Gülşah TAŞKENT

Gülşah TAŞKENT

Mail: gulsahtaskent@gmail.com

Ayasofya Nasıl Müze oldu?

“Allah’ın mescitlerini, içlerinde Allah’ın isminin anılmasından meneden ve onların harap olmalarına çalışan kimselerden daha zalim kim olabilir? İşte bunlar oralara korka korka girmekten başka bir şey yapmazlar. Bunlara dünyada perişanlık, ahirette de büyük bir azap vardır.”  ( Bakara/114)

1922 yılında Lozan Barış Konferansı başladığı sıralar Ankara’ya gelen İngiliz gazeteci Grace Mary Ellison, Mustafa Kemal ile görüşür. Bu görüşmede söz Ayasofya Camii’ne gelince Ellison, o dönem Vatikan’da Papa olan 11. Pius’un teklifini Mustafa Kemal’e iletir.

Papa gerçekleşecek bir barış için sözde çok isteklidir ve bu istek karşısında Mustafa Kemal’in nasıl bir jestle karşılık vereceği merak edilmektedir. İngiliz gazeteci ise bu noktada o can alıcı soruyu sorar. Ayasofya bir Hristiyan kilisesi olduğuna göre, Hristiyanların ruhani lideri Papa’ya geri verilebilir mi?

Mustafa Kemal’in cevabı ise ilginçtir. Der ki: Eğer Hristiyan kilisesinin bir tek kolu olsaydı,  Ayasofya bizim Müslüman geleneklerimizin bir parçası olmasına rağmen bu teklifinizi gerçekleştirmek mümkün olabilirdi. Hristiyan kilisesi çok bölündüğü için bu imkansızdır. Bizim topraklarımızda Ayasofya için birbirleriyle dövüşmeye kalkışmaları, sizin barış için öğütlediğiniz davranışın sonsuz bir çatışmaya dönmesine sebep olacaktır.

Ama yine de Hristiyanlara dünya gözünde layık olan onuru vermek için elimizden ne gelirse yapmaya çalışacağız ve Ayasofya’yı bir camii olarak korumakla Katolik kilisesinin gerçekten haysiyetini incitiyorsak, onu ya bir müzeye çevireceğiz ya da tamamen kapatacağız. Hiç kimse bizim bilerek Hristiyan kilisesini incittiğimizi söylememelidir.

Ve İngiliz gazeteci Paşa’ya Hristiyan dinine karşı gösterdiği içten duygulardan ötürü teşekkür eder.

Ellison, Mustafa Kemal ile yaptığı bu görüşmeyi “An Englishwoman in Angora” adıyla kitaplaştırıp 1923’te yayımlar. 

1929’a gelince ise Bizans Enstitüsü kurulur. Kurucuları nüfuz sahibi Amerikalılardan oluşmaktadır ve fikir babaları Thomas Whittemore’dur. Bizans sanatına meraklı bu adam zengin bir adamdır ve amatör olarak arkeolojiyle ilgilenmektedir. Ayasofya üzerinde yaptığı çalışmalar neticesinde restore etme gereğiyle dönemin bakanlar kurulundan izin almayı başarır. Kararda Reisi Cumhur Mustafa kemal ve Başvekil ismet İnönü’nün de imzaları vardır. 1931’de Whittmore ve ekibi çalışmalarına başlar. Önce camiinin dışındaki koridorlarda bulunan mozaikler ortaya çıkarılır. Bu sırada ise Ayasofya hala ibadete açıktır. İbadet yapılan kısımdaki mozaiklerin ortaya çıkarılmasına gelince asıl sorun burada başlar. Çünkü İslam dininin resim karşısında namaz kılmayı uygun görmemesi ve bir Müslüman ibadethanesinde Hristiyan dinine ait izlerin bulunması doğru olmadığından mozaiklerin üstünün nasıl açılacağı sorun olur.

1934 yılında Eğitim bakanlığına getirilen Abidin Özmen İstanbul’a gelmiştir. Teftişleri sırasında Ayasofya’yı inceler ve döndüğünde burasının bir müze olarak halka açılmasının faydalı olacağını Atatürk’e söyler. Atatürk ise konunun uzman bir heyet tarafından incelenmesini emreder. Oluşturulan komisyon Whittemore’nin çalışmalarının bitmesini ve camiinin ibadet kısmının kapatılmasını, buraya Bizans eserleri konularak Bizans müzesi yapılmasını kararlaştırır. Bu komisyonda camiinin ibadet kısmının kapatılmasına tek itiraz eden ise komisyonun tek yabancı üyesi Alman Profosör Erckhard Ungar olmuştur.

