İstanbul
12 Mart, 2025, Çarşamba
  • DOLAR
    36.61
  • EURO
    39.93
  • ALTIN
    3435.3
  • BIST
    10.61
  • BTC
    83646.244$

AFRİN VE ABD

27 Ocak 2018, Cumartesi 12:03 1391 kez okundu.

ABD, Suriye’de DEAŞ ile savaşmak üzere SDG’ ye (Suriye Demokratik Güçleri) silah vereceğini ilk açıkladığında, Türkiye bu silahların PYD/YPG’ nin de elinde olmasından rahatsız olacağını ve bir terör örgütüne karşı, başka bir terör örgütünün silahlandırılmasını etik bulmadığını belirtti. (Oysa bu yöntem ABD’nin hep kullandığı bir yöntemdi. Çoğu kez o örgütleri besleyen ve birbiriyle çatıştıran da yine kendisiydi.)

Buna karşılık ABD, bu silahların PKK tarafından Türkiye’ye karşı kullanılmayacağını, sayı ve seri numaralarının bilindiğini ve YPG’ye verilen silahların DEAŞ ile mücadele bitince toplanacağını bildirdi.

Fakat öyle olmadığı gibi, silahların bölgeye gönderilmesine devam edildi. Hükümet, bu durumda Afrin operasyonunun masada olduğunu bildirdi. Ancak ABD, bölgedeki dengeler yüzünden bunu olası görmüyor, silah sevkiyatını sürdürüyordu. Amacı ne DEAŞ ne de Suriye’nin sınır güvenliğiydi. Hem enerji yollarını elinde tutmak hem de PKK desteğiyle yeni bir Suriye daha yaratmaktı. Körfez savaşıyla başlayan planını uygulamaya devam ediyordu.

Özellikle Rusya ile Türkiye’nin arasında bir kriz olması da ABD’nin arzu ettiği bir şeydi. Peş peşe çelişkili açıklamalar da bu kriz beklentisini gerçekleştirmedi. Bir açıklamada, orası Rusya’dan sorulur imasında bulunup onları ilgilendirmediğini söylerken, başka bir açıklamada ise bu operasyona karşı olduklarını belirttiler.

Bölgenin hava saha kontrolünün Rusya’da olması, ABD’nin elini güçlendirirken,  Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın Rusya ile görüşmesi Türkiye lehine netice verdi.

Türkiye blöf yapıyor sanılırken, 20 Ocak Cumartesi saat 17:00 civarında 72 adet uçakla hava harekâtı başladı. Rusya’nın örtülü desteği, İran ve Suriye rejiminin de bilgisi dahlinde operasyon başlamış oldu.

Türkiye, harekât öncesi BM Güvenlik Konseyi’nin üyelerini de, sınırında ülkesini tehdit eden oluşumlar için meşru hakkını kullanacağına dair bilgilendirdi. Doğrusu başarılı bir diplomasi yürüterek bu konuda ABD’nin yalnız kalmasını sağladı. Rusya’nın da operasyona göz yuman politik açıklamaları hatta operasyonun 2. Gününde, “ABD’nin tek taraflı eylemleri Türkiye’yi çıldırttı!” ifadesi bomba etkisi yarattı.

Gelinen noktada son Erdoğan-Trump telefon görüşmesinde sadece Afrin değil Membiç konusunun da gündeme geldiği söyleniyor. Haberlere göre, Membiç’ te strese yol açılmaması gerektiğini ifade eden ABD, artık Türkiye’nin kararlı olduğunu anlamış bulunuyor. Bu arada ABD’den gelen çelişkili açıklamalar da dikkatten kaçmıyor.

Harekâtın içerideki yansımalarına gelince, önce muhalefet tarafında kafa karışıklığı yaratsa da sonra HDP dışında aynı düzlemde buluşuldu. HDP, PKK’nın Kobani’ de kendine biat etmeyen Kürtleri öldürürken ya da köylerinden sürerken de halkların kardeşliğini dilinden düşürmemişti. Hala PKK’dan canını zor kurtarmış Kürtler, Türkiye’de barınmakta.

Yine HDP, Kobani olaylarında olduğu gibi insanları sokağa çağırarak, yaptıklarından hiç pişman olmadıklarını gösterdi. Ergen solculukları eşliğinde PKK yayın organlarının yalanlarını yayarak, onların sözcülüğüne de devam ediyorlar.

Oysa yakaladıkları tarihi fırsatı hendek ve çukurlara gömmek yerine, o günlerde PKK’ya karşı dik durabilseydiler, hem Kürt hem de Türk halkı nezdinde kıymetli olabilirlerdi. Şimdi, “Geçti Bor’un pazarı…”.

Erdoğan’ın hem harekât öncesi hem de bu süreçte üstüne basa basa bu harekâtın bir terör örgütüne yönelik olduğunu hatta bu örgüt yüzünden Afrin’ de zarar gören halkın güvenliğini sağlamak amacını da taşıdığını belirtmesi Kürt vatandaşlarımız için doğru bir açıklamaydı.

Özellikle Hulusi Akar’ın, “Sadece ama sadece teröristler ve bunlara ait barınak, sığınak, bina, silah, araç, gereç ve saire hedef alınacak, sivil ve masum kişilerin zarar görmemesi için her türlü dikkat ve hassasiyet gösterilecektir.” açıklama ve vurgusu da son derece yerindeydi.

Afrin operasyonu önemli bir operasyon. ABD emperyalizmine karşı dik durup, bölgedeki enerji ve insan kaynaklarını sömürmesini istemiyorsak kararlı olmalı ve kendi sorunlarımızı kendimiz çözmeliyiz.

Medya ve iletişim araçlarını etkin bir biçimde kullanarak, ABD ve Batı kamuoyuna yönelik bilgilendirici yayınlar yapmalıyız. Onların oyunlarını boşa çıkarabilirsek, içimizdeki müstemlekelere rağmen, yeni bir yola girebiliriz. Yüz yıllık mola ve bölge insanının dramı bitmeli artık.

ABD ve Rusya niye bizim burnumuzun dibinde.  Asıl konuşmamız gereken bu değil mi? Maalesef bölgedeki devlet ya da devletçikler, kendi despot yönetimlerini sürdürmek için ABD veya Rusya kuklası olmayı tercih ederken, terör örgütleri de bu devletlerin çıkarına hizmet ediyor.

ABD ise halkına “Ortadoğu’ya demokrasi götürüyoruz!” yalanını söyleyerek, bölgeyi sömürmeye devam ediyor.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum