradayız, çocuklarınız için geliyoruz" şeklinde slogan atarak hedef kitlesini açıkça ilan etmişti.. Tercihlere saygı bahanesiyle statü edinmeye çalışan LGBT üyeleri, dayatmanın da ötesine geçerek, pedofili sapkınlıklarıyla birlikte 'sosyal terörizmin' bayrağını tutmaya devam ediyor.
Bu konu çok güçlü sistematik bir proje ve küresel çapta ‘başarıyla’ uygulanıyor. Özellikle gençler üzerinde çok etkili oluyor ki proje zaten öncelikle çocukları ve gençleri ‘ele geçirme’ üzerine maalesef.
"Neden eşcinsellere özgürlük tanımıyor, rahat yaşamalarına karışıyorsunuz?" gibi sinsi üsluplarla bu sapkınlığın meşrulaşması için yapılan telkinlerin dozu günden güne artırılıyor, bu görüşü insanlara benimsetmek için büyük çaba gösteriliyor. Yaygın olanın sapkın olmayacağı dayatılmaya çalışılıyor. Oysa sapkın bir davranışın yaygın olması onu doğru yapmaz!
İnsanda biyolojik olarak eşcinsel eğilim yoktur. (1) Eşcinsellerin, östrojen hormonlarının yüksekliği ya da genetik olarak bu yaratılışta doğdukları iddiası kesinlikle doğru değildir. Eşcinsellik, genel kabul gören görüşlere göre insanda doğal olarak var olan bir yönelim değil, biyolojik doğaya uymayan bir sapmadır.
Eşcinsellik sapkınlığını "cinsel tercih" adı altında normalleştirme politikası son 20-30 senedir tüm dünyada revaçta. Toplumu ifsad etmek için müthiş bir yapılanma var ve ne yazık ki bunu sahte ‘sempatik’ maskeler altında oldukça profesyonelce yapıyorlar. Bu yönde hareket eden tüm sivil toplum örgütleri de çok kolay destek buluyor. LGBT yancılarının istediği özgürlük değil, toplumun ahlâk sınırlarının kaldırılmasıdır. LGBT hareketi tüm dünyada aynı dönemde plânlanıp uygulamaya konulan küresel bir “kimliksizleştirme” projesidir.
Küresel şeytanî/karanlık odaklar tarafından dayatılan eşcinsel ahlaksızlık, LGBT eliyle halkın manevi değerlerini hiçe sayarak ahlâksızlığı sıradanlaştırmaya çalışıyor, neslin devamlılığını sürdürmeyi, kısacası en çok da aileyi tehdit ediyor.
“Egemen güçler, müdahale edemedikleri izole alanlar oluşturmasından dolayı aile konusunda rahatsızlar. TV, eğitim süreci, okul, sanal ortam, iş dünyası, askerlik yani hayatın her alanı egemenlerin kontrolü altında olmasına rağmen; aile, egemenlerin öğretilerini hiç umursamayıp dilediği öğreti ile çocuk yetiştiren bir alan var ediyor çünkü.
Geleneksel aile, kalabalık nüfusu/atıkları üreten mekanizma ve bu yüzden de egemenlerin en önemli hedefi. Mevcut aile modelinde çiftler herhangi bir makamın kontrolüne tabi olmadan diledikleri zaman ve diledikleri sayıda çocuk yapabiliyorlar. Bu da nüfusu egemenlerin kontrolünden çıkarıyor. Öncelikle mevcut aile modelinin değiştirilip, idarecinin izni olmadan çocuk edinilemeyen birliktelik formlarına geçilmesi gerektiğini düşünüyorlar ve yeni/farklı aile formlarını toplumlara dayatıyorlar.
Bunun için ailenin tanımı dahi değiştirildi: Kadın, erkek ve çocuktan müteşekkil aile “geleneksel aile” olup, geçmişi ifade eden bir değere dönüştürülürken, “modern aile”; çocuğun aileye ancak dışarıdan transfer edilebildiği yeni aile formları olarak kabul edildi. Böylece toplumların bu “farklı aile formları”na yönlendirileceği sürece girilmiş oldu. Bu sürecin anahtar kelimesi, “Toplumsal Cinsiyet Eşitliğidir.” (2)
Toplumu ortak ahlâk ve ortak değerler bir arada tutar. Bunlar ortadan kalkarsa toplum yozlaşır, dejenere olur, çöker, parçalanır, yok olur. Toplumun adeta genleriyle oynayan bu proje, aile yapısının altını oyma çabasıdır.
Aile devletin en küçük, en temel birimidir, toplumun özüdür. Aile yapısı ne denli güçlü ise, millet ve devlet yapısı da o derece güçlü olur. Yapısı çökerek, manevi değerlerini kaybeden ailelerin oluşturduğu devletlerin güçlü olması mümkün değildir. Ahlâken çukurlaşan ailelerden oluşan toplumlar yerin dibine batar.
Aile, toplumun mayasıdır, en küçük yapı taşıdır. Toplumu ayakta tutarak geleceğe taşıyan en önemli unsurdur. Kültürün sonraki nesillere aktarılmasında ve milli şuurun oluşmasında en büyük rol ailenindir. O çökerse; din gider, ahlâk gider, maneviyat gider. Aile, toplumun son kalesidir.
Aile, dünümüz, bugünümüz ve yarınımızdır. Her şeydir aile; boşluk kabul etmez. Yapısındaki boşluklar nedeniyle ailesiyle iletişimde zorlanan ve bu yüzden psikolojik bozuklukları olan gençlere, alternatif ‘aile sıcaklığı' sunmak yoluyla eşcinsel kimlik kazandırılıyor. Eşcinselliğin biyolojik bir durum olduğu teziyle beyinleri yıkanan gençler eşcinsel bir hayatın içine itiliyorlar. Eşcinsel arkadaş gruplarına giren gençler grup kimlikleri ile ödüllendiriliyor ve sosyal normlara uymak için eşcinselliği tercih ediyorlar.
“Eşcinselliğin yaygınlaşması; eşcinsel evliliklerin yasallaşması, evlat edinme hakkı, sperm bankaları ve taşıyıcı annelik gibi nesebin sıhhatinin bozulması ve bu nedenle zaman içerisinde insanların kendi anne-babaları ve hatta öz kardeşleri ile evlenme tehlikelerinin bulunduğu bir ortamı da beraberinde getirecektir. Ayrıca, söz konusu konularda hak elde etmek isteyen kişilerin Hollanda ve ABD gibi yerlerde yasal evlilik gerçekleştirdikleri halde tek eşli hayat sürmemeleri, eşcinselliğin kâğıt üzerinde iddia edildiği gibi aile kavramı ile yan yana gelemeyeceğini ortaya koymaktadır. Tüm bunlara ek olarak, eşcinsel evliliklerde taşıyıcı annelik gibi yöntemlerle dünyaya getirilen ya da evlat edinme yoluyla sahiplenilen çocukların, anne-baba ile özdeşim kurma süreci engellenmiş olmaktadır ki bu durum çocuklar için sağlıklı bir gelişimsel süreç yaşanmasını imkânsız kılmaktadır. Böyle bir durumda, anne-babalı bir ailenin çocuğu olarak ebeveyni ile özdeşim kurma şansını kaybeden çocuklar, toplumsal hayata uyum sağlama ve sağlıklı bir cinsel kimlik edinme anlamında engellenmiş olmaktadır.” (3)
Evlilik dışı ilişkilere ve sorumsuzca yaşamaya özendiren, eşcinselliği legal hale getirmeye çalışan, toplumda sapkınlığı normalleştirmeye çalışan anlayış konusunda gençler ciddi uyarılmalı. Ailenin önemi vurgulanmalı, küreselcilerin “Kimliksizleştirme” projesini anlatan haberler yaptırılmalı, kendi kimliğimiz, örf ve adetlerimiz ders olarak okutulmalı, din ve vatan kahramanlarımız anlatılmalı.
Karşımızda plânlı, organize, finansmanı güçlü ve kararlı bir yapı var. Bu tehlikenin artık farkına varalım. Değerlerine bağlı, vicdanlı bir toplum için LGBT desteği son bulmalı. “Bunun kimseye zararı yok” diyenler yanılıyor. Toplumun değerlerinin yıkılmasından, gençlerin kendilerini aşağılamasından daha büyük zarar olabilir mi?
İnsanların evlerinin dört duvarı arasında ne yaptığını kimseyi ilgilendirmez. Ancak Kur’an’da açıkça lanetlenmiş olan eşcinselliğin propagandasının yapılmasına, özellikle çocuklarımıza normal bir durummuş gibi empoze edilmeye çalışılmasına seyirci kalmayacağız. İnancımıza göre nasıl hırsızlığın, cinayetin, terörün çirkinliğini anlatıyorsak, eşcinselliğin de Allah’ın haram kıldığı iğrenç bir çirkinlik olduğunu anlatacağız. Eşcinselliği normal görmek ve göstermek, insanı “bir erkek ve bir dişiden”, “en güzel bir biçimde" yaratan ve onu "düzgün kılan" Allah'ın uyarısını göz ardı etmektir, O’nun sınırlarını çiğnemektir.
İslam barış ve hoşgörü dinidir ancak inanan insanların, inançları gereği Allah Katında çirkin görülen her şeye karşı duruş sergilemeleri, doğruları anlatmaları, uyarmaları sorumluluklarıdır. Kur’an’a ve diğer kutsal kitaplara uygun olan budur.
LGBT’yi simgeleyen gökkuşağı renkli bayraklar, bu ürkütücü dünyanın arka planındaki derin güçlerin ve yancılarının hedeflediği karanlığı gizlemek içindir. Bu sapkınlığı yaygınlaştırmak için 2010 yılından bu yana düzenlenen LGBT yürüyüşlerini organize eden sözde dernek ve vakıfların, G. Soros’un Türkiye’de maddi yardımda bulunduğu STK'lar listesinde yer aldığını unutmayalım. Küreselcilerin 'Tek Cinsiyet' amacına hizmet eden bu derneklerin, ortam bulduğunda toplumsal kutuplaşma için de faaliyet gösterdiklerinin şuurunda olalım. Eşcinselliği özellikle gençlere makul bir “cinsel tercih” olarak dayatarak legal hale getirmeye çalışan anlayışı destekleyenlerin kulvarında olmayalım. ‘Hümanizm’ maskesi altında meşrulaştırılmaya çalışılıp telkin edilmesini görmezden gelerek, bu ağır toplumsal yükümlülüğün vebalini üstlenmeyelim.
Bu arada, bir yandan insanlığın varoluşuna tehdit olarak LGBT propaganda ve dayatmasını fonlayan, diğer yandan ise İsrail’in Gazze’deki katliamlarını destekleyen şirketlerin ve kurumların aynı olması bir tesadüf mü sizce?
Toplumumuzu tehdit eden, cinsiyetsizleştirmeyi normalleştiren ve aile yapımızı hedef alan propagandalara, manipülasyonlara karşı mücadele veren, ailemizi, kültürümüzü ve inancımızı korumayı amaç edinen STK’larımıza destek verelim. Bu sapkın dayatmaya ve sosyokültürel teröre karşı sağlam bir duruş sergileyen kuruluşların en önemlilerinden biri olan Büyük Aile Platformu’nu sosyal medya hesaplarından takip edelim lütfen. İstanbul Aile Vakfı Genel Sekreteri Serdar Eryılmaz’ın dediği gibi, “Dünyada LGBT propagandasının yasaklandığı 24 ülke var. Türkiye neden 25. olmasın?”
Değerlerimize sahip çıkmak, geleceğimizi korumaktır.
Elif E. Bayraktar-Zafer Bilim Araştırma Dergisi, Kasım
Kaynaklar:
1-https://www.zaferdergisi.com/makale/16537-cinsel-kimlik-sosyal-ogrenmeyle-olusuyor-kadin-ve-erkek-disinda-bir-cinsiyet-geni-yok.html
2- http://ahmethakancakici.blogspot.com/2018/11/ailesiz-toplum-modern-family-ya-sonras.html
3- https://m.timeturk.com/uhim-escinsel-lobilerinin-hedefi-aile/haber-172993
Yorum Yazın