AK Parti ve Seçimler - 5
12 Şubat 2019, Salı 09:56 1465 kez okundu.2007 seçim sonuçları AK Parti için, seçimi kazanmanın ötesinde çok daha önemli bir mesaj veriyordu.
Çünkü bu seçim kararı alındığında, vesayetçiler tüm bileşenleriyle AK Parti’ye karşı savaş açmışlardı.
Dolayısıyla, halk AK Parti hareketine tam destek vermiş ve bu savaşta nerede duracaklarını belli etmişlerdi.
İlk seçimde partiye mesafeli duranlar, birinci dönemde “Acil Eylem Planları” ile proaktif yönetim anlayışına paralel, bir taraftan da demokratikleşmede attığı adımları görünce, desteklerini esirgemediler.
Aslında ülke tarihinde görülmemiş bir değişimin adımları atılıyor ve bu, halkın bir kesiminde müthiş bir sinerjiye neden oluyordu.
Oy oranları artmış bir AK Parti ve Erdoğan, artık vesayetçiler için ciddi sorun olmaya başlamıştı.
Vesayetçilerin, basit ve çocukça argümanlarla korku salarak, baskıcı rejimlerini sürdürmek için konsolide ettikleri bir kitlesi vardı.
Bunlardan en çok kullanılanı; “Yaşam tarzı” konusunda kaygı yaratmalarıydı.
Laiklik adı altında, asıl yaşam tarzına müdahale eden onlardı ama bunu görmüyor ya da doğal hakları olduğunu düşünüyorlardı.
Laiklik tartışmalarının fitili yeniden ateşlendi. Gazetelere verilen demeçlerden, sağdan soldan cımbızlama yöntemiyle topladıkları sonradan anlaşılacak delillerle, ‘laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu’ gerekçesiyle AK Parti’nin kapatılması istemiyle 2008 yılında dava açıldı.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, 71 kişinin 5 yıl süre ile siyasetten uzaklaştırılması istemiyle hazırladığı iddianameyi Anayasa Mahkemesi'ne sundu.
Başbakan Erdoğan ile CB Gül de bu listenin başında yer alıyorlardı. 30 Temmuz 2008 tarihli duruşmada Anayasa Mahkemesi, bunu 5’e karşı 6 oyla reddetti.
Bıçak sırtı günlerdi. Ancak bu kriz de başarıyla yönetildi. Mahkeme, partinin hazine yardımının belli bir oranını kesilmesi kararını vermekle yetindiğinde, kapatılan partiler mezarlığı olan ülkemizde demokrat kesimler olarak derin bir nefes aldık.
AK Parti, bir yandan varolma mücadelesi veriyorken öte yandan da ülkenin sosyal, siyasi ve ekonomik tüm sorunlarıyla can başla savaşıyor ve çeşitli çözüm yöntemleri geliştirmeye çalışıyordu.
İlk dönemin ekonomik başarısını sürdürmek için yeni yatırımlar gerekiyordu. Bunun için de dışa açılmak, dış piyasaya güven vermek ve yatırımcı çekmek gerekiyordu.
Özelleştirmeler, başarılı bir şekilde yapılıyor, yap-işlet-devret modeli ile geç kalınmış işler, hızla tamamlanmaya çalışılıyordu.
Yollar, köprüler, tüneller, bunun yanında iş merkezleri, sosyal konutlar yapılıyor, halkın temel ihtiyaçlarına yönelik sosyal politikalar tesis ediliyordu.
Kim ne derse desin AK Parti aklı, daima alternatif çözümler masaya koyarak sorunlara yaklaşan, gelişmiş standartlarda çalışma tarzı olan bir parti. Daima bir B planı vardır ve kriz yönetmedeki başarısını da buna borçludur diyebiliriz.
Zira 2008’de ABD’de patlak veren mali krizin küresel etkileri tüm Avrupa’yı da sarsıyordu. Erdoğan; “Kriz bizi teğet geçecek!” diye konuşurken işte bu B planına güveniyordu.
Evet dış ticaret hacmimizi büyük oranda Avrupa ülkeleri kapsıyordu ancak, Asya ülkeleri, Kuzey Afrika ve Ortadoğu ile iyi ticari ilişkilerin kurulması sayesinde, gerçekten de en az hasarla atlatabilecektik.
Büyük bir krizdi ve Avrupa’da iflas eden ülkeler vardı…
AK Parti ve Erdoğan, bu krizi de başarıyla yönetti.
Bunu, yaşananlardan ders almasını bilen bir parti ve liderine ve uygulanan doğru politikalara borçluyduk.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum