Anayasa Mahkemesi Başkanı Arslan, ”bireysel başvuruda iş yükü” konulu konferansta konuştu:
”Bireysel başvurunun etkili bir hak yol olarak yoluna devam edebilmesi, öncelikle iş yükü meselesinin halledilmesini gerektiriyor” ”Tutuklama, ancak suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunması, kişinin kaçması ya da delilleri değiştirmesi karartması gibi tutmayı zorunlu nedenlerin varlığı halinde başvurulabilir”
ANKARA (AA) Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, bireysel başvuru hakkının etkili bir hak arama yolu olduğunu belirterek, mahkemenin bu konudaki iş yükünün azaltılması gerektiğini ifade etti.
Anayasa Mahkemesi Anayasa Yargısı Araştırmaları Merkezi (AYAM) ile Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi iş birliğinde Yüce Divan Salonu'nda düzenlenen "Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuruda İş Yükü ve Çözüm Önerileri" konulu konferansa, Arslan, üniversitenin öğretim üyeleri ve öğrencileri ile yargı mensupları katıldı.
Konferansta konuşan Zühtü Arslan, bireysel başvurudaki iş yükünden bahsettiği konuşmasında, "Bireysel başvurunun etkili bir hak yol olarak yoluna devam edebilmesi, öncelikle iş yükü meselesinin halledilmesini gerektiriyor." dedi.
Yargısal iş yükünün toplumdaki sosyal ve siyasal meselelerin yargısallaşmasından kaynaklandığını söyleyen Arslan, toplumsal ve siyasal meselelerin yargısallaşmasının bireysel başvuruyla birlikte anayasallaşma olarak bilinen yeni bir süreci de beraberinde getirdiğini aktardı.
Anayasallaşma kavramının, kamu gücü kullanan herkesin, her kurumun eylem ve işlemlerinin anayasanın temel ilkelerine, prensiplerine ve kurallarına bağlı olması çabasını ifade ettiğini kaydeden Arslan, "Bu anlamda bireysel başvuru, anaysallaşmanın etkili ve önemli bir enstrümanı olarak ortaya çıkmıştır. Esasen bu durum gündelik hayatın anaysallaşmasını sağlamıştır. Gerçekten de daha önce hiç görülmemiş bir şekilde gündelik hayatın ilişkileri bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesinin önüne taşınmaya başlamıştır." diye konuştu.
Türkiye'de bireysel başvurunun başladığı 23 Eylül 2012'den bu yana 383 bin başvuru yapıldığını, bunlardan 310 bininin karara bağlandığını aktaran Arslan, gelen başvuruları karşılama oranının yüzde 80'in üzerinde olduğunu söyledi. Bugün itibariyle 73 binden fazla bireysel başvuru bulunduğunu bildiren Arslan, ilk iki yılında mahkemeye toplam 10 bin başvuru yapıldığını belirtti. Arslan, bu sayının 2014'ün sonunda 20 binin, 2016'dan sonra ise 100 binin üzerine çıktığını dile getirdi. Alınan bazı tedbirlerle bu sayının 40 bin civarına indirildiğini kaydeden Arslan, 2021'de bireysel başvuru sayısının yüzde 65 artarak 66 binin üzerine çıktığını söyledi.
İş yükünün kimseyi karamsarlığa itmemesi gerektiğini söyleyen Arslan, gerekli tedbirleri aldıklarını ifade etti.
Bireysel başvurudaki iş yükünün Türkiye'ye özgü olmadığını dile getiren Arslan, bu konuda Anayasa Mahkemesinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin tecrübelerinden yararlandığını, liste usulü kabul edilemezlik kararları ve pilot karar yöntemi gibi tedbirlerle iş yükünün azaltılmasının amaçlandığını bildirdi.