Bu sırada Atatürk’ün davetiyle Ankara’ya gelen Whittomore dönüşünde ise oldukça keyiflidir. Çünkü istediğini almıştır. Bu buluşmadan sonra komisyonun kararlarını her zamanki bir akşam sofrasında Atatürk’e açan Eğitim Bakanı Abidin Özmen aldığı emri başbakanlığa bildiren bir yazı yazar. Bu yazınının mahiyeti ise kendisine verilen emirle Ayasofya’nın müzeye çevrilmesi için gerekli işlemlerin başlatılmasıdır.

Abidin Özmen, daha sonraları ise Ayasofya için oluşturulan hatıra defterinde bu olayı ayrıntılarıyla yazmış ve müze olması için verilen emrin bir akşam sofrasında kararlaştırıldığını anlatmıştır.

Tüm bunlar olurken Wittemore, camiinin ibadet kısmımda da çalışmalara başlamıştır. Ayasofya’nın içinde yer alan ve Osmanlı devrinin hatıralarını taşıyan rahle, halı, kandil, çeşitli süslerin akıbeti ise ne yazık ki bilinmemektedir. Hat sanatının en güzel örneklerinden olan ve büyüklükleriyle göz kamaştıran levhalar yerlerinden indirilmiş ancak kapılardan geçmediği için camii dışına çıkartılamamıştır. Bu levhalar Allah, Hz. Muhammed, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in adlarının yazılı olduğu 7.5 çapıyla İslam âleminin bilinen en büyük hat levhalarıdır. Sultan Abdülmecit döneminde Hattat Kadıasker Mustafa İzzet Efendi tarafından yazılmıştır. Aynı hattat kubbenin ortasına Nur Suresi’nin 35. ayetini de yazmıştır. Wittemore, restorasyon sırasında kubbedeki bu ayeti de kazımak istemiş ancak buna ömrü yetmemiştir.

Sonuçta Ayasofya Mustafa Kemal Atatürk’ün emri ve bakanlar kurulu kararı ile 1934’te ibadete kapatılarak ve 1 Şubat 1935’te müze olarak yerli ve yabancıların ziyaretine açılmıştır.

İstanbul’un Doğu Roma’dan önceki ilk yerleşim yeri Ayasofya’nın bulunduğu tepedir. Şehrin ilk yerleşim bölgesi ve ilk mabedi burada inşa edilmiş olup, eski kaynakların pek çoğu şehrin ilk kurucusunun Hz. Süleyman olduğunu yazmaktadır. Ayasofya’nın bulunduğu alanda ilk mabedi Hz. Süleyman yapmıştır. Daha sonraları yıkılan mabetler her seferinde yeniden inşa edilmiş olup bu yapım sırasında eski eserlerden de faydalanılmıştır. İşte bir önemi de buradan haiz olup Ayasofya’nın içinde ilk mabetlerden kalan malzemelerin olması ihtimali büyüktür.

1453 yılında İstanbul’un fethiyle beraber İslam geleneğine göre sehrin en büyük ibadethanesi olmasından ötürü camiiye çevrilen Ayasofya yaklaşık 500 yıl ezanla şereflenmiştir.

Özetle bir dönem modernleşme ve batılılaşma uğruna fethin sembolü ve Fatih Sultan Mehmed’in kılıç hakkı olarak camiiye çevirdiği Ayasofya’yı bile Batı dünyası rencide olmasın diye müzeye çevirdik.

Bugün bu gerçekle yüzleşiyoruz. Ayasofya’nın minarelerinde istiklal mücadelemizin bir neticesi olarak bir gün mutlaka Ezan-ı Muhammedi okunacaktır.

Necip Fazıl’ın dediği gibi “Ayasofya açılacak… Hem de öylesine açılacak ki kaybedilen bütün manalar, zincire vurulmuş, kan revan içinde masumlar gibi, ağlaya ağlaya, üstünü başını yırta yırta, onun açılan kapılarından dışarıya fırlayacak!... Ayasofya açılacak!... Bütün değer ölçülerini, tarih hükümlerini, dünyalar arası mahsup sırlarını, her işi ve her şey hakkındaki gerçek miyarları çerçeveleyici aziz bir kitap gibi açılacak…”

Yorum Yazın