Allah Adil Olanları Sever
Zulmün sıradanlaştığı, zulümle âbad olacağını zanneden ve destek bulan zalimlerin zulmüne şahit olduğumuz bir dünyada yaşıyoruz. Şu an dünyanın birçok bölgesinde çatışmalar yaşanıyor, hak/hukuk tanımayan gözü dönmüş zorbalar, çocuk, yaşlı, kadın demeden –başta Gazze-mazlum halkların üzerine bombalar yağdırıyor. İnsanlar sakat kalıyor, ölüyor, evini ya da ülkesini terk etmek zorunda bırakılıyorlar. Kan ve gözyaşından beslenen vandallar, tüm dünyanın gözleri önünde insanların hayat haklarını ellerinden alıyor.
Hayatta kalanlar zor ve insanlık dışı koşullarda açlık, susuzluk ve salgın hastalıklarla mücadele ediyor; fakat bu zulmü uygulayanlar rahat hayatlarına devam ediyor, yemeklerini yiyor, çocuklarını seviyor ve sıcak yataklarında vicdanları rahat, huzurlu bir şekilde uyuyabiliyorlar. Uluslararası ‘prosedür’e göre adalet, maddi gücü elinde bulunduran küresel çetelerin çıkarları ve keyiflerince uygulanıyor maalesef.
Tüm dünyada adaletsizliğin bu denli hâkim olmasının nedeni nedir?
İnsanlar adaletle hükmedilmesinin zorunluluğuna inanmıyorlar mı?
Gerçek anlamda adalet insanlar arasında hiçbir fark gözetmeden hepsini kapsayan; ırk, dil, din gibi ayrımlar gözetmeyen, güçlülerin değil haklıların üstün olduğu bir sistemdir.
İnsanlar adaleti kabul ettikleri ve önemini bildikleri halde, çıkarlarıyla çatıştığında reddediyorlar. Bu yüzden adaletin uygulanmasında aksaklıklar kaçınılmaz oluyor. Böylece toplum genelinde çıkarlar adalete üstün geliyor. Mağdur durumda kalan insan hemen adaletten dem vuruyor, ancak kendisi adalet yerine çıkarlarını ayakta tutuyor. Bu şekilde davranan insanlar toplumda çoğunluğu oluşturduklarında ise adalet soyut bir kavram olarak yaşanmaya devam ediyor.
Adaletin gerçek anlamda uygulanabilmesi için, adaleti çıkarlarına tercih edebilecek üstün ahlaka ihtiyaç var. Bu ahlak, Allah'ın emrettiği Kur’an ahlakıdır. Kur’an ahlakı insanlar arasında kesinlikle ayrım gözetmeden, yalnızca haktan yana, gerçek bir adaleti emreder. Allah iman eden kullarına, kendi aleyhlerinde dahi olsa adil olmalarını buyuruyor:
Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp tutkularınıza uymayın... (Nisa Suresi, 135)
Gerçek adalet, insanlar arasında hiçbir ayrım gözetmeden, yalnızca Allah’ın hoşnutluğu amaçlanarak, Allah'tan korkarak sağlanabilir. Kimsenin görmediği yerde de Allah’ın kendisini gördüğünün bilincindeki kişinin adalet anlayışında kişisel çıkarlar, dostluklar, arkadaşlıklar, akrabalıklar, insanların fiziksel farklılıkları etkili olmaz. Kararları yalnızca haktan ve doğrulardan yanadır. Mümin zulüm karşısında susmaz, zalimin sesi olmaz, zalimle yol almaz. Haktan, adaletten yana ve mazlumun yanında olduğu sürece Allah’ın rahmeti ve yardımının kendisiyle birlikte olacağını bilir.
Kur’an ahlakının yaşandığı toplumlarda gerçek adalet ve güvenin hâkim olacağı çok açıktır. Çünkü içinde Allah korkusu taşıyan ve hesap günü Rabbinin huzurunda yapayalnız hesap vereceğinin şuurunda olan insanlar gerçek adaleti sağlayabilir. Dünyada hak arama telaşında olan insanın, asıl ahirette Hakkın karşısında ne yapacağını düşünmesi gerekir. İşte Allah’tan içi titreyerek korkan insan, ‘o günü’ düşünerek hareket eder.
Her durum ve şartta güzel ahlaktan taviz vermemeyi fısıldayan vicdanımızı dinleyelim. Duygularımız, aklımızın ve vicdanımızın önüne geçmesin. Kur’an’ın, “Ey iman edenler, adil şahidler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır” (Maide Suresi, 8) uyarısını unutmayalım.
…Adil şahitler olarak hakkı ayakta tutalım; çünkü "... Allah, adaletle hüküm yürütenleri sever."(Maide Suresi, 42)
Elif E. Bayraktar
Yorum Yazın