"Uzun yargılama şikayetleri için bir etkili yol oluşturulması gerekiyor"
Bireysel başvuruda iş yükünün azaltılması konusunda yasama organına da görevler düştüğünü belirten Arslan, şöyle devam etti:
"Bireysel başvurunun etkili bir şekilde yoluna devam etmesi de yasama organının katkılarına bağlı. Tabii sadece yasama organının katkılarına bağlı değil ama burada kanun değişiklikleri çok önemli bir rol oynayacak. Yasama organı nasıl iş yükünün hafifletilmesinde rol oynayabilir? Birincisi bireysel başvurunun daha etkin işleyebilmesi için birtakım önerilerimiz oldu bizim, bu önerilerin hayata geçirilmesi gerekiyor. Bunlardan biri kabul edilemezlik kriterleri olarak anayasal önemin müstakil bir kriter olarak değerlendirilmesi ve kanuna işlenmesi. Şu anda anayasal önem tek başına kullanabileceğimiz bir kabul edilemezlik kriteri değil. Bu şunu sağlayacak; anayasal öneme sahip olmayan, sürekli tekrar mahiyetindeki bireysel başvurularda Anayasa Mahkemesi çok daha kolay bir şekilde kabul edilemezlik kararı verecek ve mesaisini daha çok anayasal değer taşıyan ve hukuk sisteminin ıslahını sağlayacak konulara ayırabilecek."
Arslan, ikinci olarak da uzun yargılama konusunda yapılan başvurulara ilişkin değişiklik yapılması gerektiğini savundu. Arslan, "Uzun yargılamaların bir şekilde Anayasa Mahkemesinden önce denetimden geçmesi gerekiyor. Uzun yargılama şikayetleri için bir etkili yol oluşturulması gerekiyor. Anayasa Mahkemesinin bunlara ilk elden bakmaması gerekiyor." ifadelerini kullandı.
"Tutuklama istisnai bir tedbirdir"
Yasama organının yapabileceği diğer katkının ise ihlalin kanundan kaynaklandığının tespit edilmesi halinde kanun değişikliği yapılması olduğunu dile getiren Arslan, "Meclisimiz bunu zaman kaybetmeden değiştirdiği takdirde, gerekli düzenlemeyi yaptığı takdirde yeni başvuruların yapılmasını engelleyecek dolayısıyla iş yükünün azalmasına çok hatırı sayılır bir katkı yapacaktır." dedi.
İdari ve yargısal mercilerin de bireysel başvurudaki iş yükünün azaltılmasına katkı verebileceğini belirten Arslan, şöyle devam etti:
"Anayasa Mahkemesinin ihlal kararlarında tespit ettiği, ilkelerin, standartların yeni bir başvuru beklenmeksizin uygulanmasından geçmektedir. Çünkü Anayasa Mahkemesi, hemen hemen bütün hak ve özgürlükler alanında temel standartları ilkeleri ve esasları belirlemiştir. İdari ve yargısal mercilerin yapması gereken belirlenen bu ilkeleri ve standartları önlerindeki uyuşmazlıklara ve meselelere uygulamaktır. Böyle de yeni başvuruların yapılmasının önüne geçilecektir."
Tutuklama konusunda bir örnek veren Arslan, mahkemenin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlaline ilişkin başvurularda birtakım ilkeler belirlediğini kaydetti.
Bu ilkelerin anayasa ve kanunlar kapsamında belirlendiğine işaret eden Arslan, şöyle devam etti:
"Tutuklama, ancak suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunması, kişinin kaçması ya da delilleri değiştirmesi karartması gibi tutmayı zorunlu nedenlerin varlığı halinde başvurulabilir. Ayrıca, Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre tutuklama, bunlar olsa bile ölçülü olmalıdır. Zira tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi ve uygulanacak olan yaptırımın ağırlığı karşısında konusunda ölçülü olması gereklidir. Anayasa Mahkemesinin tutuklamaya ilişkin kararları, tutuklamanın istisnai bir tedbir olduğunu, bu sebeple cezalandırmaya dönüşmemesi gerektiğini göstermektedir. Bu bağlamda hakimlerin ve mahkemelerin tutuklamaya ilişkin bu ilke ve esasları gözeterek karar vermeleri, bu konuda yapılacak bireysel başvuruları ve muhtemel hak ihlallerini de azaltacaktır."
Arslan, gerekçeli karar hakkının da adil yargılanma hakkı kapsamında önemli unsurlardan biri olduğunu, mahkemenin gerekçeli karar verilmemesi sebebiyle de ihlal kararları verdiğini sözlerine ekledi.
- 0SEVDİM
- 0ALKIŞ
- 0KOMİK
- 0İNANILMAZ
- 0ÜZGÜN
- 0KIZGIN
Yorum Yazın